Ana içeriğe atla

BİZ NİYE MUTSUZUZ ? (*)


(*) Cumhuriyet gazetesinden Mustafa Kemal Erdemol’un Muhafazakarlaşma dizisi için yöneltilen sorulara yanıtlar. Bu yazı Cumhuriyet gazetesinin 25.08.2012 tarihli sayısında yayınlandı.

1)Sizce Türkiye'de muhafazakarlaşma hayatta nasıl tezahür ediyor? 
Muhafazakarlaşma Türkiye’de bir süredir, en çok, önce siyasal sonra toplumsal/kültürel hayatta,  sağcı, gerici  fikirlerin dini değerlerle birlikte  yüceltilmesi şeklinde tezahür ediyor. Teorik/akademik
bir deyim olan muhafazakarlaşma adı altında, kişisel, toplumsal ve siyasal özgürlükler,‘ayıp’, ‘günah’, ‘yasak’  olarak ilanediliyor, algılanıyor ve uygulanıyor. Solculuk, demokrasi, estetik, sanat,
düzen karşıtlığı  kargılanıyor.Muhafazakarlık, egemen ideoloji haline geldikçe,  küreselleşmenin neo-liberalizmiyle birlikte ‘tekfikir’ olarak yerleşmeye çalışıyor.

2) Muhafazakarlaşma en çok da "öteki"ler için tehlike yaratıyor;
Türk, erkek, Sunni olmayanlar için... Bu durum azınlıkların
yaşamına nasıl yansıyor? Nelerle karşılaşılıyor mesela? Bunlara karşı nasıl bir
varlık sürdürme yöntemleri geliştiriliyor?
Türkiye aslında Osmanlı’dan bu yana, yani öz tarihi itibarıyla zaten sağcı/muhafazakar
bir toplum.  Osmanlı dönemindeki çokrenklilik de,  1923’ün jakoben  ütüsüyle bastırılınca, azınlık kavramı büyük ölçüde değişti, genişledi, çoğaldı. TMS tabir edilen ‘Türk Müslüman Sünni’lerin,
-bunların da erkeklerinin – dışında kalan herkes azınlık haline getirildi. TMS olmayanlar, yasalarda yer almamasına rağmen, TSK’da yükselemiyor, Bakan ya da üst düzey bürokrat olamıyor. Oluyorsa da kendisini mutlaka, olmadığı halde, TMS olarak gösteriyor. Bu yurttaşların devletle ilişkileri belki de o kadar önemli olmayabilir, ama komşunun ‘Biliyor musun Hüseyin Beyler aslında Ermeniymiş!’
tepkisi/refleksi  nefret söyleminin hatta linç kültürünün masum görünümlü ilk sözel fişeği  oluyor. TMS olmayanlar ve olmadığını alenen ilan edenlere, bu toplumun büyük bir kısmı vebalı gözüyle bakıyor. Ne de olsa bugünkü hatta Cumhuriyet sonrası dönemin neredeyse tüm zenginlerinin  varlık kaynağı, bu TMS olmayanların mallarına el koymakla sağlanmamış mı?  Bu durumda TMS olmayanlar ya mecburen TMS’ymiş gibi davranıyor bazen de hakikaten TMS oluveriyor. TMS olmayan Türkiyelilerden  Süryaniler gibi İsveç’e göçediyor. Ermenilerin Fransa ya da ABD’ye, Musevilerin İsrail’e, Rumların  Yunanistan’a, Kürtlerin de ‘Kuzey Irakça’ konuşulan bölgeye  göçtükleri gibi… 
Azınlıkların varlıklarını sürdürme yöntemleri, ‘Sayın Başbakanımıza teşekkür eder hürmetlerimizi arzederiz’  şeklinde somut ifadesini buluyor. Dini, kültürel, toplumsal hatta siyasal ritüellerini açık bir şekilde, yasal ve meşru olarak uygulamaya koyamadıkları için bunu gizli bir şekilde yapmaya çalışıyorlar. 

3) Muhafazakarlaşma dendiğinde sizi en çok rahatsız eden nokta nedir?
Muhafazakarlaşmada en rahatsız edici yan, bu ideolojinin/politikanın hayatla, zaman ve mekanla çelişmesi ayan beyan ortada  iken, kimilerinin maddi manevi çıkar, algı sapması, cehalet,  topal
bilinç gibi çeşitli nedenlerle, ‘ağır ol da Molla desinler’ uslubunda, hala muhafazakarlığı matah bİr meta/araç olarak  görmesi ve göstermesi. Bizdeki muhafazakarlığın laiklik karşıtı olması da, dinsel gericiliğin, feodal  algıların hala ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Bir de muhafazakarlığın, modası geçmiş, ruhen yaşlı, fiziken sakat bir görünümü olmasına  rağmen, binbir ekononomik-mali ve ideolojik atraksiyonla muhafazakarlığın,  kapitalizmin  vazgeçilmez bir aksesuarı olduğunu savunanların  (Huntington/Fukuyama),  1789 ya da 1968 yıllarından neden bu kadar çok korktuğunu ve nefret ettiğini  görmek sevindirici.     

4)Sizin yaşamda muhafazakarlığa çarptığınız, tanık olduğunuz anlar var mı?
2012 Türkiye’sinde yaşadığınız zaman, belki özel alanlarınız (Ev ve yakın arkadaşlarınızın mekanları)  ve siyasi/ideolojik  olarak ‘TSM free ‘alanlar (Solcu, devrimci, Kürdi, Ermeni…vs… siyasi mekanlar)hariç,  kentte köyde, iş yerinde sokakta, 24/24, 7/7, 365/365 muhafazakarlıklarla karşı karşıya ve baş başayız. Türkiyeliler çok uzun bir zamandır her an muhafazakarlığın  tanığı ve mağduru olmuşlardır. Biz niye mutsuzuz sanıyorsunuz ki? ’ Ne mutlu muhafazakarım diyene!’ resmi slogan/leitmotif olmuş durumda. 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla