1)Sizce Türkiye'de muhafazakarlaşma hayatta nasıl tezahür
ediyor?
Muhafazakarlaşma
Türkiye’de bir süredir, en çok, önce siyasal sonra toplumsal/kültürel hayatta,
sağcı, gerici fikirlerin dini değerlerle birlikte
yüceltilmesi şeklinde tezahür ediyor. Teorik/akademik
bir deyim olan muhafazakarlaşma adı altında, kişisel, toplumsal ve siyasal özgürlükler,‘ayıp’, ‘günah’, ‘yasak’ olarak ilanediliyor, algılanıyor ve uygulanıyor. Solculuk, demokrasi, estetik, sanat,
düzen karşıtlığı kargılanıyor.Muhafazakarlık, egemen ideoloji haline geldikçe, küreselleşmenin neo-liberalizmiyle birlikte ‘tekfikir’ olarak yerleşmeye çalışıyor.
bir deyim olan muhafazakarlaşma adı altında, kişisel, toplumsal ve siyasal özgürlükler,‘ayıp’, ‘günah’, ‘yasak’ olarak ilanediliyor, algılanıyor ve uygulanıyor. Solculuk, demokrasi, estetik, sanat,
düzen karşıtlığı kargılanıyor.Muhafazakarlık, egemen ideoloji haline geldikçe, küreselleşmenin neo-liberalizmiyle birlikte ‘tekfikir’ olarak yerleşmeye çalışıyor.
2) Muhafazakarlaşma en çok da "öteki"ler için tehlike
yaratıyor;
Türk, erkek, Sunni olmayanlar için... Bu durum azınlıkların
yaşamına nasıl yansıyor? Nelerle karşılaşılıyor mesela? Bunlara karşı nasıl bir
varlık sürdürme yöntemleri geliştiriliyor?
Türk, erkek, Sunni olmayanlar için... Bu durum azınlıkların
yaşamına nasıl yansıyor? Nelerle karşılaşılıyor mesela? Bunlara karşı nasıl bir
varlık sürdürme yöntemleri geliştiriliyor?
Türkiye aslında Osmanlı’dan bu yana, yani
öz tarihi itibarıyla zaten sağcı/muhafazakar
bir toplum. Osmanlı dönemindeki çokrenklilik de, 1923’ün jakoben ütüsüyle bastırılınca, azınlık kavramı büyük ölçüde değişti, genişledi, çoğaldı. TMS tabir edilen ‘Türk Müslüman Sünni’lerin,
-bunların da erkeklerinin – dışında kalan herkes azınlık haline getirildi. TMS olmayanlar, yasalarda yer almamasına rağmen, TSK’da yükselemiyor, Bakan ya da üst düzey bürokrat olamıyor. Oluyorsa da kendisini mutlaka, olmadığı halde, TMS olarak gösteriyor. Bu yurttaşların devletle ilişkileri belki de o kadar önemli olmayabilir, ama komşunun ‘Biliyor musun Hüseyin Beyler aslında Ermeniymiş!’
tepkisi/refleksi nefret söyleminin hatta linç kültürünün masum görünümlü ilk sözel fişeği oluyor. TMS olmayanlar ve olmadığını alenen ilan edenlere, bu toplumun büyük bir kısmı vebalı gözüyle bakıyor. Ne de olsa bugünkü hatta Cumhuriyet sonrası dönemin neredeyse tüm zenginlerinin varlık kaynağı, bu TMS olmayanların mallarına el koymakla sağlanmamış mı? Bu durumda TMS olmayanlar ya mecburen TMS’ymiş gibi davranıyor bazen de hakikaten TMS oluveriyor. TMS olmayan Türkiyelilerden Süryaniler gibi İsveç’e göçediyor. Ermenilerin Fransa ya da ABD’ye, Musevilerin İsrail’e, Rumların Yunanistan’a, Kürtlerin de ‘Kuzey Irakça’ konuşulan bölgeye göçtükleri gibi…
Azınlıkların varlıklarını sürdürme yöntemleri, ‘Sayın Başbakanımıza teşekkür eder hürmetlerimizi arzederiz’ şeklinde somut ifadesini buluyor. Dini, kültürel, toplumsal hatta siyasal ritüellerini açık bir şekilde, yasal ve meşru olarak uygulamaya koyamadıkları için bunu gizli bir şekilde yapmaya çalışıyorlar.
bir toplum. Osmanlı dönemindeki çokrenklilik de, 1923’ün jakoben ütüsüyle bastırılınca, azınlık kavramı büyük ölçüde değişti, genişledi, çoğaldı. TMS tabir edilen ‘Türk Müslüman Sünni’lerin,
-bunların da erkeklerinin – dışında kalan herkes azınlık haline getirildi. TMS olmayanlar, yasalarda yer almamasına rağmen, TSK’da yükselemiyor, Bakan ya da üst düzey bürokrat olamıyor. Oluyorsa da kendisini mutlaka, olmadığı halde, TMS olarak gösteriyor. Bu yurttaşların devletle ilişkileri belki de o kadar önemli olmayabilir, ama komşunun ‘Biliyor musun Hüseyin Beyler aslında Ermeniymiş!’
tepkisi/refleksi nefret söyleminin hatta linç kültürünün masum görünümlü ilk sözel fişeği oluyor. TMS olmayanlar ve olmadığını alenen ilan edenlere, bu toplumun büyük bir kısmı vebalı gözüyle bakıyor. Ne de olsa bugünkü hatta Cumhuriyet sonrası dönemin neredeyse tüm zenginlerinin varlık kaynağı, bu TMS olmayanların mallarına el koymakla sağlanmamış mı? Bu durumda TMS olmayanlar ya mecburen TMS’ymiş gibi davranıyor bazen de hakikaten TMS oluveriyor. TMS olmayan Türkiyelilerden Süryaniler gibi İsveç’e göçediyor. Ermenilerin Fransa ya da ABD’ye, Musevilerin İsrail’e, Rumların Yunanistan’a, Kürtlerin de ‘Kuzey Irakça’ konuşulan bölgeye göçtükleri gibi…
Azınlıkların varlıklarını sürdürme yöntemleri, ‘Sayın Başbakanımıza teşekkür eder hürmetlerimizi arzederiz’ şeklinde somut ifadesini buluyor. Dini, kültürel, toplumsal hatta siyasal ritüellerini açık bir şekilde, yasal ve meşru olarak uygulamaya koyamadıkları için bunu gizli bir şekilde yapmaya çalışıyorlar.
3) Muhafazakarlaşma dendiğinde sizi en çok rahatsız eden nokta
nedir?
Muhafazakarlaşmada
en rahatsız edici yan, bu ideolojinin/politikanın hayatla, zaman ve mekanla
çelişmesi ayan beyan ortada iken,
kimilerinin maddi manevi çıkar, algı
sapması, cehalet, topal
bilinç gibi çeşitli nedenlerle, ‘ağır ol da Molla desinler’ uslubunda, hala muhafazakarlığı matah bİr meta/araç olarak görmesi ve göstermesi. Bizdeki muhafazakarlığın laiklik karşıtı olması da, dinsel gericiliğin, feodal algıların hala ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Bir de muhafazakarlığın, modası geçmiş, ruhen yaşlı, fiziken sakat bir görünümü olmasına rağmen, binbir ekononomik-mali ve ideolojik atraksiyonla muhafazakarlığın, kapitalizmin vazgeçilmez bir aksesuarı olduğunu savunanların (Huntington/Fukuyama), 1789 ya da 1968 yıllarından neden bu kadar çok korktuğunu ve nefret ettiğini görmek sevindirici.
bilinç gibi çeşitli nedenlerle, ‘ağır ol da Molla desinler’ uslubunda, hala muhafazakarlığı matah bİr meta/araç olarak görmesi ve göstermesi. Bizdeki muhafazakarlığın laiklik karşıtı olması da, dinsel gericiliğin, feodal algıların hala ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Bir de muhafazakarlığın, modası geçmiş, ruhen yaşlı, fiziken sakat bir görünümü olmasına rağmen, binbir ekononomik-mali ve ideolojik atraksiyonla muhafazakarlığın, kapitalizmin vazgeçilmez bir aksesuarı olduğunu savunanların (Huntington/Fukuyama), 1789 ya da 1968 yıllarından neden bu kadar çok korktuğunu ve nefret ettiğini görmek sevindirici.
4)Sizin yaşamda muhafazakarlığa çarptığınız, tanık olduğunuz
anlar var mı?
2012
Türkiye’sinde yaşadığınız zaman, belki özel alanlarınız (Ev ve yakın
arkadaşlarınızın mekanları) ve siyasi/ideolojik olarak ‘TSM free
‘alanlar (Solcu, devrimci, Kürdi,
Ermeni…vs… siyasi mekanlar)hariç, kentte köyde, iş yerinde sokakta,
24/24, 7/7, 365/365 muhafazakarlıklarla karşı
karşıya ve baş başayız. Türkiyeliler çok uzun bir zamandır her an muhafazakarlığın tanığı ve mağduru olmuşlardır.
Biz niye mutsuzuz sanıyorsunuz ki? ’ Ne mutlu
muhafazakarım diyene!’ resmi slogan/leitmotif olmuş durumda.
Yorumlar