Ana içeriğe atla


M  A  V  İ    D  A  K  T  İ  L  O


RENAUD’NUN 
ÖNCE BÜCÜRLER VE ÇOCUKLAR’I

Herkesin anayurdu çocukluğudur

Ragıp DURAN

3 yıl aradan sonra Önce Bücürler ve Çocuklar albümüyle geri döndü kıdemli anarşist-romantik şarkıcı. 29 Kasım’da çıkan albümde bir düzine yeni şarkı var. Ses düzeltici filtreler, bilgisayar marifetleri filan yok. Sesi nasıl çıkıyorsa öyle kaydedilmiş. Hüzünlü, kırık, parçalı bulutlu, hatta yaşlı bir ses. Ama güzel ve etkileyici

Ragıp DURAN

Renaud sadece müzisyen değil, Fransa’da her yıl yapılan “En Çok Sevilen Şahsiyet” anketinde son yirmi yılda hep ilk beşe giren bir isim. Albümleri, yazdığı ve hakkında yazılan kitaplar bazen milyonlarca, çoğu zaman da yüz binlerce satan bir kahraman.

Yeni albümü 29 Kasım günü çıktı: Önce Bücürler Ve Çocuklar (Les mômes et les enfants d’abord). Albümün başlığı, Renaud’nun ustası Brassens’e bir selam. Zira, Brassens’in en bilinen şarkılarından birinin adı “Önce Arkadaşlar” (Les copains d’abord). Üstelik Renaud, sadece Brassens şarkılarından oluşan bir albüm yapmıştı. 
Bu 17. albümü. Önce öyküsü: Son olarak 120 konserlik turnesinde Renaud izleyiciler arasında çok sayıda çocuk olduğunu saptıyor. “Önlere gelip bana bir şeyler söylüyorlardı. Argo sözler, belden aşağı deyimler kullanıyorlardı. Veletler çok sever bu tür lafları.” Renaud böylelikle üç kuşağa hitap eden bir şarkıcı olduğunu anlıyor. Bir de tabii “Kayıp Cennet” olarak adlandırdığı çocukluğuna olan özlem, başta kendi çocuklarına (Lolita 39, Malone 13) duyduğu sevgi ve şefkat albümün lirik altyapısını oluşturuyor. Aslında, Seferis’in bir dizesi galiba, “Herkesin anayurdu çocukluğudur”. Sonlara doğru haliyle başa dönülüyor.


Önce Bücürler Ve Çocuklar çocuklara yönelik bir albüm değil. Renaud’nun kendi çocukluğunu andığı, çocukluğun saflığını ve fırlamalığını anlattığı bir albüm. “Büyük çocuklara ve hep çocuk kalmak isteyenlere” demiş.

“Sesi artık öksüz, ama sözcükleri henüz değil” başlığını kullanmış bir eleştirmen. Bir önceki albümdeki “Sözcükler” şarkısını hatırlayalım. Bir hayranı ise “Mesele Renaud doğru mu şarkı söylüyor, yoksa yanlış mı değil. Mesele Renaud’nun hakiki şarkı söylemesi” demiş.

Bücürler doğal bir Renaud albümü. Çünkü bir önceki albümde kullanılan ses düzeltici filtreler, bilgisayar marifetleri filan yok. Sesi nasıl çıkıyorsa öyle kaydedilmiş. Hüzünlü, kırık, parçalı bulutlu, hatta yaşlı bir ses. Ama güzel ve etkileyici.

Bücürler’in lansmanı albümün çıkışından bir hafta önce, Renaud’nun çocukken gittiği anaokulunda yapıldı. 29 Kasım’dan bu yana yeni albüm hakkında yazmayan gazete, dergi, internet sitesi kalmadı Fransa’da. Hepsi de övgü dolu.

Renaud, birçok sanatçı gibi bunalımlı bir hayat yaşamış, yaşıyor. Hele bu yıl hem annesini hem de kardeşini kaybetti. Alkol bağımlılığından kurtulmak için tedavi gördüğü sırada düştü, ayak bileğini ve bir kolunu kırdı. Dokuz aydır ağzına Fransız rakısı Pastis (Marsilya’nın tek zehiri) koymuyor. Babası Almanca tercümanı olduğu ve Paris’in Nazi işgali sırasında Almanlara çalıştığı için, işbirlikçi olmak suçlamasıyla karşı karşıya. “Sevmiyorum babamı / Sert bir adamdı.”

Başından iki evlilik geçmiş, ikisi de boşanmayla sonuçlanmış. Fazlaca pimpirikli.


Seferis’in bir dizesi galiba, “Herkesin anayurdu çocukluğudur.” “Önce Bücürler Ve Çocuklar” Renaud’nun çocukluğunu andığı, çocukluğun saflığını ve fırlamalığını anlattığı bir albüm. “Büyük çocuklara ve hep çocuk kalmak isteyenlere” demiş.


Müzisyenliğe sokak şarkıcısı olarak başlamıştı. Sonra efsanevi şaklaban Coluche’le birlikte café-chantant’larda sahneye çıktı. Coluche ölünce balataları sıyırmıştı. En son Johnny Hallyday rahmetli olunca “eyvah, sıra bana geliyor” kaygısına kapıldı. Ama esas mesele şu: Renaud kenar mahallenin bıçkın delikanlılarının ve sıkı kızların şarkıcısı. Olağan mekânı banliyöler(di). Bugün hâlâ vücudunun yarısı dövmeli, kırmızı fuları boynunda, deri ceketi, zincirleri ve çizmeleriyle dolaşıyor etrafta. Ee, 67 yaşında kaldırması zor bir kimlik.

Bücürler’de 70’li yılların soft rock’ının esintileri var. Bir şarkıda, okulda okuma- yazma öğrenirken “Bir tek rock’n’roll yazmasını öğrendim” diyor. Piyano, gitar, keman ve akordeon ön planda. Müzikleri eski damat Renan Luce, eski eşi Romane Serda ile yine eski aranjörleri döşemiş. Biraz country, blues ve balad havaları da geliyor kulağa.

Albümde 12 yeni şarkı var: “Sınıf Arkadaşlarım”, “Çürüyüp Gitmeyeceğiz”, “Küçük Yengeçle İstakozun Aşkı”, “Yatağımın Altında Bir Canavar Var”, “Etraf Şenlenecek”, “Şimdi Teneffüs”, “Montsouris Parkı”, “Lolita”, “Pin pon”, “Hayvanlar”, “Okulu Yaktılar”, “Sevmiyorum Hiçbir Şeyi”.

Bücürler’in bir özelliği de, çocukların en sevdiği çizerlerden biri olan Zep’in (Titeuf’ün yaratıcısı) albümün kapak ve kitapçığını illüstrasyonlarıyla süslemesi.

Renaud hâlâ angaje bir sanatçı: Savaşa karşı barışı, boğa güreşlerine karşı hayvanları, ebeveynlere karşı çocukları, yerleşik düzene karşı çevreyi savunmaya devam ediyor.

Bu albümde Renaud’nun her zaman yer verdiği Araplardan, göçmenlerden, yabancı işçilerden pek söz yok. Renaud biraz ahlâk hocası olmuş, ot, sigara ve alkolün zararlarını da anlatıyor bir parçada: “Eskiden ona Tilki Renaud derlerdi / Sadece süt içtiğinden beri Sakin Renaud diyorlar.” Son söyleşilerinde, magazin basınını tekzip ederek “Bilincim, sağlığım yerinde. Ama yeni bir turne düşünmüyorum” dedi.

Bir şarkıda John Wayne’in adı geçiyor. Renaud’nun en sevdiği Amerikalı şarkıcı Bruce Springsteen’in şarkısında da geçer Wayne’in adı. “Lolita” kızına olan tutkusunu anlatıyor. Daha önceki “RS & RS” şarkısında olduğu gibi, yine kelime ve harf oyunlarıyla 39 yaşındaki “bebeğine” sesleniyor. Bir gönderme de Bob Dylan’a var. Bir önceki albümde de vardı. Bu sefer sınıf arkadaşlarından birinin adının Dylan olduğunu söylüyor.
Sonuç olarak, saf bir Renaud albümü.

Chapeau!

ARALIK 2019 - ŞUBAT 2020 · 
EXPRESS 59  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla