Ana içeriğe atla

Fransız siyasi mizah dergisi Charlie Hebdo

Düşünce, İfade, Basın Özgürlüğü mü
Dini Değerlerle Alay Etmek mi?


Baskından sonra çıkan ilk sayı 7 milyon sattı. ''Her şey affedildi- Ben Charlie'yim''

2015 yılının 7 Ocak günü Paris’te siyasi mizah gazetesi Charlie Hebdo’nun merkezine yönelik silahlı saldırı sonucunda,  haftalık yazı işleri toplantısını yapmakta olan on karikatürist, yazar, gazeteci ve iki polis memurunun öldürülmesi, Müslümanlık, Terörizm, Batı’da yaşayan Doğulular yani Göçmenler, Entegrasyon, Asimilasyon gibi zaten tartışılan konuları yeniden gündeme getirdiği gibi, ‘DİN ve MEDYA’ temasını da tartışmaya açtı.

Gerek Fransa ve Batı Avrupa’da, bir nebze daha az ve farklı da olsa Müslüman toplumlarda, Charlie Hebdo örneğinden yola çıkarak, bir dizi soruya yanıt aranmaya başlandı. Aynı sorulara çok farklı hatta bazen tamamen zıt içerikli yanıtlar önerilmiş olması, konunun kolay kolay kapanamayacağını, tartışmanın süreceğini gösteriyor. Üstelik tarafların giderek birbirinden uzaklaştığını saptadığımızda, sorulara, soğukkanlı/ bilimsel kriterlerle yaklaşılamadığını, din gibi zaten inanç temelli dolayısıyla kaçınılmaz olarak sübjektif bir tema ve alanda dogmatizmin rasyonalizmden daha güçlü olduğunu görebiliyoruz.

Charlie Hebdo’ya yönelik saldırının ardından, siyaset bilimcilerden iletişim uzmanlarına, ilahiyatçılardan toplumbilimcilere kadar çok çeşitli kesimler ve uzmanlar, tabi bu arada gazeteciler ve yurttaşlar da,  gündeme gelen sorulara kendi açılarından yanıtlar vermeye başladı.

En sık tartışılan konuları birer soru haline dönüştürdüğümüzde şimdilik sekiz başlıkla karşı karşıyayız. Kuşkusuz bu sayıyı arttırmak mümkün ve galiba azaltmak pek yarar sağlamaz.

I - Charlie Hebdo (CH) nasıl bir dergidir? Yayın politikası hangi ideolojilere, siyasetlere kucak açar?

CH, eski deyimle nev-i şahsına münhasır bir dergi. Yani son derece özgün, eşi-benzeri bulunmayan bir dergi. Son dönemde kendine ‘Sorumsuz Dergi’  ibaresini uygun bulan CH, ilk başlarda kendisini ‘Aptal ve Kötü’ olarak nitelemişti.
Fransa’daki büyük ağabeyi sayılan ‘Canard Enchainé’ye kıyasla (Zincirli Ördek-Gaste)  Charlie, amiyane tabirle ‘Fırlama’, ‘Sapanla camları kıran mahallenin piç kurusudur’.  Dünyada benzeri kulvarda koşan İngiliz Private Eye, Amerikan The Mad, eski Sovyet Krokodil ve bizdeki Gırgır, Leman, Uykusuz  dergileri ile belki tek bir ortak yanı varsa, o da mizahın çeşitli türlerini kendilerine rehber edinmiş olmalarıdır.
CH, Cumhuriyetçidir, laikliği savunur, ateizmden yanadır ve anarşizmin ürünüdür. CH, benzetme caizse Beşiktaş’ın Çarşı grubu gibidir, yani her şeye karşıdır. Özellikle de her türlü tabuya, cahiliye emarelerine, din adamlarının, siyasetçilerin ve iş adamlarının her türlü dingoluklarına mizahın orantısız gücüyle karşı koyar.
Yayın politikasını nitelemek gerekirse, genel olarak sol, ama Fransa’daki ve dünyadaki mevcut solu, hatta solun solunu da eleştiriden muaf tutmayan, makaraya saran tamamen bağımsız ve özgür bir isyancı çizgi…

II - Charlie Hebdo neden başka bir ülkede değil de ancak Fransa’da yayınlanabiliyor?

7 Ocak saldırısından sonra, Fransa Cumhurbaşkanı iki önemli açıklama yaptı. Birincisi, bu saldırı ile İslamiyet arasında bir özdeşleştirme kurulmaması gerektiğini açıkça belirtti. İkincisi de ‘Charlie Hebdo, Fransa’dır’ ibaresini kullandı.
Le Monde gazetesinin kurucusu Hubert Beuve-Méry’nin ünlü sözüdür: ‘’Her ülke layık olduğu gazeteyi çıkarır!’’. Gerçekten de medya organı ile yayınlandığı ülke arasında neredeyse organik ilişkiler vardır. Bir gazete (Ya da bir radyo veya televizyon istasyonu) kaçınılmaz olarak doğduğu/yayın yaptığı toprakların bir dizi kültürel, toplumsal, siyasal, ideolojik, ekonomik, dini… vs… özelliklerini hem taşır, hem de yansıtır. BBC ancak İngiltere gibi eski büyük bir İmparatorluk mirasına sahip ciddi bir ülkede yayın yapabilir. CNN de ancak ABD  gibi global bir siyasi-ekonomik gücün yayın organı olabilir. Libération ne kadar Fransa ise, Der Spiegel de o kadar Almanya’dır.


''Tanrı Okuldan dışarı! Veli toplantılarından bıktık!''

CH’nun kılcal damarlarına girip geçmişine doğru bir yolculuğa çıktığımızda, Fransız toplumunun gerek siyasi gerekse edebi bir çok simgesiyle karşılaşıyoruz. CH’nun DNA’sında Rutebuef (1230-1285), François Villon (1431-1463- Ey göktedeki Tanrı Baba/Sen orada kal/Biz burada rahatız), François Rabelais (1483-1553) ile karşılaşıyoruz. Bu şairler, hırsız ya da katiller, bazen de saygın öğretmenler, Ortaçağ karanlığına, dini taasuba karşı sıkı bazen de gırgırlı muhalefet yürütmüş insanlar. Katolik olmaktan çok çekmişler… Sonra Pierre- Joseph Proudhon (1809-1865) çıkar CH’nun arşivinden.  Anarşizmin  Fransa’daki babası. CH’nun kimliğinde iki büyük hadise daha var: 1789 ve 1968. Biri feodalitenin, kilisenin malına mülküne el koyarak, bu geri zihniyeti devrimle yıkmış bir sosyal hareket, diğeri de ihtiyarlara karşı gençliği, tutuculuğa karşı özgürlüğü, baskıya karşı demokrasiyi önplana çıkaran neşeli bir devrim… İkisinin arasında 1871 Paris Komünü var onu da unutmayalım. Aslında Fransız tarihinde ne kadar olumlu, solcu, gırgır, anarşist şahsiyet, eylem ve fikir varsa, her biri bir şekilde Charlie’yle temas etmiştir. Şarkıcı Renaud bir zamanlar sırf yazmazdı, yüklüce maddi destekte de bulundu dergiye.

III - Dini değerler medyada mizah konusu yapılabilir mi?

Canalıcı bir soru. Yanıt ne yazık ki henüz evrensel değil. Çünkü mesela Fransız mahkemeleri, Hazreti Muhammed karikatürlerini yayınlayan CH’yu suçsuz bulurken, Diyarbakır Asliye Ceza mahkemesi ‘Dini değerler basın özgürlüğünden daha önemlidir’ fetvasını verebiliyor ve CH’nun kapağının yayınlanmasını yasaklayabiliyor. Adliye bir yana, Türkiye’de mesela özellikle Cuma’ları camiler tıklım tıklım dolarken, Fransa’da Pazar günleri kiliseler genellikle sinek avlar. Bir başka kıyaslama alanı, dil. Türkçe’de, günlük konuşma dilinde, Allah’la, dinle ilgili belki yüzlerce deyim, atasözü varken, Fransızcada bu sayı çok daha azdır.
Dolayısıyla Fransa’da evet dini değerler dahil her şey mizah konusu yapılabiliyor. Türkiye dahil  bütün Müslüman ülkelerde ise dini değerler bazen yasa bazen de toplumsal değerlerce el üstünde tutuluyor, hatta tabu muamelesi görüyor.
Burada kilit ya da anahtar, laiklik. Fransa, 1789’la dini, devlet ve toplum işlerinin dışına, tamamen kişisel yaşam alanına aktarınca, eskiden devletin resmi dini olan Katolik zihniyet, yasa ile koruma altına alınmış iken, artık bu koruyucu kalkan kalkıyor ve devlet, laiklik gereği, tüm dinlere eşit uzaklıkta duruyor. Hiç birini korumuyor, hiç birine de dokunmuyor. 1792’de ‘Blasphème’ (Dine, kutsal değerlere yönelik saygısız söylem) yasalardan çıkarak suç niteliğini yitiriyor. CH, iki yüzyıl sonra  ‘Droit au blasphème’ (Din ve kutsal değerlere saygısızlık hakkı) talep ediyor.


2016'nın ilk sayısı.'' Baskından bir yıl sonra: Katil hala kaçıyor''

CH olayından önce, Salman Rüşdi’nin ‘Şeytan Ayetleri’ başlıklı kitabı da medyada ve çeşitli toplumlarda kanlı saldırıların yanı sıra bir tartışma yaratmıştı. Kitap Fransa ve İngiltere’de çeşitli eleştiri, kınama hatta küçük saldırılara rağmen basılıp satışa sunulmuş iken, İran devleti yazarın ölümünü talep eden bir fetva yayınlamış, kitabın Türkçesi dizi halinde bir gazetede yayınlanmaya çalışılmasına rağmen gerçekleşememişti.    

IV - Charlie Hebdo islamofobik bir yayın mıdır?

Bazı Müslümanların iddiasına göre CH İslamofobik bir yayındır. Ne var ki bu iddiayı doğrulayabilecek somut delil bulunmuyor. Çünkü , CH’da yayınlanmış tüm yazı ve karikatürlerin dökümü, sınıflandırılması neticesinde ortaya çıkan manzara, CH’ın doğrudan Müslümanlığa hatta Peygambere yönelik hakarethamis bir yayın çizgisi olmadığını gösteriyor. CH, sadece Müslümanlığın değil, diğer tüm din ve ideolojilerin şiddetperver ve irrasyonel yönlerini eleştiriyor, kınıyor ya da mizah malzemesi yapıyor. CH’ya karşı Fransız adliyesinde açılan hukuk davalarına baktığımızda da, davacılar arasında Müslümanların yanı sıra  Hıristiyan, Musevi, Budist ve hatta eşcinsel örgüt ve derneklerin de bulunduğunu görürüz. Fransız siyaset adamlarının açtığı tazminat davalarının çoğunu da, politikacıların, tıpkı dini örgüt ve dernekler örneklerinde olduğu gibi kaybettiğini belirtmekte yarar var. Fransız mahkemeleri hem yasal açıdan hem de hakimlerin takdir yetkisi açısından, düşünce, ifade ve basın özgürlüğü hatta henüz yasal bir zemin kazanmamış olsa da ‘mizah yapma özgürlüğü’nü önplanda tutuyor.


Charlie Hebdo'nun gözünden Türkiye gündemi
Ermeni Soykırımı Yasası: Türklerin Misillemesi
Erdoğan: Kürtleri katletmek için artık Fransa'dan silah almayacağız!

V - Charlie Hebdo’nun taraftarları ve karşıtları bu dergiyi özel olarak da 7 Ocak öncesini ve sonrasını nasıl değerlendiriyor?

