Ana içeriğe atla

Katliamın arkasında devletler var

Almanya’da yayınlanan Özgür Politika gazetesinin sorularına yanıtlar. Gazetenin 15 Ocak 2014 tarihli nüshasında  bazı bölümleri yayınlanan yanıtlar, Ömer Güney ve MİT’le ilgili kayıt ve belgelerin ortaya çıkmasından önce kaleme alınmıştı.

-Paris cinayetinin asıl hedefi neydi, failleri neden ortaya çıkartılamıyor?
 Paris cinayetlerinin bir çok hedefi olsa gerek. 2012 Aralık ayında başlayan Süreç,  2013 Ocak başındaki bu cinayetlerle sekteye uğratılmak istendi. Devletle isyancı güçler arasındaki tüm müzakere süreçlerinde -tecrübelerden de biliyoruz- devlet, pazarlık masasına otururken, rakibin en zayıf  dönemine  denk gelmeye bakar. Tahran ile İran KDP’si arasındaki Süreci hatırlayalım: Humeyni rejimi pazarlık masasında iki kez İran Kürdistan’ının liderlerini öldürdü.  Paris cinayetlerinde, Süreci bir kenara bırakacak olursak, Sakine Cansız’ı hedef seçenler, PKK’ye, Alevi Kürtlere,  Dersimlilere ve devrimci kadınlara da ağır bir mesaj vermiş oldular: ‘Boyun eğin, yoksa sizi imha ederiz’.
Bugün gelişmelere baktığımızda katillerin hiçbir amacına ulaşamadıklarını görüyoruz. Süreç, kör-topal da olsa ilerliyor, müzakerelerde zayıflayan taraf  PKK değil Ankara. Öte yandan  PKK, Alevi Kürtler, Dersimliler ve devrimci kadınlar, boyun eğmek bir yana,  Paris cinayetlerinde katledilen üç kadının mücadelesini daha güçlü, daha yaygın bir şekilde sürdürüyor.
 Faillerin henüz ortaya çıkarılamamasının da çeşitli nedenleri olsa gerek. Öncelikle, bu cinayetlerde belli ki çok fazla iktidar, bir başka deyişle çok sayıda devlet var. Bir insan kendisini, aynadaki cemalini yakalayamaz, gözaltına alamaz, sorgulayamaz. Devletler, isyancılara karşı hemen ittifak kurar, cinayet işler ve bu cinayetleri gizler. Yine de esas olarak Ankara ve Paris’in bu cinayetlerdeki konumu açık. Ankara, soruşturmaya herhangi bir katkı vermeyi redederken, Paris’deki sorgu yargıcından ‘Fransa’daki tüm PKK’lilerin dosyalarını’ istiyor. Paris ise, ki geçmişte çok sayıda İran, Filistin ve  Güney Afrika bağlantılı siyasi cinayetleri çözmüştü-, Berlin ve Amsterdam ile ama özellikle Washington ile, cinayetler konusunda yeteri kadar bağlantı kurmuyor.
Paris’deki tek zanlının tutumu, özellikle Ankara ile olan bağlantıları yeteri kadar deşilmiyor. Ne olursa olsun, bu tür cinayetler, önünde sonunda aydınlanır. Cinayetleri tek kişi işlemedi, cinayetlerde en az üç devletin elleri kanlı.  Çok cesur savcılara, sağlam yargıçlara, derinlemesine araştırma yapan gazetecilere ihtiyaç var. 
-Benzeri cinayetlerin önüne geçebilmek için müzakere süreci dahil neler yapılabilir? 
Müzakere sürecinde, sürecin kesilmemesi için yapılacaklarla, sürecin doğru dürüst ilerleyebilmesi için yapılması gerekenler, farklı eylemler. Ankara ile PKK arasındaki ilişkilerde, Kürt tarafı zaman zaman aşırı sabırlı davranabiliyor. Uzun vadeli düşünen ve hareket eden bir siyasi irade, neyi ne zaman yapacağını dışarıdaki gözlemcilerden herhalde daha iyi bilir. Ne var ki, mesela müzakere öncesindeki ilişkileri deştiğimizde, örneğin, Oslo sürecinin neden, nasıl ve kimler tarafından bozulduğu konusu gündeme hiç  gelmemişken, Aralık 2012’de  sanki daha önce hiçbir şey olmamış gibi, sanki sıfırdan başlanıyormuş gibi görüşmelerin yeniden başlaması bir ihtimal eksik bir başlangıçtı. Keza bir aralar İmralı ziyaretlerine Erdoğan tarafından yapılan müdahaleler konusunda da Kürt tarafının çok fazla itiraz etmemesi, Ankara tarafından bir zaaf olarak algılanmış olabilir. Nihayet, ‘Paris cinayetleri müzakere sürecine gölge düşürmemeli’ gibi bir niyet olmasa da, Kürt dünyasının bu konuya gösterdiği hassasiyet, diplomatik ve kitlesel tepkiler ve bu konudaki ısrarlı takip, önümüzdeki dönemde benzeri cinayetleri önlemese bile, bu konudaki uyanıklığı güçlendirebilir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle