Ana içeriğe atla

Tahir Vesek’in ardından





tahirvesek1







Cizre’nin yetiştirdiği esaslı siyasetçilerden biriydi. Belediye başkanlığı yapmış, kurşunlanmış, kan davasıyla uğraşmış, ama yine de mizahından bir şey kaybetmemişti. İlginç bir şekilde, Kenan Evren’i severdi!
Cizre, Kürdistan’ın asil bir kentidir. Tahir Bey de Cizre’nin asillerinden biri(ydi). Salı günü Orhan Doğan’ın yanına göçmüş.
75 yıl boyunca Kürtlüğün cefasını çekmişti. Ama şikâyet etmezdi. Bilge bir adamdı. Mizahı güçlüydü. Başından binbir felaket geçmesine rağmen hayatı hep hoş karşılamıştı.
Orhan’ın ölüm yıldönümlerinden birinde, herhalde iki-üç sene önce, “illâ bizde kalacaksın” dedi. Kaldım, çok da iyi oldu. Çünkü galiba yirmi saat boyunca siyaset-kültür merkezi gibi bir evde, gelenden gidenden, ev sahiplerinden o kadar çok şey öğrendim ki… Kürt televizyonu açıktı, bir başka ekranda NTV izleniyordu. Sıcağı sıcağına yorumlar yapılıyordu. Bir yandan da Diyarbakır’dan, Ankara’dan, İstanbul’dan gelen telefonlara yetişmeye çalışıyordu Tahir Bey.
İnternet dahil medyayı yakından izlerdi. Arada bir hoşuna giden bir yazı okumuşsa telefon eder, tebrik ederdi. Bir gazeteci için böyle bir insandan destek almak önemli. Her halükârda benim için önemli…
Cizre, Bedirhan döneminden bu yana önemli bir kent. İpek Yolu üzerinde bulunmasının yanısıra, Mem û Zin’in memleketi olması açısından da kültürel / sanatsal değeri var. Sınırlar yeniden çizildikten sonra, hem Küçük Güneye (Suriye) hem de Güney Kürdistan’a (Irak) yakın olduğu için  bir kavşak…
Zaten Cizre kentinin tarihî isimleri zikredilirken “Cızîre Botan” denir ki, bütün Kürdistan’da özel ve prestijli bir lâkaptır.
Vesek’ler ’80’li yıllarda daha önce kentte belediye başkanlığı yapmış Şık’larla kan davalı olduğu için, özel korumalar altında yaşadılar bir süre. Yine de Cizre’de Tahir Bey’in kardeşi eski Belediye Başkanı Ata Vesek silahlı bir saldırıda öldürülmüş, Tahir Bey de, belediye başkanı iken 1985’te Ankara’da silahlı saldırıdan kıl payı kurtulabilmişti.  PKK’nin bölgede ve Kürt dünyasında egemenlik kurmasının ardından kan davaları büyük ölçüde sona erdi, erdirildi.
Tahir Bey Cizre’ye elveda etmeden en fazla 24-48 saat önce, iki lider kendisine geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuş. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve CHP eski Başkanı Deniz Baykal.
2012’nin son haftası içinde yitirdiğimiz bir başka Cizreli, Kürdistan’ın tarihî siyaset adamlarından biri olan Şerafettin Elçi’nin cenaze ve taziyesine binlerce insan, yüzlerce kurum, örgüt geldi. Elçi, TC hükümetlerinde bakanlık yapmış kıdemli bir siyasetçi idi. Son olarak BDP’lilerle birlikte Meclis’e girdi.
Hizbullahçıların kurduğu yeni partinin lideri de gelmiş taziyeye. “Dindar Kürtler AKP’den umudu kesti” ya…
tahirvesek2






Orhan Doğan, Şerafettin Elçi ve Tahir Vesek de Cizre’den ayrılınca kentin tadı tuzu azalmıştır galiba. Ben bir daha gittiğimde bu insanları göremeyeceğim, onlarla sohbet edemeyeceğim için üzgün ve eksiğim. Cizre de herhalde eskiden olduğu gibi bundan sonra da değerli yeni evlatlar yetiştirir. Eminim.
Tahir Bey’i anarken bir anı:
- Biz vallahi yani Kenan Evren’e çok hürmet ederiz.
- Nasıl yani?
- Bize çok önemli bir şey öğretmiştir kendisi.
- Neymiş o?
- Biz Kenan Evren darbe yapana kadar Kemalizmi solculuk sanırdık. Sağolsun, Evren Paşa bize hakiki solculuğun ne olduğunu gösterdi!
(birdirbir.org'dan)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla