Ana içeriğe atla

Evet ‘’Emek mücadelesi adı altında’’!

ArtıTV ile Disk Basın-İş arasındaki anlaşmazlığı değerlendirmek için bir dizi bilgiye sahip olmadan yapılan değerlendirmeler yanlış ve temelsiz.

 

Ragıp Duran

 

İstifa mektubumda geçen başlıktaki bu ibare, eleştiri ve saldırıya konu oldu. Artı TV’de ne olup bittiğini bilmeden, somut olaylar ve sendika ile ilişkiler hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayan bazı kişiler sosyal medyada haksız, yanlış, temelsiz suçlamalarda bulundu. Liberal oldum, Galatasaraylılık yüzünden böyle yazmışım, patron gibi konuşuyormuşum, işin içine rahmetli babamı karıştıran bile oldu. Çok ayıp.

Artık bir Artı TV mensubu olmadığım için rahatça yazabilirim. Kurum, gerginlikleri sürdürmemek adına kendisine ve yönetime yönelik saldırıları çoğu zaman suskunlukla karşıladı. Ne var ki eleştiri yapanların, görüş belirtenlerin şu hususları bilmesi şart:

·      - Artı TV/Artı Gerçek merkezi Amsterdam’da bulunan ve Hollanda yasaları uyarınca kamu yararına çalışan ARTI Medya vakfına bağlı. Vakıf, TV ve İnternet sitesi kâr amacı gütmeyen (zaten kâr da etmeyen) kuruluşlar.

·      - Artı TV yönetimi, birim yöneticisini tanımadığını yazılı olarak ilan eden, verilen görevi yapmayacağını bildiren, çalışmamak için bahane icat eden insanlarla birlikte çalışmama kararı aldı. Bu tür davranışlarda bulunan bir çalışan hiçbir işyerinde el üstünde tutulmaz.

·      - Sendika, Artı TV’ye hem Demirören Holding muamelesi yaptı hem de çalışmak istemeyenlerin haklarını (!) korumak adına müdahale etti.

·      - Sendika, emek gibi sözcük ve kavramların büyüsüne kapılan bazı insanlar, işin özünü bilmeden, sormadan etmeden hemen saf tuttu. Artı TV/Artı Gerçek’e haksız, temelsiz ithamlarda bulundu.

·      - Sendika’nın Artı TV’de çalışmayan bir yetkilisi, izinsiz randevusuz haber merkezine adeta baskın düzenleyerek oradaki yetkilileri grev kırıcılıkla, ispiyonculukla suçlama cüretini gösterdi.

·      - Sendikacılık bu ise, ben böyle sendikacılığa karşıyım. Sözkonusu sendika bırakın Hürriyet ya da Yeni Şafak’ta hakları çiğnenen meslekdaşlarımız için bir girişimde bulunmayı, Halk TV ya da Tele 1’in kapısının önünden geçebiliyor mu?

·      - Sendika başkanı meslekdaşımız, bu ihtilaftan önce Artı TV’deki üyelerine gönderdiği yazılı uyarıda, iş huzurunu bozmamalarını aksi takdirde sendikanın bu tür girişimlere destek vermeyeceğini, isteyen üyenin de istifa edebileceğini bildirdi.

·      - Sendika, yazar ve programcılardan dayanışma beklerken, açık bir şekilde ekranı karartma ve yayını sekteye uğratmak istedi.

·      - Sendika’yla imzalanan protokolde ücretler konusu hükme bağlanmış olduğu için zam talebi sözkonusu olmamıştır.  Bu durum, Artı TV yönetiminin 4 yıldır hiçbir çalışanına ve yöneticisine zam yapamamış olmasını haklı çıkarmaz.

·      - Sendikanın bazı üyeleri ve konuya tamamen yabancı kişiler işyerinde mobingden sözediyor. Soruldu, bugüne kadar  Sendika’ya ya da yönetime somut bir mobing şikayeti, başvurusu yapılmadığı ortaya çıktı. İş talimatlarını, mesaiye uyma çağrılarını, mesleki eleştirileri mobing sananlar var.

·      - Artı TV yönetimi, sendikanın işyerinde örgütlenmesini sağlamak için önce işyerinin niteliğini değiştirdi sonra da sendika ile bir protokol imzaladı. Bunları ‘’emek kıyımı’’ yapmakla suçlanan bir yönetim gerçekleştirdi. Sendika, Artı TV dışında başka hiçbir yayın kuruluşunda ne protokol ne de toplu iş sözleşmesi imzalayabilmiştir.

·      - Sendika, adı sendika olduğu için her girişim ve eyleminde kendini haklı ve meşru sanıyor. Yürüttüğünüz mücadeleye ‘’emek mücadelesi’’ adını verince otomatik olarak haklı ve meşru olamıyorsunuz. Sendika tüm çabalarına rağmen toplam 40’a yakın programcı ve yazardan sadece 4 çalışanı ikna edebilmiş ve onların Artı TV/Artı Gerçek’e katkılarına son verdirebilmiştir.


Sonuç olarak sendika, Artı TV’de ekranı karartma ve yayını sekteye uğratma girişiminde neyse ki başarısız olmuştur.

Artı TV yönetiminin bence gerek sendika ile ilişkiler gerekse diğer konulardaki eksiklik, hata ve başarısızlıklarını saklı tutuyorum. Ama bu olumsuzlukların hiç biri sendikanın bağımsız bir medya organına yönelik tutumunu haklı gösteremez. (SON/RD).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd