Ana içeriğe atla

Bir Fotograf Üzerine Tartışma

Bir fotograf neden yayınlanır? Ya da yayınlanmaz?
Birinci koşul, fotografın bir gerçeği temsil etmesi. İkinci olarak haber değeri taşıması. (Kamu yararı). Her gerçek, haber değeri taşımadığı gibi, her gazetenin kendine has haber değerlendirmesi vardır. 
Cumhuriyet, sanırım ilk iki koşulun yerine geldiğine kanaat getirmiştir. Ne var ki, nihai olarak, bir fotografı yayınlanma kararı sadece bu iki koşulla sınırlı tutulamaz. Çünkü gerçek de olsa, haber değeri de olsa, bazı fotograflar çok çeşitli nedenlerle, editörler tarafından yayınlanmayabilir. Bu nedenler arasında siyasi, ideolojik, mesleki, vicdani, insani sebepler sayabiliriz.
Sözkonusu fotograf yürek burkuyor, savaştan, mülteci dramından bir nebze haberi/bilgisi olan herhangi bir insanın kaldıramayacağı kadar ağır bir fotograf. Sahile vurmuş bu cocuk  cesedi, duyguları ayaklandıracak, isyanı tetikleyebilecek bir fotograf. Devletlerin, kurumların belki de kendisine gelmesini sağlayabilecek bir resim. Ama aynı zamanda okurları  fiziken, ruhen  çökertebilecek bir resim.  
Bir fotografın yayınlanması için önemli koşul ve gerekçelerden biri de, yazıyla anlatılamayacak gerçeklerin aktarılması. Bu kare bir açıdan bu koşula, bu gerekçeye karşılık veriyor.
Batı Avrupa’da bir çok gazete bu fotografı birinci sayfadan hem de kocaman yayınladı. Batı kamuoyuna mülteci dramını aktarmak belki de onları seferber etmek için. Yayınlayan medyayı ben şahsen kınayamam.
Yayınlamayanlar da oldu. Onların da gerekçesi var: Vicdanımız el vermedi. Bu dramı duygusal yoldan, coçuk cesedi ile daha da fazla yaygınlaştırmayalım. Bir de özel hayat meselesi var. Doğru dürüst bir şekilde mülteci krizini izleyip aktaralım. Okurlarımızı yazıyla bilgilendirelim.
İnternet dünyasında bir sorun var: Siz, çeşitli haklı sebeplerle bu fotografı yayınlamasanız bile, sizin okurlarınız bu fotografa bir şekilde ulaşıyor. Üstelik yayınlanmamış bir fotograf daha da cazip hale geliyor, okur gidip başka medya organlarında bu fotografı arıyor.
Ama yayınlamayan medya organları da hem ilkeli tutumlarını sergilemiş oluyor, hem de gazetecilikte Vicdan’ın önemini.

* Bu metnin kısa bir versiyonu 04.09.2015 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...