Ana içeriğe atla

Katil Erkekler/Maktul Kadınlar


MAVİ DAKTİLO
Express Dergisi 1+1
Güz 2019,s.65

KADIN CİNAYETLERİ ve CUMHURBAŞKANINA HAKARET

Katil Erkekler/Maktul Kadınlar

·       Erkek egemenliği, şiddet içeren eril söylem ve uygulamalar her yerde büyük bir bela. Bir başka sorun da devlet büyüklerini eleştirmek. Nasıl başa çıkacağız?

Ragıp Duran

İngilizce versiyonu için: https://www.youtube.com/watch?v=COsa6vvCSN0

Sosyetik hanımefendiler ya da fahişeler
Ki çoğu zaman aynı kadınlardır
Sıradan kadınlar, artizler ya da çirkinişler
Severim bütün dişileri

Erkeklerden ve onların savaşçı ahlakından
Nefret ederek çıktım geldim
İthaf etmek isterim bu dizeleri
Dingo kadınların en sonuncusuna bile

Çünkü yeryüzünde hiçbir kadın
Hiçbir zaman abisinden daha hıyar olmayacak
Ne daha kasıntı ne de daha namussuz
Belki bir tek Madam Thatcher hariç

Seviyorum seni ey kadın
Çünkü spor savaşa dönüşünce
O taraftar sürüsü içinde
Ya hiç yoktur ya da çok azdır kadın

Bu deli çılgın fanatikler
Nefret ve birayla kafayı bulmuşlar
Mavili dangalaklara meydan okurken
Yeşilli sersemlere küfürleri basarlar

Huligan kadın yoktur
Aptal ve katildir onlar
İngiltere’de bile yoktur
Tabi Madam Thatcher hariç

Seviyorum seni ey kadın çünkü
Direksiyonun başına geçince
O erkekler kadar dingo olmuyorsun
İki araba çarpışınca deliren erkek şoförler kadar

Hafif çizilmiş bir araba farı için
Ya da yukarı kalkmış bir orta parmak için
Kimileri silahını çekip vurur bile
Otomobilinin radyosunu kurtarmak için

Bu hıyarların terbiyesiz el-kol hareketlerini
Hiçbir kadın yapmaz böyle adice
Elini kolunu sallamaz sağa sola
Belki Madam Thatcher hariç

Seviyorum seni ey kadın
Savaş alanında ölmeyeceksin sen
Çünkü bir yerlerin kıpraşmıyor
Ateşli bir silah gördüğünde

Çünkü kumruları vuran
Arada bir de Arap çocukları indiren
Avcılar sülalesinde
Ben hiç kadın görmedim

Hiçbir kadın eline alıp tabancayı
Uzun uzun parlatmaz toz beziyle süflice
Güvende hissetmek için kendini
Tabi ki Madam Thatcher hariç

Atom bombası
Bir kadının fikri değildi
Ve hiç bir kadının elinde
Amerikalı Kızılderililerin kanı yoktur

Filistinliler ve Ermeniler
Mezarlarından tanıklık ediyor
Soykırım erildir eril
Tıpkı SS ya da boğa güreşçisi gibi

Bu alçak insanlık dünyasında
Katiller birbirlerinin erkek kardeşi
Hiçbir kadın rekabet edemez onlarla
Belki bir tek Madam Thatcher hariç

Seni seviyorum ey kadın özellikle de
Zaafların ve gözlerin için
Çünkü erkeğin kudreti
Sadece elindeki silahta ya da iki bacağının arasında

Ve herşey bitip son saat geldiğinde
Cehennem ahmaklarla dolacak
Onlar orada futbol oynar ya da savaşır
Belki de kim daha uzağa işer oyununu

Bense kalacak olursam yeryüzünde
Bir köpeğe dönüşmek isterim
Ve her gün gidip dibine işediğim sokak lambası olarak
Madam Thatcher’i alırım.

Hızlıca çevirdiğim Renaud şarkısı, 1985 tarihli Mistral Gagnant albümünden.
O yılın 28 Mayıs günü Brüksel’deki Heysel stadyumunda oynanan Liverpool-Juventus maçında çıkan olaylar nedeniyle 40’dan fazla seyirci hayatını kaybetmişti. Renaud’nun bu şarkıyı yazarken çıkış noktası Heysel faciası. Huliganların saldırısı, kapışması sonucu ortaya çıkan dramatik durum Renaud’yu etkilemiş. Erkek egemen söylem ve tavırlara eskiden beri karşı olan Renaud’nun bu şarkısı, Margaret (Maggie) Thatcher Başbakan iken Fransa’da piyasaya çıktı. Kısa bir süre sonra parçanın İngilizce versiyonu da yayınlandı.
Şarkı İngiltere’de iktidardaki Muhafazakar parti çevrelerinde büyük tepki yarattı. Sağcı İngiliz birkaç şarkıcı Renaud’ya cevaben bu sefer Fransız karşıtı ırkçı şarkılar bile yayınladı. Ama hiç biri Miss Maggie kadar ilgi toplamadı. İlginçtir, şarkı Londra ile Paris arasında herhangi diplomatik bir krize yol açmadı. Anlaşılan ‘’Dost ve müttefik devletlerin Başkanlarına hakaret’’ maddesi İngiliz Ceza Kanununda bulunmuyor.
Ne var ki sondan 5. dörtlükdeki ‘’Filistinliler Ermeniler, soykırım’’ dizesi nedeniyle Renaud anti-semitizmle suçlandı. İsrail lobisi, Tel Aviv yönetimini Filistinlilere soykırım yapmakla suçlayan Fransız şarkıcıya karşı kampanya açtı. Renaud, bu şarkıyı konserlerinde söylerken, Soykırımla ilgili dörtlüğün dizesine bir de ‘’Yahudiler’’ diye ekledi böylelikle Holocoste’u da anmış oldu. İsrail lobisi tatmin olmasa da…
İki bağlamda aklıma geldi bu şarkı: Birincisi Türkiye’de artık ayyuka çıkmış kadın cinayetleri meselesi bir de en küçük değini ya da eleştiriyi ‘’Cumhurbaşkanına hakaret’’ olarak algılayıp insanları gece yarısı evinden alıp götürüp karakollarda süründürmek sonra da hapse atmak.
Kadın cinayetleri, istatistiklere göre Erdoğan rejiminde olağanüstü arttı. Devlet yetkilileri TV’lere çıkıp ‘’Kadınla erkek eşit değildir’’, ‘’Kadın evinde otursun çocuğuna baksın, kocasına yemek hazırlasın’’, ‘’Kadınlar gülmesin’’, ‘’Hamile kadınlar sokağa çıkmasın’’ ‘’Kadın kadın konuşma, otur ve sus’’ ya da ‘’Kız çocuğu 12 yaşında evlenebilir’’ gibi sözler ederse kadın cinayetlerini açıkça teşvik etmiş oluyor. Bir de bunun üstüne, Türk devleti dahili ve harici ciddi sorunlarını sadece şiddetle, silahla, savaşla çözme yöntemini benimsemişse, (farkındasınız değil mi Türkiye aslında içeride 1925’den bu yana, dışarıda da son 8 yıl içinde pratik olarak savaş halinde yaşıyor) bu durum da kadın cinayetlerine zemin hazırlıyor. Kuşkusuz bir de yargının, kadın cinayetleri davalarında erkek sanıklara karşı müsamahakar yaklaşımı da çok olumsuz bir faktör.
Kürt meselesi, ABD ya da Moskova ile yaşanan sorunlar, yani siyasi meseleler şu ya da bu şekilde bir gün çözülür. Ama kadın cinayetleri sorunu hem köklü ve tarihsel bir mesele hem de toplumsal bir yara olduğu için, eğitimle, kültürle, ideolojiyle ve dinle de ilişkili olduğu için ancak uzun vadede ve zor bela çözülebilir. Özellikle de toplumun önemli bir kesiminin bu cinayetlere duyarsız kalması da vahim bir durum.

İkinci bağlam, Devlet ve hükümet başkanları ile siyasilere yönelik kimi zaman ağır hatta insafsız eleştiriler içeren yazı, konuşma ya da şarkılar konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yaklaşım ve içtihadını derleyen bir inceleme son derece önemli. Fransızca bilenler bkz ‘’Garantie et limites de la satire: les principes de la Convention européenne des droits de l'homme

Tour d’horizon de la jurisprudence de la Cour européenne des droits del’homme’’
(Mizahın güvence altına alınması ve sınırları: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İlkeleri/ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadında bir ufuk turu)
Renaud’nun bu şarkısı mesela hiç bir zaman ne Fransa’da ne İngiltere’de yargı konusu oldu, dolayısıyla AİHM’in yakınından bile geçmedi. Çünkü artık AB’de dine yönelik sert eleştiriler (Blasphème) dahil, devlet yetkililerine yönelik ırkçı ve nefret söylemi içermedikçe, bütün sert eleştiri ve kınamalar, ki mesela özel olarak belirtiliyor ve deniyor ki, ‘’toplumun önemli bir kesiminde infial yaratsa bile’’ serbest ve ifade özgürlüğü kapsamında bazen de mizah (Satire) bağlamında ele alınıyor. Önemli bir nokta, Devlet Başkanları, Başbakanlar ya da üst düzey siyasi yöneticiler, kamu görevi üstlenmiş olan yetkililer ve bürokratlar için özel olarak bulundukları mevkii itibarıyla, yurttaşların olağanüstü sert eleştiri ve kınamalarına cevaz veriyor mahkeme içtihadı.
Demem o ki uygar dünyada o kadar kolay bir şey değil ‘’Cumhurbaşkanına hakaret’’! (SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla