Belçikalı
Sürrealist ressam René Magritte'in 1927 tarihli "Bu Bir Pipo
Değildir" başlıklı tablosu, ressamın tüm eserlerinde İmgelerin İhaneti üst
başlığıyla yer alır. Magritte'in artık klasik olmuş bu tablosu, olağanüstü
gerçekçi bir şekilde resmedilmiş bir pipo resminin altına yazılmış "Bu bir
pipo değildir" cümlesinden oluşur. Gerçekten de hakiki bir pipoya ne kadar
benzese de, sonuç olarak tabloda gördüğümüz bir pipo değildir; çünkü sadece bir
pipo resmidir. Dolayısıyla tablodaki pipo ancak iki boyutludur, kokusu yoktur,
elle tutulmaz, içine tütün doldurulmaz ve bir pipo için en önemli işlev
sayılması gereken, ağza alıp içilemez.
Prof.
İnceoğlu ile Dr. Çoban'ın derlediği elinizdeki kitabı okurken, aklıma önce
Magritte geldi. Çünkü aralarında Galatasaray Üniversitesi İletişim
Fakültesi'nden eski öğrencilerimin de bulunduğu akademisyenlerin makalelerinde,
neredeyse leitmotif olarak bu "hakiki pipo/pipo resmi" çelişkisi
irdeleniyor. Evet, mesele altyapı/üstyapı ya da teori/pratik, belki de
somut/soyut ikilemleri kadar çıplak ve basit olmasa da, toplumsal hareketler
ile yeni medya arasındaki ilişki ve çelişkiler bende "hakiki gerçek/ sanal
gerçek" zıtlaşmasını da çağrıştırdı. Toplam on dört makalenin aynı temel
tema üzerinde yoğunlaşmasına rağmen, tekrara düşmeden sorunun farklı ve ince
boyutlarına değinmesi, okurun bilgi ve tahayyülünü zenginleştiriyor.
Bugün,
sadece iletişim ya da sosyal bilimlerin diğer branşlarındaki akademisyenler,
öğrenciler, eski ve yeni medyada çalışan gazeteciler değil, günlük yaşamda
kaçınılmaz olarak, bir şekilde internetle haşır neşir olan her yurttaş,
Facebook, Twitter, Instagram kullanıcısı, blog yazarı, bu kitap sayesinde,
eminim, yeni bilgilerle donatılmış olarak, bilinçli bir kullanıcı olabilecek.
Genç akademisyenlerin hiç de karmaşık ya da çetrefil olmayan, sade, kolay
anlaşılır yazı tarzları sayesinde, sadece internet/sosyal hareketler ilişkileri
konusunda değil, dijital aktivizm, hacktivizm, slactivizm gibi amatörler için nispeten
yeni olan teknik deyim ve kavramlar hakkında da bilgileniyoruz.
Bu derlemeye
katkıda bulunan akademisyenlerin, özellikle Amerikan academia'sında sıkça
karşılaştığımız bir olumsuzluktan muaf olduklarını memnuniyetle saptadım.
Kendisini "kurbağanın sağ bacağının sol üst kas" uzmanı olarak
yetiştiren bu tür akademisyenler, belki derin ama son derece dar bir uzmanlık
güzergâhı izlediklerini sanırken, özellikle sosyal bilimlerde fena halde faş
eden bir foyanın bazen farkına bile varamaz. Tamamen teorik belki de teknik
düzeyde kalıp, nesnenin, olgunun, olayın, gelişmenin, hangi konuyu
araştırıyorsa o meselenin toplumsal, siyasal, ideolojik, ekonomik, psikolojik…
vs… dallarını/boyutlarını ıskalayan bir yaklaşım, akademisyeni kaçınılmaz
olarak dar bir kavanozun içine hapsediyor.
Kitabın
"Gezi direnişinde ölümsüzleşenlere..." ithaf edilmesi de gerçekten
çok anlamlı ve çok önemli. Çünkü bırakın Türkiyeli akademisyenleri ve iletişim
profesyonellerini, artık dünya literatüründe gerek yeni toplumsal hareketler
gerek yeni medya/ sokak üzerine çalışan, okuyan neredeyse herkes, Gezi
direnişine bir şekilde atıfta bulunuyor. İyi bir akademisyen olmanın belki de
önemli bir kıstası da, işte Gezi gibi somut, canlı, yaşanmış ve yaşayan bir toplumsal
hareketle hem teorik hem de pratik ilişki kurmak olsa gerek. Yukarıda sözünü
ettiğim olumsuz anlamdaki "Amerikalı akademisyen" olmamak için de bir
panzehirdir Gezi.
Bu tür
derlemelerde, kaynakçalarda çok sayıda benzer eser ya da makaleye rastlamak son
derece doğal. Ama kaynakçalarda sadece Türkçe ve İngilizce eserlerle sınırlı
kalınması küçük bir eksiklik sanki… Frankofon iletişimci ve sosyal
bilimcilerin, kaçınılmaz olarak çok zengin ve geniş olamayan literatürlerinde,
yine de hem teorik hem de pratik düzlemde Anglosakson ekolden farklı
yaklaşımları olduğunu biliyoruz.
Kaynakça
taramasında son derece öznel bir değini: Hâlâ Karl Marx, Antonio Gramsci ya da
Michel Foucault gibi isimlere rastlamak sevindirici. 2014'ün sonunda Türkiye'de
neredeyse her şeyin son derece olumsuz mecralara yöneldiği bir ortam ve
dönemde, internet/sokak eylemleri gibi tartışmalı bir konu hakkında, sağlam
teorik temeller üzerinde, üstelik kamu çıkarı hissiyatını çoğu zaman ince ince
satır aralarında gülümseten, dengeli, farklı yaklaşımların olumlu/olumsuz
yanlarını olabildiğince nesnel bir şekilde tahlil eden, baskıcı-yasaklayıcı
egemen ideoloji ve aygıtlara doğal olarak ve akıllı bir şekilde muhalefet eden
bu makaleler derlemesi, "Bilgi de bir direniştir" deyişini doğruluyor.
Aralık 2014,
Çanakkale
(*)Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu ve Dr. Savaş Çoban’ın derlediği
‘İnternet ve Sokak- Sosyal Medya Dijital Aktivizm ve Eylem’
başlıklı kitabın önsözü (Ayrıntı/Schola)
Yorumlar