CH’nun tarihi yazıldığında, kaçınılmaz olarak  7 Ocak öncesi ve sonrası olarak iki kısımda ele alınacak. 40-50 bin tirajdan, saldırı sonrası 7 milyon tiraja çıkan CH, Fransa ve Avrupa’da en çok satan dergi ünvanını ele geçirdi. Saldırıdan sonra çıkan ilk sayının bu kadar çok satması, Türkçe dahil 5 dile çevrilip İnternet’te yayınlanması,  CH’nun yayın politikasının, içeriğinin geniş kitlelerce kabul görmesi, onaylanması anlamına gelmiyor. Bu sadece mağdur bir yayın organı ile dayanışma, ayrıca düşünce, ifade ve basın özgürlüğünden yana bir tutuma işaret ediyor. CH, 7 Ocak saldırısından  sonra en önemli 10 yazar ve çizerini kaybetmesine rağmen, 14 Ocak tarihli sayısında eski yayın çizgisinden bir şey kaybetmediğini kanıtladı. Saldırıya uğrayan bina, hem maddi hem de manevi açıdan yeniden kullanılamayacak hale geldiği için, Libération gazetesinin konuksever ev sahipliğine sığınan Charlie takımı, burada dışarıdan olağanüstü destek ve katkı gördü. Yazı işlerini yitirmiş, mekansız, 10 meslekdaşını kurşunlara kurban vermiş bir derginin yeniden çıkabilmesi bile mucize kabilinden bir hadise.
Başta Fransa olmak üzere, devletlerin ve toplumların hatta Vatikan’ın bile  Charlie’den yana tavır koyması, ilk başta, bu anarşist yayın için garip gelmişti ama kısa süre içinde, bu acaip ortama kendini kaptırmayıp, yani kravat takıp boyun bükmeden,  yas tutarken, gülmeye, güldürmeye devam eden Charlie dinsizliğe, Allahsızlığa, Tanrıtanımazlığa, papaz, hacı, hoca, imam ve hahamların anlamsız dogmatizmine, siyasetçilerin sahtekarlığına muhalefet etmeyi sürdürdü, sürdürüyor.
İlginçtir, Charlie karşıtları cephesinde İŞİD, El Kaide gibi örgütlerin yanı sıra Fransız aşırı-sağcı partisi Le Pen’in Front National’ini  de görüyoruz.

Papa Rio'da. Müşteri kazanmak için her şeyi yapmaya hazır!

VI - Fransız devleti 7 Ocak’tan sonra ne yaptı? Geçmişte Charlie Hebdo’ya karşı tutumu ne idi?

CH’nun önemli hedeflerinden biri olan Fransa’da iktidardaki Sosyalist Parti ve Cumhurbaşkanı François Hollande,  krizi çok iyi yönetti. Öncelikle saldırganların dini kimliği ve saldırı sırasında attığı sloganlar nedeniyle, bu olay ile İslamiyet dini arasında bir özdeşleştirme yapılmaması gerektiğini birkaç kez söyledi. Saldırıyı esas olarak düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne yönelik bir olay olarak değerlendirdi, ayrıca olaydan hemen sonra Fransa’daki tüm dini ibadethaneler önündeki güvenlik önlemlerini artırdı. Ve galiba en önemlisi, saldırıya kitlesel bir cevap verirken,  tüm AB liderlerini hatta İsrail ve Türkiye Başbakanlarını Paris’te bir araya getirdi.  Hollande, kendisini hor gören hatta aşağılayan bir sürü yazı ve karikatür yayınlamış olan CH’nun saldırıya uğrayan binasına da gitti. Fransız iç politikasında son bir yıldır popülaritesi yüzde 30’lara kadar düşmüş olan Hollanda, CH olayındaki tutum ve siyaseti sayesinde kamuoyu anketlerinde + 17 puan kazandı.

VII - Türkiye’de CH, yankılar, değerlendirmeler, eleştiriler

CH, 3-5 sene öncesine kadar Türkiye’de de büyük kentlerde, bazı kitapçılarda satılan bir dergi idi. Dönemin Başbakanı Erdoğan hakkında çıkan bir-iki  yazı ve karikatürden sonra, CH sessizce Türkiye’ye giremez oldu.
7 Ocak saldırısından sonra CH-Türkiye ilişkilerinde ilginç gelişmeler yaşandı. Cumhuriyet gazetesi, CH ile temasa geçerek 14 Ocak tarihli sayının tümünü Türkçeye çevirip ek olarak aynı gün yayınlama kararı aldı.
Pazartesi gecesi 16 sayfalık Fransızca dergi Türkçe’ye çevrilip Cumhuriyet’e iletildi. Ne var ki, başta kapaktaki Hazreti Muhammed olduğu öne sürülen kişinin figürü ile iç sayfalarda yer alan bazı yazı ve karikatürler Cumhuriyet yazı işlerini güç duruma soktu. Burada ilginç nokta, Cumhuriyet’in CH’yu yayınlamasına en fazla karşı çıkanların, gazetedeki Jakoben-Kemalist geleneğin sözcüleri olmasıydı. Teorik olarak laikliği en fazla savunan kesim, CH’nun Türkçe olarak Cumhuriyet’de yayınlanmasına şiddetle ve israrla karşı çıkıyordu. Sabaha karşı pazarlıklar sonuçlandı ve gazete yönetimi, CH’yu 16 sayfalık ek olarak yayınlamaktansa, sadece 8 sayfasını gazetenin içinde yayınladı. Bu arada CH için yapılması tasarlanan TV reklam kampanyası da iptal edildi. Gazetenin o zamanki Genel Yayın Yönetmeni, 16 sayfalık derginin sadece 8 sayfasının yayınlanmasına gerekçe olarak ‘Gazetemizin yayın politikasına ve memleketimizin genel ahlak ve kültürüne uygun…’ babında bir cümle kullandı. Cumhuriyet’de yarısı sansürlenen CH’nun Türkçe versiyonunun tümünü, yani 16 sayfayı T24 internet sitesi yayınladı. Bunu da ’10 yazar çizeri öldürülmüş bir dergi ile dayanışma ve düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü savunma’ adına yaptıklarını ilan ettiler.
CH’nun Türkçe macerası Cumhuriyet’in bir köşe yazarının gazeteden uzaklaştırılması ve Genel Yayın Yönetmeninin işini yitirmesi ile sonuçlandı.
Cumhuriyet bu arada, küçük bir radikal İslamcı ve milliyetçi grubun protestosuna uğradı.
Muhammed köktendincilerin akınına uğradı. ''Hıyarların seni sevmesi zor bir şey...''

İktidar  açısından, Paris’deki protesto yürüyüşüne Başbakan Davutoğlu’nun katılması Avrupa ve dünya gazetecilik  meslek örgütleri tarafından kınanırken, Türkiye dönüşünde hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıkça Cumhuriyet ve CH’yu isim vererek kınadı hatta CH ile 10 kişinin katillerini aynı sepete koydu. 

Paris’te ise sadece CH değil neredeyse tüm Fransız basını CH’nun Türkçe olarak yayınlanmasının önemine vurgu yaptı. CH, zaten yayın haklarını sadece Cumhuriyet ile İtalya’da bir gazeteye vermişti

VIII – SONUÇ: TÜRKİYE VE MEDYASI 15-20 YIL SONRA?

Fransız ve Türkiye medyası kıyaslandığında, medya mülkiyeti,  gazeteciliğe ilişkin yasalar  ayrıca temayüller göz önüne alındığında, gerçekten laik ve özgür ve bağımsız bir medya ortamında, dini değerler sadece eleştiri  konusu değil, mizah konusu da olabiliyor. Fransa’da geniş okur kesimi de, siyasi iktidar da, adliye de bu özgürlüğü doğal karşılıyor. Fransa’nın tarihi, edebiyatı, siyasi kültürü de nitekim böyle bir tutuma alışık.

Türkiye’de ise, özellikle AKP iktidarından bu yana, siyasi alanda, kamusal alanda ve medya dünyasında ve belki de genel olarak toplumda, eskiye oranla çok daha fazla ve yoğun bir şekilde dini değerlerin hatta tabuların ağırlık kazanması, CH’ya yönelik olarak sağcı, dindar ve dinci kesimlerin yanı sıra, siyasi iktidarın ve dolayısıyla adliyenin hiç de özgürlükçü davranmadığını, aksine, yasakçı hatta kindar bir dille CH ve benzeri yayınları kargılamaya çalıştığını görüyoruz.

Türkiye’de, bir başka deyişle Türkiye medyasında, 15-20 yıl önce, Kürt Meselesi ya da Ermeni Soykırımı konusundaki tabucu, yasakçı, inkarcı anlayış ve yaklaşımların nasıl da zayıfladığını hatta eridiğini saptamak çok zor değil.  Din, bu iki siyasi, ideolojik, toplumsal, kültürel meseleye oranla çok daha köklü ve çok boyutlu bir sorun, bir olgu olduğu için, 15-20 yıl sonra Türkiye’nin de, Türkiye medyasının da, CH ya da benzeri bir konuda bugünkü Fransız medyası gibi davranacağını öngörmek çok kolay olmasa gerek.  Ama küresel demokratikleşme, AB gibi dış dinamiklerin yanı sıra Gezi gibi tayin edici değiştirici toplumsal gelişmeler sayesinde, Türkiye medyasının da, 15-20 yıl sonra, CH veya dini yanı ağır basan bir başka hadisede bugünkünden daha olgun, daha az yasakçı bir yayın çizgisi benimseyeceğini öngörmek fazla safdilce bir tutum olmasa gerek…


================================================
(*) Ragıp Duran, Fransız Libération gazetesinin Türkiye muhabiri

(**) Bu bildiri metni, tümü www.apoletlimedya.blogspot.com  adresindeki blogumda yayınlanan Charlie Hebdo konulu yazıların bir tür özet sentezidir.

-CH:Tabubilmez, boyuneğmez bir arsız dergi, #tarih dergisi, Şubat 2015
-Basın özgürlüğü ve dini değerlerle mizah meselesi, Güncel Hukuk dergisi, Şubat 2015
-Fikir özgürlüğünden değil tabulardan korkun,  Yurt gazetesi, 22.01.2015
-CH’dan dindarlık, tabudevirme ve medya dersleri, Birgün gazetesi, 18.01.2015
-Gülüyor hep zekice, Leman dergisi CH Özel sayısı, 2015/03
-Charlie’yi vurdular, ölmedi… Evrensel Pazar eki, 11.01.205
-Bu yazıların dışında Cumhuriyet, IMC TV’de iki demeç Liberation’da üç yazı da var.

(***) Charlie Hebdo konusundaki en zengin referans Stephane Mazurier’nin ‘’Bête, méchant et hebdomadaire : Une histoire de Charlie Hebdo (1969-1982)’’ başlıklı kitabı. Ayrıca bu yazı için CH’nun 7 Ocak’tan sonra yayınlanan son 3 nüshasından da (No1178, 1180 ve 1181) yararlanıldı.
====================================


Bu metin, 2-3 Nisan 2015 günleri Istanbul Ticaret Üniversitesinde düzenlenen 'Medya ve Din' sempozyumuna sunulan bildiri metnidir. Son olarak, 2015 yılının sonunda  Istanbul Ticaret Üniversitesince basılan 'Medya ve Din Tartışmaları/Sempozyum Bildirileri' (Yayına hazırlayanlar : M.Çamdereli, N.Kocabay Şener, B.Onay Doğan) başlıklı kitapçıkta yayınlandı.CH kapak ve karikatürleri bu sayfa için eklendi. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla