Acaip bir memlekette yaşadığımız kesin. Acaip çünkü hukuksuz.
Acıyamıyorum bile bağzı köşe yazarlarına. Kimileri de gazetecilik yapmamak için
bahane üretiyor.
Ses kayıtları yağmuru
altındaki yoğunlukta üç nokta:
-
Herhangi bi hukuk
devletinde bu kayıtlar gün yüzüne çıktığında Savcılık derhal soruşturma açar.
Savcılık makamı sırasıyla, bu kayıtların gerçek mi yoksa montaj mı yani sahte
mi olduğunu bilirkişiler aracılığı ile ortaya çıkarır. Telefon görüşmelerindeki
kişiler, yani Bilal Erdoğan ve adı geçen iş adamları ve diğer kişiler ifade
vermek üzere Savcılığa davet edilir. Başbakan’ın dokunulmazlığı olduğu için,
‘Yargı Erdoğan’a hiç bir şey yapamaz’
görüşü hakim. Oysa ki sözkonusu dokunulmazlık, yani milletvekili
dokunulmazlığı, bir başka tanımla kürsü dokunulmazlığı, seçilmiş kişilerin suç
işleme ya da suç işledikten sonra soruşturma ve koğuşturmadan muaf olma özgürlüğü olarak yorumlanamaz.
Milletvekili dokunulmazlığı, sözkonusu kişinin yasama faaliyeti içinde
çalışmalarını özgürce icra edebilmesi amacıyla tesis edilmiş bi kurumdur. Gerçi
Erdoğan’ınki yürütme faaliyeti ama olsun... Dokunulmazlık, cinayet, gasp,
rüşvet, irtikap, yolsuzluk hele görevi kötüye kullanma gibi suçlarda, sanığı
koruyabilecek bir kalkan olamaz. Yargı, bugünkü çeşitli siyasi engeller
nedeniyle Erdoğan hakkında soruşturma açamıyorsa bile, Erdoğan’ın dışındaki
kişilerle ilgili soruşturmasını açabilir. Erdoğan içinse dokunulmazlığının
kaldırılması için Meclis’e fezleke gönderebilir. Bu yöntemle de sonuç
alamıyorsa, soruşturmayı Erdoğansız başlatabilir, Erdoğan’ın görev süresi
bitiminde, yani dokunulmazlık zırhı kalktığında Erdoğan’ı da soruşturmaya dahil
edebilir. Yakın geçmişte Fransız Adliyesi hem eski Cumhurbaşkanı Chirac hem de eski Cumhurbaşkanı Sarkozy hakkında, görev
süreleri bittiğinde, iki ayrı yolsuzluk davası nedeniyle soruşturma açmış ve bu
iki eski yetkilinin ifadelerini almıştı.
-
Liste gerçi son
zamanlarda kısalıyor ama ben yine de bazı isimler sayayım: Barlas, Şafak,
Karaalioğlu, Yükselir, Kekeç, Selvi, Alçı, Kütahyalı, Bayramoğlu, Çalışlar,
Mahcupyan... Eskiden beri sevdiğiniz saydığınız, desteklediğiniz, övdüğünüz
hatta yere göğe koyamadığınız bir insanın hırsız, rüşvetçi ve yalancı olduğu
yolunda çevreniz dahil güçlü bir kanaat oluştuğu zaman ne hissediyorsunuz? O
kişinin suç ortaklığını daha ne kadar sürdüreceksiniz? İlelebet iktidarda mı
kalacağınızı zannediyordunuz? Yoksa siz de mi kefen giyip aynı geminin yolcuları olarak birlikte
batmayı göze aldınız? Yalılardan, 17 daireden, kıytırık televizyon
programlarından size yapılan milyonluk ödemeler konusunda vicdanınız hala kösele
mi?
-
Meclis TV’nin
durumu farklı olabilir ama genel yayıncılık anlayışı itibariyle bazı çevrelerde
hatalı bir uygulama var. Deniyor ki, “Söz konusu telefon görüşmeleri mahkeme
izni olmadan dinlenmiş bu nedenle ben bunları yayınlayamam!”. Bir haberin
yayınlanıp yayınlanmayacağına ne zamandan beri mahkemeler karar veriyor? Siz
mahkeme bülteni mi çıkarıyorsunuz yoksa gazetecilik mi yapmaya çalışıyorsunuz? Haber değeri teorisinde de pratiğinde de, hiç bir yerde, hiç bir kitapta, hiç
bir rol model uygulamada, haberin yayınlanması için mahkeme izni ya da onayı sözkonusudur.
Bir haberin yayınlanıp yayınlanmayacağına tabi ki o medyanın profesyonel yöneticileri yani gazeteciler
karar verir. Bu kararı verirken de esas olarak iki kritere bakarlar: Bu haber
doğru mu? Bu haber kamu çıkarına hizmet ediyor mu? Kuşkusuz, tali bir kaç
kriter daha vardır:Haberin tüm unsurları mevcut mu? Tüm tarafların görüşleri
alınmış mı? Uzmanlık isteyen alan ve konularda farklı düşünen en az iki
eksperin açıklaması var mı? Haber herhangi bir kişinin temel hak ve
özgürlüklerine halel getiriyor mu? Mahremiyete yönelik bir saldırı var mı? Irkçılık, ayrımcılık, şiddet övgüsü çağrısı
var mı? Nefret söylemini andıracak çağrıştıracak bir ifade var mı? Bizde bunlara neredeyse hiç bakılmıyor.
Bizde, egemen medyada demek istiyorum, gazetecilik-habercilik çok kolay: Bu
haber Beyefendinin hoşuna mı gider yoksa kızar mı? Mahkeme kararı ya da
yasalara mutlaka uymak gerekir diye bir kural yok gazetecilikte. Çünkü bazen
gerçek, mahkeme kararlarına da yasalara da aykırı olabilir. Gazetecilik
tercihini gerçekten yana yapmak zorundadır. Gazeteciliği mahkeme kararları ya
da yasalarla sınırlı tutsaydık, bugün Watergate haberi de çıkmazdı, bizim
Celal’in (Başlangıç) dışkı yedirilen Yeşilyurt köylüleri haberi de...
Yorumlar