Ana içeriğe atla

Yalakaların yükseliş ve çöküş yılı olarak 2014

Evet onlar da insan ama bizim gibi değil. Çünkü onlar kaburgasız, şahsiyetsiz ve iktidarperver. Hayat onlar için de sürprizlerle dolu

Başlığın karşılığı, belki de ancak bir kitap hacminde, hatta orta büyüklükte bir kentin telefon rehberi kalınlığında olacağı için, ilgi alanımızı daraltıp çerçeveleyelim ve muhabbeti “Medya’daki Yalakalar”  ile sınırlı tutalım.
2014, bir yıl öncenin aralık ayının zelzelesinin, yani Hırsızlık ve Rüşvet Operasyonunun, artçı şoklarının ve yan etkilerinin çok ağır bir şekilde hissedildiği yıl oldu. Erdoğan ile Gülen’in nikâh yüzüklerini birbirlerinin suratına fırlatmalarının ardından, medyatik yalaka mahallesinde müthiş sallanmalar, baş döndürücü sendelemeler, düşmeler, kalkmalar, taşınmalar oldu. Tek başına yalakalık sıfatı, bu olaydan sonra büyük ölçüde anlamsız, işlevsiz kaldı, çünkü bazı eski yalakalar, yalakalığa tam hız devam ederken, eski yalakaların önemli bir kısmı piyasaya yeni muhalif olarak çıktı. Yalakalık, biliyorsunuz, kendi ikbali için sırtını iktidara dayama halinin adı. İktidarda bir daralma, bir kuşku, bir ikilik hatta yarılma olunca, bazı yalakalar, önce ‘Bekle Gör’ dediler. Beklediler ve gördüler ki, Haşhaşilikten darbeciliğe kadar hiçbir gerçek toplumsal ya da siyasal karşılığı olmayan suçlarla itham edilenler, kapışmanın ilk sonuçlarıyla Yüksek Seçim Kurulunun yayınladığı listelere bakıp, ‘Aman biz mevcut, resmi ve hakiki iktidardan yana saf tutalım’ dediler. Cemaat’e yakın gazetelerde köşe yazıcılığı yapanlar, yarım ağızla teşekkür edip, Erdoğan ya da Sancak medyasına geçtiler. Ya yükseleceklerdi ya da çökeceklerdi. Gerçi ikisi de olmadı ama…
Bu kırılma/yarılma anında, daha önce Cemaat bankasından düşük faizli kredi alıp, sonra Gülen yerine Erdoğan’ı seçen çaylak yalakalara hiç değinmiyorum.  Her konumun bir raconu mevcut. Başarılı yalaka vardır, çapsız yalaka vardır. Mesela bugün hiç kimse Mehmet Barlas aleyhine bir şey yazabilir mi? 
Yalaka doğup yalaka ölecekler var. Onlara hiç girmeyeyim… Ama 2014’te olup bitenlerden sonra o cenahta bile birdenbire ‘Eyvah yoksa biz yalaka olarak ölemeyecek miyiz?’ korkusu baş gösterdi. Biri mesela, “Erdoğan devrilseydi bizi de Yassıada benzeri zindanlara atacaklardı” dedi ki, korkunun ve suçluluğun bundan daha bariz ve güzel bir itirafı olamaz herhalde.
Alınlarına ‘Yetmez Ama Evet’ mührü basılmış olan liberal aydınların çok büyük bir çoğunluğu aslında 2014 yılı başında Erdoğan’a veda etmişlerdi. Onların bugün artık yalakalıkla ilişkileri yok ama kıdemli ve yalnız yalakalar onları hâlâ kendilerinden sayıyor.
Deniz Gezmiş’in arkadaşı olmakla övünen birisi, Kürt milletinin sözcüsüymüş gibi yazıp konuşarak ‘Akil Adam’ kadrosundan hükümet gazeteciliğine atandı. Gerçi o ‘Akil’ adamlar, hiçbir işe yaramadı. Raporları bile resmen kabul edilmedi. Olsun. Hürriyet’te yazmadığı halde Hürriyet’in İnternet sitesine koydular yazılarını (İktidarla arasına bence geç de olsa mesafe koyan Cengiz Çandar’dan söz etmiyorum). Deniz Gezmiş tüccarı, baktık sonra medya şempanzesi olmuş. Hükümetin dış politikasını savunmak üzere Amerikalara filan gönderilmiş. Sipariş etmişler, kabul etmiş, yazmış, konuşmuş. Yalaka burcunda doğmamıştı ama 2014’te onun yükseleni yalaka oldu.
Bir başka yükselen de, ekalliyetten olduğu halde kendisini ve iktidarı çoğunlukta gösteren bilahare Başdanışmanlığa atanan bir yazıcı idi. AKP içinde Mehmet Metiner gibi değerli, İstanbul beyefendisi, derin siyaset bilgisine sahip bir milletvekilini kızdırması pek fena olmadı ama, yalakalığı böyle ince bir diplomat gibi icra ettiği için de ilgi çekti. Yalakalar arasında ‘sosyolojik’ sözcüğünü en çok kullanan iki yazıcıdan biri kendisi. ‘Toplum içinde biz çoğunluğuz, dolayısıyla her istediğimizi yaparız’ önermesini ‘sosyolojik bir gerçek’ olarak sunuyor ikisi de. Durkheim’ın mezarı nerede?
Yükselirken çökenlerden bir örnek, ki belki de doğru tespit, yükseldiğini sanırken çökenler olmalı, orijinal olacağım diye olmadık fikirler geliştirip Erdoğan’ı eski BBC yorumcularından müteveffa George’a alkışlattıran hanımefendi. Paçozluk konusunda belli ki çok çalışmış olan bu münevver, uzmanlık alanını sadece teorik olarak değil pratik olarak ve bizzat sergileme başarısı da gösterdi. 
Yalakalık sıfatına haiz olmalarına rağmen, şak diye zirveden düşenler de oldu 2014’te. Mesela gazetecilikten çok emlak işlerinde uzmanlaşmış bir zat ile iki yakın yönetici arkadaşı, bir gün pat diye kapının önüne kondu, hem de yandaş medyada. Çünkü onlar da bir süre önce bir başka yandaş ekonomist köşe yazarını şutlamışlardı.
Çok az sayıda eski yalaka var ki, Aralık 2013’ten beri sus pus kesildiler. Bu bile iyi… Açıkça ve doğrudan muhalefet yapamasalar da, eski yalakalıklarından vazgeçmişe benzerler. Utangaç eski yalaka mı diyeceğiz böylelerine?
2015’te daha çok sayıda yalakanın, yalakalıktan istifa etmesi dileğiyle…
Hoş, istifa etmeseler de, kapı önüne konma tehlikesi giderek artıyor.
 

(*) Ekşi Sözlük’ten açıklayıcı birkaç tanım:
*Taksilerdeki şoför yanındaki koltuğa “yalaka koltuğu” derler. oraya oturan her nedense hep şoföre hak verme gereği hisseder!?
* en hakiki yalaka, efendisi ossururken derin derin nefes alandır...
* etek öpmekle dudak eskimez
* para ve samimiyeti aynı cümlede kullanan bol tebessümlü insanlara yalaka denir.

(*)  http://birgun.net/news/view/yalakalarin-yukselis-ve-cokus-yili-olarak-2014/11487  Birgün Gazetesi, 4 Ocak 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla