Ana içeriğe atla

Sizin hiç kafanızı kopardılar mı?

TÜRK MEDYASINDA KOBANE DİRENİŞİ VE ÇARPITMALAR

·       İktidar yanlısı gazete ve televizyonlar, medyatik gerçeği kurarken, ‘IŞİD iyi, PKK kötü’, ‘Biz şahane, HDP berbat’ imajını sunuyor. Bu arada yüzbir gerçeği gizliyor. En vahimi de nefret söylemiyle Kürt düşmanlığını kışkırtıyor.

Türk egemen medyası, adı üzerinde egemenlerin, hatta egemenin medyası. Bu nedenle egemenlerin medyasında, yayınlananları, yayınlanmayanları taradığımızda, iktidarın düşüncelerini, siyasetlerini hatta açık-gizli niyetlerini okumak mümkün. Bunu yaparken sadece egemenlerin demeçlerini incelemek yetmez. Konuya ilişkin haber neden ve nasıl yazıldı? sorusuna da ayrıntılı yanıtlar vermek gerekir. Köşe yazılarının altında yatan mantığı de deşmek lazım.
Türk egemen medyasının yapısını sökmek için, yani eleştiri için, elimizde iki araç var: Sosyal medya ve yabancı basın. Facebook ya da Twitter’da güvenilir kaynakların olay yerinden verdiği bilgiler, hele bir de video, fotograf ya da ses kaydı da içeriyorsa, egemen medyanın haber ve bilgilerini somut olarak tekzip etmek kolaylaşıyor. Keza, uluslararası medya organları da, Türkiye’deki siyasi, iktisadi, ideolojik iktidarlarla organik ilişkide olmadıkları için, hele özel bir konuyu izleyip aktarmak için olay yerine muhabir de göndermişse, Türk egemen medyasının haber tahrifatını ve haber gizlemesini iyi teşhir edebilir. Geçtiğimiz hafta içinde Le Monde, New York Times ve Die Welt’de yayınlanan yorumlarda da, Erdoğan ve Ortadoğu politikası sert bir şekilde eleştirildi. Zaten ‘Her şey vatan için!’ sloganında belirtildiği üzere, bu memleket içinde olup biten bir sürü şey, ne gariptir ki, en doğru bir şekilde ancak yabancı medyada yayınlanabiliyor… Bu önermeden Batı medyasının mükemmel olduğu sonucunu çıkarmamak gerekir.

İYİ GAZETECİ, İYİ OKUR, İYİ ELEŞTİRMEN

Sosyal medya ve yabancı basının yanı sıra, konuya ilişkin arka plan bilgisi ile bir nebze olsun mantık, izan ve vicdan da medya eleştirisi için elzem… Eksik koşul kalmasın: Minimum düzeyde hukuk bilgisi ve adalet ruhu, orta düzeyde gazetecilik-habercilik teknik bilgisi, rica etsem mebzul miktarda dürüstlük de mutlaka gerekli. Tüm bunlar konuya, yandaş olarak değil, eleştirel/sorgulayıcı bir şekilde yaklaşmak için şart. Gazetecilik zaten muhalefet mesleği, kuşku duymak, soru sormak ve gerçeğe yaklaşma mesleği. En basit örnek: Madem Erdoğan, ‘PKK=IŞİD’ diyor, neden bir gazeteci kalkıp da ‘O zaman siz PKK ile Süreci neden sürdürüyorsunuz?’ diye sormaz mı? Selvi mesela…

Kobane Direnişi ve Bayramın 4. gününden itibaren tüm yurdu sarsan
protesto eylemleri ve güvenlik kuvvetlerinin orantısız ve kasıtlı güç kullanımı, ırkçı-faşist milislerin eylemleri, IŞİD, PKK ve Erdoğan-Davutoğlu’nun konuya ilişkin görüş ve tutumları Türk egemen medyasında yine çok rahatsız edici bir şekilde yayına girdi.
7-8-9 Ekim günleri yandaş gazetelerin 1. sayfa haberleri ile aynı günler  TRT, Star, Kanal D televizyonlarının ana haber bültenlerini incelediğimizde ve bu yayınları Twitter’deki, yabancı medyadaki ve olay yerindeki muhabirlerin haberleri, arkaplan bilgiler  ve siyasilerin demeçleriyle kıyasladığımızda vahim durumlar ortaya çıkıyor:Egemen medya, desinformation(Haber tahrifatı), misinformation (Haber gizleme), ajitasyon ve propagandaya tam gaz devam ediyor.
Apoletli Medya emir görüşlerinize hazırdır Başkanım!
Medya cephesinde yeni bir şey yok! Belki bir tek komutan değişti. Tepeden talimat veriliyor, alt taraf da şak diye talimatı haber olarak uyguluyor. Çarpıtma, gizleme, propaganda teknikleri, çatışma ortamlarıyla ilgili haberlerde özel olarak katmerli bir şekilde gündeme geliyor.

PATRON DİYOR Kİ…

Akit, Yeni Şafak, Sabah, Akşam, Star Güneş, Takvim, Vatan, Milliyet ve  Habertürk’ü (Altaylı kendisi söyledi’Bizden daha yandaş var mı?’) ele alırsak, aynı merkezden yönetildiği izlenimini veren çok sayıda ayrıntı var:
·       Erdoğan’ın (Ki kendisi en büyük medya patronu ve en etkili Genel Yayın Yönetmenidir) Antep konuşması  yandaş medyanın genel yayın politikalarının özünü oluşturmuş.
Bu politika,
·       - IŞİD’i kâh gizlice kâh dolaylı bazen de açık açık övmek
·       - Her seferinde dışarıda PKK ve PYD ile Kürtlere vurmak, bu arada ilgisiz de olsa CHP’ye çemkirmek
·       - İçeride HDP’yi ve Kürtleri  kriminalize etmek
·       - Tampon bölge, uçuşa yasak alanda israr edip Rojava’yı işgalde israr etmek
temeli üzerine kurulu.

·       Yandaş medyanın söylemi de ilginç. Antep konuşmasının ardından 6 gazetenin birinci sayfasında ‘Şantaj’  sözcüğü geçiyor. Çünkü Erdoğan Antep’te ‘şantaj’ dedi. ‘Kobane Bahane, Terör Şahane’ de 4 gazetenin birinci sayfasına düşmüş. Bu deyim de Erdoğan’ın Antep konuşmasının avam lügatindeki özet versiyonu. ‘İzinsiz Gösteri’  kavramı da sık kullanılarak meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Oysa ki yeni yasada gösteri hakkını kullanmak için izin şartı yok.’Provokasyon’ da sık kullanılan bir sözcük ama içi boş bırakılıyor. Kim kimi neden ve nasıl provoke etmiş sorularının cevabı yok bu haberlerde. Provokasyon işte… Kötü bir şey yani… Siz kafanızı fazla yormayın biz gelişmeleri sizin için izliyoruz!
·       Çok aramayın bulamazsınız. Yandaş medyada IŞİD’in vahşeti yok, Kürtlerin neden ayaklandığı yok, protestolarda kaç kişinin neden (Polis kurşunu? Milis silahı?)  öldüğü de yok. Bu konulara girerse yandaş medya, toparlayamaz… Penguenler mesaiye başlamış yeniden. Bayramın dördüncü günü kan gövdeyi götürürken, televizyon kanallarında eğlence programları bütün ciddiyetiyle devam ediyordu. Her yer Flash TV sanki… Bir de yine Erdoğan’ın Antep konuşmasındaki ‘sığınmacı’ yalanı… Ankara, dış dünyadan yardım ve destek bekliyor ama kendisi memlekete gelen Iraklı ya da Suriyelilere resmi mülteci statüsü vermiyor ki… Verirse BM Mülteciler Yükse Komiserliğinin standart ve denetimine tabi olmak zorunda kalacak. Bu nedenle ‘Misafir’ diye bir statü uyduruldu. Dış dünya da, başka siyasi amaçlar için kullanılma riski olan bu kesimi haklı olarak desteklemekten çekiniyor. 
·       Bu 3-4 günlük yayınlar garip bir koalisyonu sahneye çıkardı: Yeni Şafak, Türk Solu, Aydınlık, Oda TV, Sözcü ve Akit! ‘’Haydi hep birlikte binelim Kürtlerin tepesine’ sloganı etrafında birleşmiş bu güçler. AKP milletvekilleri twitlerinde açık açık ‘Dinsizin hakkından imansız gelir’ diye yazıyor, Türk Solu dergisi de kapaktan aynı sloganı kullanmış. Akit’de okudum!  Sabah(8.10) da  ‘IŞİD’e yenilen PKK’nın tehlikeli oyunu’ başlığını kullanmış. Akıllarınca PKK’yi IŞİD’e kırdıracaklar… Daha da vahim olanı, bu Kürt düşmanlığının, bu ırkçılığın maalesef bu ülkede toplumsal bir karşılığı olduğu gerçeği. Milliyetçilik, ırkçılık, Kürt düşmanlığı…bunların hepsi iktidar ideolojileri…

AKİT’TEN İNCİLER…
·       Egemen medya organları arasında Yeni Akit’in özel bir konumu var. Akit, Recep Tayyip Erdoğan’ın kalp atışlarını, nefes alışını bile  derinden ve içinde hisseden bir halet-i ruhiye içinde yayın yapıyor. Erdoğan’ın özü-sözü bir temsilcisi aslında. Zaten bu gazetenin Genel Yayın Yönetmeni de Akil Adam yapılmıştı…
·       IŞİD’e karşı PKK’yı desteklemek’(Faruk Köse, 7.10) başlıklı köşe yazısında Akit, Ankara’nın uluslararası koalisyona katılmasını bile eleştiriyor. Tıpkı IŞİD’in Erdoğan’ı tehdit videosundaki söylem gibi.
Akit, takılmış kalmış: ‘Kobane Eylemleri Gezi’yi hatırlattı’ .Gezi, soğuk savaş dönemi jargonunun ‘Komünizm’i haline geldi. Muhalif olan, işine gelmeyen her şeye yapıştır Gezi, Gezici damgasını kurtul!
Bu arada Akşam’ın eski Perinçekçi-Yeni Erdoğancı ithal köşe yazarı Kayahan Uygur da, bir turizm acentası cevvalliği içinde  (Komisyon Sancak’tan) Gezicileri Hong Kong’a götürmüş. Sadece şu iki gönderme bile Gezi’nin önem ve değerini hatırlatması açısından anlamlı. Akşam ‘IŞİD’in en entelektüel savaşçısı Türk’ başlığı altında  Yılmaz adlı bir çete üyesinin reklamını  da yapmış.

* Konu Kürt meselesi olunca Zaman, Yeni Asya gibi Feto/Nur cemaati sözcüleri, ya da Ortadoğu gibi MHP organları AKP ile olan tüm kavgalarını unutup HDP ve Kürtlere yüklenme konusunda birbirleriyle yarışıyor. Milat gazetesi de farksız.

VÜCUT VAR AMA…

Başlıktaki soruya, bitirirken yanıt vereyim:
O tırtıllı, keskin, meşum ve soğuk bıçak, egemen medyanın yönetici ve kalemlerinin gerdanlarına bile hiç yaklaşmamış. Empati yoksulu onlar. İkinci başlık sorum da ‘Sizin kentiniz hiç işgale uğradı mı?’ olacaktı. IŞİD dururken ona gizlice sempati besleyip, kentini müdafaa etmeye çalışan PYD-PKK’ye saldırmak, IŞİD’i savunmak anlamına geliyor.
Yandaş gazetecilerin kimliğini anlamak için iki belgeye ihtiyacımız var: Vicdan röntgenleri ve banka hesap defterleri… Cehalet belgesi ile namus vesikası şart değil.
Ya da belki o kafalar çoktan koparıldı da onların bile haberi yok. Gerçekler çırılçıplak ortada iken Erdoğan ve Davutoğlu’yla birlikte hâlâ Esad rejimi diye tutturmak da ne oluyor?

Gazeteci olabilmek için, insanın klavye kullanmak amacıyla el ve parmaklarının olması gerek. Ha bir de ne yazacağını bilmek için kafası!  

http://www.evrensel.net/haber/93750/sizin-hic-kafanizi-kopardilar-mi.html Evrensel, 12 Ekim 2014, Pazar ekinden

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla