Ana içeriğe atla

Duran: İyi habercilik, 'spin doctor'luğun panzehri olur

İSTANBUL (DİHA) - Abdulkadir Selvi'nin yazdığı yazılarda savaş çığırtkanlığı yapmasını ve HDP'lileri hedef göstermesini değerlendiren gazeteci Ragıp Duran, Selvi'yi spin doctor'a (gündemin değişmesini organize eden danışmanlar) benzeterek, "İyi habercilik, 'spin doctor'luğun panzehri olur" dedi. 

Siyasi iktidarın basını en fazla hedef aldığı dönemlerden geçildiği bugünlerde medyanın içinde bulunduğu durumu ve Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi'nin yazdığı yazılarda savaş çığırtkanlığı ile HDP'lileri hedef göstermesini gazeteci-medya eleştirmeni Ragıp Duran, DİHA'ya değerlendirdi. 

Gazetecilerin olup biteni topluma anlatma amacını yerine getirmesi için toplumu yönetenlerin, yurttaşların ve gazetecilerin özgür ve bağımsız olması gerektiğini belirten Duran, gazetecinin iktidarın, devletin, muktedirlerin istediği bilgi ve fikirleri değil, iktidarın gizlemeye çalıştığı, çarpıttığı bilgiler ile halkın talep ettiği bilgi ve fikirleri haberleştirmekle yükümlü olduğunu söyledi. "Türkiye'de uzun zamandır, özgür ve bağımsız bir devlet, toplum ve medya mekanizması zaten yoktu" diyen Duran, AKP'nin iktidara gelmesiyle, adım adım medya mülkiyetini neredeyse tamamen ele geçirdiğini ve muhalif tüm sesleri baskı, şiddet bazen de polis ya da mahkeme marifetiyle kesmek için elinden geleni yaptığını ifade etti.

'Kendine muhalif olan herkesi biat etmeye zorluyor'

AKP'nin başta Kürtler olmak üzere, kendisiyle hemfikir olmayan bütün muhalif kesimleri biat etmeye zorladığını dile getiren Duran, "Bugün biat etmeye zorlanmaya AKP'liler de dahildir. Çünkü onlar da her an FETÖ'cülükle suçlanıp kodese atılabilir. Hiç kimsenin yaşamı, vücut bütünlüğü ve özgürlüğü güvence altında değil. Siyasi iktidar, muhalif olan her kesimi ve hatta bazı MHPlileri bile biat etmeye zorluyor" dedi. Türkiye'de 100'ü aşkın gazetecinin cezaevinde olduğunu hatırlatan Duran, böyle bir ülkede gazetecilik yapmanın çok zor oluğunu ve gazetecilik yapılmadığını söyledi. 

'İktidarı rahatsız ettiğine göre iyi gazetecidir'

Türk medyasının, bugün tamamen siyasi iktidarın bir ajitasyon-propaganda aracı haline geldiğinin altını çizen Duran, "Devlet ve hükümet yanlısı bu gerici medya organları da bu işi çok çapsız bir şekilde yapıyor. Bu nedenle etki ve prestiji, kendi taraftarları nezdinde bile pek yüksek değil" şeklinde konuştu. İktidarın gazetecilik faaliyetini kriminalize etmeye çalıştığını söyleyen Duran, "Bize dayatılan, 'Ya Reis'i öveceksin ya da sana medyada hayat yok!' ibaresi ile özetlenebilir. Bu slogan gazeteciliğe de, gerçeklere de, vicdanlara da, mesleğe de aykırıdır. Bunun için mahkemelere, hapislere, sansürlere, radyo-tv-gazete kapatmalarına rağmen, bir avuç insan, hala gazetecilik yapmaya çalışıyor. Bütün engellere rağmen habere ulaşıyor ve okura yine de ulaştırıyor. Ve belli ki, iktidarı bu kadar rahatsız ettiğine göre, bu insanlar iyi gazetecilik yapabiliyor" dedi.

'Savaş yanlısı olduğunu görüyoruz'

Türk egemen medyası, "Her Türk asker doğar" sloganının da destek ve teşvikiyle, aslında eskiden beri hep savaş yanlılığı yaptığını vurgulayan Duran, şunları söyledi: "Türkiye ve Türk toplumu militarist bir toplumdur. Yakın geçmişte, Kore Savaşı'ndan, Kıbrıs işgaline son olarak da Irak'taki Amerikan saldırısından Cerablus taaruzuna kadar, Türk medyasına baktığımızda, çok açık bir şekilde, hatta bağıra çağıra, savaş yanlısı olduğunu görüyoruz. 1925'den bu yana Kürdistan konusunda da Türk egemen medyası, Türk ordusunun sözcüsü gibi yayın yaptı, yapıyor." 

'Hakiki gazeteci gerçeğe yaslanır'

Gazeteci, muhabir, editör ya da köşe yazarı, özgür ve bağımsız olmayınca, varlığını kanıtlamak ve sürdürmek için bir güce yaslanmak durumunda olduğunu söyleyen Duran, şunları kaydetti: "Hakiki gazeteci sadece olgulara ve gerçeğe yaslanır. Ötekilerse kendilerine bir ağa, patron, hami, abi arar ve bulur. Bugün yandaş kalemler dediğimiz bir tür ulak oğlanları/kızları, gazetecilik kisvesi altında, iktidarın kısa ve orta vadeli planlarının halkla ilişkiler uzmanı ve propagandacısı gibi işlev görüyor. Somut bir haber ya da gelişme değil, iktidar sahiplerinin kulaklarına fısıldadıkları, sızdırdığı bazen de dosya olarak servis ettiği bilgileri, doğruluğunu denetlemeden, söz konusu bilgide kamu çıkarı olup olmadığına bakmadan haber ya da köşe yazısı olarak yayınlıyorlar. Bu alış-verişte aslında, gazeteci kılığındaki kişinin hiçbir inisiyatifi/dahli yok. Bir büyüğü ona bilgiyi veriyor, ya da söylüyor o da bunu yazıyor. Bu nedenle ulaklık yapıyorlar diyorum." Duran, havuz medyasının yaptığı işin, psikolojik savaş yöntemlerinden bir parça olduğunu da sözlerine ekledi. 

'İyi habercilik, spin doctorluğun panzehiri olur'

Selvi ve benzerlerinin, bu tür haber ve yazılarla, "Bakın benim ne kadar sağlam kaynaklarım var. Ben bugünkü gelişmeyi 5 gün önce yazmıştım" mesajını da verip iyi gazeteci olduklarını kanıtladıklarını sandıklarını söyleyen Duran, "Oysa ki, iyi gazetecilik, iktidardan üflenen bilgilerle, kamu çıkarına aykırı haber yapmak değildir. Bizim yapmamız gereken, bu 'spin doctor'larla (gündemin değişmesini organize eden danışmanlar) gazetecilerin çok farklı hatta zıt karakterler olduğunu göstermek olmalı. Bunların yalanlarını, haber kaynaklarının anti-demokratik ve yasadışı ve gayrı meşru yöntemlerini teşhir etmek gerekir. İyi bir fikri takip bunları teşhir etmek için ilk olumlu adım olur. İyi habercilik, 'spin doctor'luğun panzehri olur" dedi. 

'Selvi medyanın utanç müzesinde layık olduğu mekana ulaşacak'


Tüm iktidar mekanizmasının sanal gerçek aracılığıyla, hakiki gerçeğin değiştirileceğine inandıklarını dile getiren Duran, "Bu nedenle de medyaya özel bir ağırlık ve önem verir. Çünkü insanları belki de ilk başta, iktidarın ne kadar kuvvetli hatta yenilmez olduğu yolunda inandırabilirseniz, muhalefeti daha kolay susturabilirsiniz. Medya ve medya hakimiyeti, ancak bir süre ve ancak belli bir kitle üzerinde etkili olabiliyor ve sanal gerçeği hakiki gerçekmiş gibi yutturabiliyor. Önünde sonunda hakiki gerçek, medyatik/sanal gerçeği berhava edip siyasi/toplumsal/ekonomik gerçeği gözler önüne seriyor. Selvi ve saz arkadaşları, bir süre sonra medyanın utanç müzesinde layık oldukları makam ve mekana ulaşacaklar" diye belirtti. 

'Gerçeklerden fena halde korkuyorlar'

Muhalif basına yönelik baskılara da dikkat çeken Duran, "Bütün devletler, iktidarlar, basını, medyayı susturmaya, kendi saflarına çekmeye çalışır. Batıda, hukukun üstünlüğünün az çok var olduğu ülkelerde, bu işlem bizdekine oranla daha nazik, daha ince yöntemlerle yapılıyor. Öyle 'Subliminal mesaj verdi' filan diye yazarı içeri atmaz Batılı. Aleyhinde haber yazan gazeteciyi kurşunlatmaz. Ya da polis zoruyla, mahkeme dayatmasıyla gazeteciyi hapse tıkmaz. Gazeteyi, yetkisi olmadığı halde kapatıp yasaklamaz. Bizimkilerin gözü dönmüş ve galiba bir takım gerçeklerin ortaya çıkmasından fena halde korkuyorlar" dedi. (sde/za/ag)

Dicle Haber Ajansı'nın 25 Eylül tarihli bülteninden bkz. http://www.diclehaber.com/tr/news/content/view/537033?from=1815887918


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Apo 1999/Öcalan 2025

* Soleimani ve Şocai, Öcalan’ın ‘’Demokratik Konfederalizm’’ ve ‘’Türkiyelileşme’’ tezlerini, PKK liderinin 1999 öncesi ve sonrası açıklama, demeç ve kitaplarına dayanarak eleştiriyor. Sonuçta sahneye çok farklı bir Öcalan portresi çıkıyor. Ragıp Duran İran Kürdistan’ı yani Rojhilatlı iki akademisyen Kamal Soleimani ve Behruz Şocai ’nin ‘’Kürtlerin Devletsizlik Paradoksu - Öcalan’ın Konfederalizm ve Türkiyelileşme Stratejileri’’ başlıklı 247 sayfalık ve 2025 tarihli kitabı Palgrave Macmillan(Springer) tarafından yayınlandı. Kitabın Türkçe çevirisi de DOZ yayınlarınca Temmuz 2025’de Türkiyeli okura sunuldu. Bu akademik çalışmanın özü, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Misak-ı Milli, Ulus-Devlet, Türk-Kürt ilişkileri, KCK, sosyo-politik bir araç olan Kürtçe konularında İmralı öncesi ve İmralı sonrası yayınladığı kitap, demeç ve açıklamalarının kıyaslanması. İki akademisyen, Öcalan’ın bu temel konularda son 26 yılda büyük değişimler gerçekleştirdiğini ayrıntılı alıntılarla kanı...

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Volkan Vural’ın Anıları: Tozpembe Gözlüklü Olağan Bir Büyükelçi

* Büyükelçi Volkan Vural anılarında, çocukluk, ilk gençlik, tahsil hayatı ile Seul, Moskova, Tahran, New York, AB Genel Sekreterliği görevlerinde bulunduğu yılları yazmış. Diğer meslektaşları gibi üstün başarılarını, diplomatik zaferlerini anlatıyor. Neyse ki iki perçem itiraz ve eleştiri de var yazdıklarında. Ragıp DURAN Volkan Vural’ın Doğan Kitap’tan çıkan, 2. baskısı 2025 Temmuz ayından yapılmış 429 sayfalık ‘’Olağanüstü ve Tam Yetkili Bir Büyükelçinin Belleğinde Kalanlar’’ başlıklı kitabını okudum. Aslında kitabın henüz ortalarına gelmeden içimden bir ses ‘’Sen bu kitabı okumuştun!’’ dedi. Yoo emindim, ilk defa okuyordum. Biraz yoklayınca belleğimi anladım: Son dönemde okuduğum sefirlerin anı kitapları, birçok bölümde, aynı tornadan çıkmışçasına birbirine çok benziyor. Hepsi çok çalışkan, çok idealist, usta diplomatların yanında yetişiyorlar, atandıkları yabancı başkentlerde hemen onur ve gururla   ‘’Yüce Devletimizi’’   temsil ederken fevkalade önemli işlere imza ...