ANF Söyleşisi -
Ragıp Duran: Efrîn'de gerçeği bağımsız medya yazdı
Gazeteci-Yazar Ragıp Duran, Efrîn
işgalini destekleyen ana akım medyanın gazetecilik yapmadığını, vatan
sevgisinin ise ölen Kürt sayısıyla ölçüldüğüne dikkat çekti. Duran, bağımsız
medyanın da bu süreçten ders çıkarması gerektiğini belirtti.
·
ÖZGÜR AYDIN
·
ANF
·
Perşembe, 29 Mar 2018, 10:26
Efrîn işgaliyle
birlikte savaşlarda medyanın rolü bir kez daha görünür oldu. Sadece Sabah, Yeni
Şafak, Yeni Akit gibi doğrudan AKP'ye bağlı medya değil, Hürriyet, Cumhuriyet
gibi gazetelerce de işgal desteklendi.
Efrîn işgali sırasında
medyanın rolünü ve hakikatle ilgili verdiği sınavı Gazeteci-Yazar Ragıp Duran
ile konuştuk...
'SARAY'IN KİNDARLIĞINI
GÖSTEREN GİRİŞİM'
Güncel gelişmeyle
başlayalım: Doğan Medya’nın Demirören Grubu'na devrini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Çok boyutlu bir
operasyon. Ve medya ortamını tabii ki olumsuz olarak etkileyecek bir gelişme.
Saray’ın kindarlığını ve tahammülsüzlüğünü gösteren bir girişim. Ama büyük bir
ihtimalle yasa dışı, her hâlükârda gayrimeşru bir operasyon. Muhalefetin sesini
tamamen kesmek istiyor. Ama bir yandan da kendi açığını faş ediyor. Yüzde 90
oranında medyayı yönlendirme gücüne sahip bir iktidar, neden kalkıp da geri
kalan bu yüzde 10’a göz diker? Toplumdaki siyasal çoğulculuğu, çok renkliliği,
toplumu yansıtmaya çalışan medyada yasaklarsanız, toplumda yani gerçekte zaten
var olan bu zenginliği otomatik olarak ortadan kaldırdığınızı sanmanız sadece
bir yanılsamadır. Egemen medyada yansıtılmayan bir gerçek, gerçek olma
özelliklerini yitirmez.
Siyasi açıdan
baktığımızda, Türk burjuvazisinin -bu unvanı hak edecek bir sınıf var ise eğer-
ne kadar çürük olduğunu da görmüş olduk bu vesile ile. Yeni medya manzarası,
bağımsız gazeteciliğe ek bir yük ve sorumluluk daha yükledi. Biz bağımsız
gazetecilik yapmaya çalışan insanlar olarak, artık eskiden beri savunduğumuz
barış, özgürlük ve demokrasi gibi temel kavramların yanı sıra kadim merkez
medyanın artık sesi soluğu çıkamayan değerlerine de yayınlarımızda yer vermek
durumundayız. Onların da varlığını hesaba katmak durumundayız.
'EKSİK VE HATALARDAN
DERS ÇIKARABİLİRSEK...'
Efrîn işgalinde
ana akım medya ve gazeteler bekleneni yaptı, iliştirilmiş gazeteciliğe
devam ettiler. Ülkedeki ‘özgür basın’ geleneğini savunan gazetelerin savaş
sınavı nasıldı?
Milliyetçilik,
militarizm ve Kürt karşıtlığı Türkiye’de sadece iktidarın ya da yandaş medyanın
değil toplumun önemli bir bölümünün özellikleri. Bunu Efrîn savaşı sırasında
bir kez daha gördük. Sadece AKP-MHP değil CHP de savaşı destekledi. Sadece
Sabah, Yeni Şafak, Yeni Akit gibi yandaş medya değil, Hürriyet, Cumhuriyet gibi
gazeteler de Efrîn savaşına destek verdi.
Medyada sıkı, ciddi,
kökten bir şekilde savaşa karşı çıkan ne yazık ki çok az yayın organı vardı.
Onlar da yoğun baskı altında kuşatılmıştı.
Habercilikte/gazetecilikte
siyasi-ideolojik konum ve tutum yeterli değil. Bu konumu ve tutumu doğru/ilkeli
yaklaşımlarla sayfaya, ekrana, mikrofona haber olarak yansıtmak için mesleki
maharet gerekli. Bağımsız gazetecilik yapmak isteyenlerin bu amaca her zaman ulaştığını
söylemek güç. Çünkü kimi zaman, yandaş medya ile bağımsız gazeteciler
arasındaki ilişki/çelişki, sanki birinciler TSK’yi ikinciler de YPG’yi
tutar/savunur gibi göründü.
Sözünü ettiğiniz Barış
Gazeteciliği bizde öyle çok yaygın olarak bilinen, uygulanmış, tecrübe kazanmış
bir alan değil. Mesela ben dikkat ettim, aradım taradım ama düzenli bir yayın
çizgisi olarak bulamadım:
Erdoğan ve TSK’nin
savaş gerekçelerini tek tek ele alıp somut bilgilerle yani haberle çürütmek
gerekiyordu. YPG teröristtir; PYD, PKK’nin Suriye koludur; Efrîn Türkiye’nin
sınır güvenliğini tehdit ediyor gibi tezler haber bazında daha derin ve sürekli
olarak tekzip edilmeliydi.
Bağımsız gazetecilik
yapmaya çalışan meslektaşlar, buna karşı, Erdoğan’ın bazı yalanlarını iyi
teşhir ettiler. Mesela 'Bir tek sivilin bile burnu kanamadı’ iddiası haber,
fotoğraf ve filmlerle tekzip edildi.
Gazetecilik biraz da
doğru öngörü mesleğidir. Efrîn savaşında YPG’nin direnişi haber içeriği olarak
daha zengin kılınabilirdi. Kobanê ile kıyaslama da pek doğru değildi. YPG ile
TSK arasındaki orantısız güç dengesini, uluslararası topluluğun sessizliğini,
Ankara’ya göz yummasını hatta desteklemesini her zaman doğru tespit edemedik.
Efrîn savaşı döneminde
ben Artı TV’de Haber Nöbetinde idim. Özellikle harekatın ilk ve son günlerinde,
yukarıda sözünü ettiğim hataların bazılarını biz de yaptık.
Genel olarak Kürt
medyası ve bağımsız gazetecilik yapmak isteyen yayın organları ve meslektaşlar,
yayın politikalarında milliyetçiliğe, militarizme ve Kürt düşmanlığına boyun
eğmedi. Kuşkusuz daha iyisi de yapılabilirdi.
Eksiklik ve hatalardan
ders çıkarabilirsek önümüzdeki dönemde daha iyi gazetecilik/habercilik
yapabiliriz.
'BUNLARIN VATAN
SEVGİSİ ÖLDÜRÜLEN KÜRT SAYISIYLA ÖLÇÜLÜYOR!'
Ana akım medyanın
bilgisayar oyunlarını gerçek diye vermesi, başka ülkelere ait tatbikat
görüntülerini yayımlaması, hikâyeler uydurması gibi manipülasyonlara bakarsak,
psikolojik manipülasyonda ana akım medya bir basamak daha
atladı, diyebilir miyiz? Bu kadar abartması ve manipüle etmesinin nedeni
sadece vatan sevgisi olabilir mi?
Haklısınız. Özellikle
aHaber televizyonu bu alanda çok başarılı! Amerikalı ve Rus askeri uzmanların
da belirttiği üzere Efrîn operasyonu, TSK açısından aslında son derece
başarısız, beceriksiz bir operasyon. TSK’de kurmay eksik, sahayı bilmiyorlar,
ÖSO adı altında toplanmış çapulcu sürüsü ile savaşa girmek büyük risk. Buna
YPG’nin savunma ve direnme etkinliğini de eklerseniz, harekatın neden bu kadar
uzun sürdüğü ortaya çıkar. Ana akım medya, ‘3 saatte Efrîn’deyiz’ ilkesine
göre hazırlanmış olduğu için, akıllarından ve gönüllerinden geçen istekler, ilk
3 gün içinde gerçekleşmeyince akla mantığa aykırı manipülasyonlara başvurmak
zorunda kaldı. Çankırı’daki asker balıkları bile Efrîn'e göndermek zorunda
kaldılar. TSK, ‘Afrin halkını YPG teröründen kurtarmak amacıyla’ harekat
düzenlemişti. Ne var ki TSK, Efrîn kent merkezini ele geçirdiğinde Efrîn halkı,
TSK ve ÖSO teröründen kurtulmak için kenti boşaltmak durumunda kaldı. İktidarın
ve yandaşların vatan sevgisi (!), silah sanayiinden gelecek paralarla, olası
seçimlerden gelebilecek oy pusulaları ile doğru orantılı. Bunların vatan
sevgisi ayrıca her gün bas bas bağırarak ilan ettikleri öldürülen Kürt sayısı
ile ölçülüyor. Korkunç bir şey bu!
'DAHA İYİSİNİ
YAPABİLİRİZ'
Savaşta gazetecilik
nasıl yapılmalı? Neden bu kadar savaş seviciliği yapıldı Türkiye’de?
Dünyada savaş
gazeteciliği 1853-1856 Kırım savaşından bu yana yapılıyor. Önemli bir tecrübe,
bir birikim var bu konuda. Hem teorik hem de mesleki yani pratik/uygulama alanında.
Vietnam savaşından (1963-73) bu yana da savaş-medya ilişkilerinde tayin edici
gelişmeler yaşandı. Meslekte savaş muhabirliği diye bir uzmanlık alanı/dalı
var. Bu konuda hem akademik hem de mesleki zengin bir literatür var. Bizde kaç
kişi bundan haberdar bilmiyorum ama medyayı taradığımızda bu konularla ilgili
uzman sayısının bir elin parmak sayısını geçmediğini söyleyebilirim.
Savaşta doğru
gazetecilik, tek kelime ile barış için yapılır. Gerisi ajitasyon ve
propagandadır. Ki bu konuda başta İngiliz ve Alman örnekleri olmak üzere tarihi
örnekler var.
Şimdi bugünkü Türkiye
gibi düşünce, ifade, basın özgürlüğünün olmadığı, muhalif siyasilerle hakiki
gazetecilerin hapiste olduğu bir ortamda, savaş çıktığında, siyaset dünyasıyla,
iş dünyasıyla, medyasıyla topyekûn seferberliğe çıkar bir toplum. Bizde de öyle
oldu.
Savaşta, savaşan
tarafların konumu, tutumu, planları doğru yani eleştirel ve dengeli bir şekilde
aktarılırken, kuşkusuz, anlamsız bir tarafsızlık için girilemez. Gazeteci,
savaşta taraftır. Barışın safındadır. Bu nedenle yapacağı/yayımlayacağı tüm
haber, yorum, söyleşi ve görsel malzemenin temel amacı, savaşın sona ermesine
hizmet etmeli. Ölüm ve yaralanmalara son vermeyi amaçlamalı. Savaşın
haksızlığını, anlamsızlığını vurgulamalı. Savaştan kimlerin ne tür çıkarları
olduğunu teşhir edip, mağdurların bakış açısına sahip olmalı.
Efrîn savaşı
süresince, bağımsız medya, çatışmalarda hayatını kaybeden TSK mensuplarının
ailelerine daha fazla ilgi gösterebilirdi mesela. Efrîn'in savaş öncesi
yaşamını yurttaşlara aktarmalıydık. Savaşın ekonomik cephesine ağırlık
verebilirdik. Savaşın, yurttaşların günlük yaşamını nasıl etkilediğini
anlatabilirdik. Zenginlerin, muktedirlerin, iktidarın barış zamanında bile özel
korumalarla dolaştığını hatırlatıp, Efrîn'e gitme masallarını teşhir
edebilirdik. Bunların bir kısmını yaptı bağımsız gazeteciler, ama yeterli
değildi.
Türkiye’deki savaş
seviciliğinin yani militarizmin tarihi kökleri var. Maçoluğun, şiddete ve
iktidara tapmanın da… Üç kıtaya egemen olmuş bir imparatorluktan bir yarımadaya
sıkışıp kalmanın getirdiği kompleks ve nostalji de etkili. Ganimet, fetih,
gasp… Bunların hepsi 6 yüzyıllık emperyal geçmişin yara izleri. Bunların üstüne
cihat ve Kürt düşmanlığını da eklerseniz, 80 milyonun en az 60 milyonu TSK’ye
gönüllü yazılabilir. Maalesef vahim bir durum ama gerçek bu!
'TOPLUMUN SÜREKLİ
KANDIRILMASI MÜMKÜN DEĞİL'
Erdoğan
rejimi, Efrîn savaşını medya ve gazeteler üzerinden götürmeye
çalıştı, dersek yanlış olur mu?
Erdoğan’ın Efrîn
saldırısından en büyük destekçilerinden biri, evet sizin söylediğiniz gibi
iktidar medyası ise, diğer önemli koltuk değneği de CHP yönetimi oldu. Toplumun
önemli bir kesiminin milliyetçi, militarist ve Kürt düşmanı haleti ruhiyesini
de eklerseniz, Erdoğan bunca desteğe rağmen hem askeri açıdan zorlandı, hele
sonrası meçhul, hem de diplomatik alanda tecride gidiyor.
Medyanın rolünü,
konumunu, gücünü abartmamak gerekir. Yandaş medya, yalan haberle, yanlış
haberle, gizlemeyle, tahrifatla, ajitasyon ve propaganda ile, toplumun ancak
bir kesimini o da belirli bir süre için ikna edebilir. Bütün toplumun sürekli
olarak kandırılması mümkün değil.
Medya, Erdoğan
rejimini nereye kadar taşıyacaktır? Faşizmin güçlenmesinde medya aracılığıyla
yapılan propaganda engellenebilir mi sizce? Tersine çevirmek mümkün mü?
Medyanın, siyaset ve
toplum üzerindeki etkisi/gücü sınırlıdır, sürekli de değildir. Tersine çevirmek
çok iddialı bir sözcük olabilir, belki faşist medyanın propagandasını boşa
çıkarmak diyebiliriz. Bu işlem de propagandaya karşı propaganda ile olmaz.
Propaganda zehrine karşı haberin gerçeği ile mücadele edebiliriz.
Erdoğan örneğine
baktığımızda, iki nokta:
Saray, medyanın belki
yüzde 80-90’una sahip iken ve onu yönlendirirken bunu yetersiz bulup, Doğan
Medya’ya da el koyması aslında bir zafiyet işareti. İntikamcı saiklerle yapılan
bu operasyon Saray’a fazla bir şey kazandırmaz.
İkinci konu da şu:
Yandaş medya dediğimiz kendi içinde kavgalı ayrışan bir nebula. Karar gazetesi
mesela bu konuda somut bir örnek. Aynı gazetede yazan kiralık kalemlerin
birbirlerine çok sert sıfatlarla saldırması da çözülmenin ilk işaretleri.
Erdoğan ve Saray, galiba Efrîn savaşı ile yeni bir döneme giriyor: Artık
yükselme ve güçlenme çoktan bitti. Gerilemeyi ve çöküşü önlemek için acil
tedbirler alma dönemindeler: MHP ve BBP’den medet umuyorlar, Doğan Medya'yı ele
geçirip daha fazla propaganda yapmayı amaçlıyorlar.
'TÜRKİYE EN KARANLIK
DÖNEMİNDE'
'90’larla kıyaslarsak
medyanın geldiği yeri nasıl okuyorsunuz?
Bu konu daha önce de
tartışma gündemine gelmişti. Sadece medya açısından değil genel olarak siyasi
durum, özel olarak da Kürt meselesi açısından ’90’lara dönülür mü' sorusu
tartışılmıştı. İtiraf edeyim, ben yanıldım. Çünkü o dönemdeki tartışmalarda ben
'90’lara dönmeyiz, çünkü '90’lara oranla Kürtlerin bugün TBMM’de grup kuracak
kadar milletvekili var, Türkiye’de, Ortadoğu’da ve Avrupa’da radyoları,
televizyonları, gazeteleri var, ayrıca Kürtler siyasi olgunluk açısından
'90’lara oranla hem örgütsel hem de ideolojik olarak çok daha ileri aşamadalar,
diyordum. Ama Erdoğan bu tahminleri tekzip eden bir şiddetle ilçe ve kentlere
saldırdı, Şırnak’ı, Sur’u, Cizre ve Nusaybin’i yerle bir etti, yetmedi Efrîn'e
saldırdı. '90’larda ancak köylere ya da küçük ilçelere saldırıyorlardı.
Medya açısından zaten
Türkiye bütün tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor. 1923’den bu yana hiç bu
kadar çok gazete yasaklanmamış, hiç bu kadar çok gazeteci hapise atılmamıştı.
Erdoğan’ın hemen her
gün televizyonlarda olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Propaganda rejimi
daha nereye kadar götürecek?
Reis’in ihtiyacı var.
Tek Adam/Tek Medya günlerindeyiz. Muhalefet ya da aykırılık değil farklılığa
bile tahammül edemez hale geldi. Ne var ki bütün tedbirlere rağmen yine de
sızıntılar, kaçaklar, çatlaklar var. Mesela son olarak Ekonomiden Sorumlu
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek çıktı, ekonominin mevcut ve yakın gelecekteki
olumsuz konumunu pat diye beyan etti. Saray’ın ekonomiden sorumlu başdanışmanı
o sırada doların 4 liraya çıktığını inkâr etmeye çalışıyordu. Yurttaş şimdi
zaten günlük yaşamında somut olarak yaşadığına denk düşen Şimşek’in
söylediklerine mi inanacak yoksa döviz alırken ya da satarken, Saray danışmanının
açıklamasına güvenip döviz büfesinden dayak yiyerek mi ayrılacak?
Gazetelerin birinci
sayfalarını, ekranların birinci haberlerini bu kadar sık ve çok kaplayanların
kaderi bellidir. Bir gün gelir, kadim dönemin zorunlu olarak medyatik kahramanı
olmuş şahsiyetler, birinci sayfalardan da ekranlardan tamamen kaybolur. Ara da
bulasın. Malezya filan...
https://anfturkce.net/guncel/ragip-duran-efrin-de-gercegi-bagimsiz-medya-yazdi-105718
Yorumlar