Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın medya ile bir sorunu var. Önce “tasmalılar” dedi, yetmedi, bu hafta başında da “dalkavuklar”, “satılmışlar” diyerek alenen hakaret etti. Bilmeyen de sanır ki, Türkiye’de başbakanı, hükümeti, siyasî iktidarı yerden yere vuran, çok ağır eleştiriler yapan bir medya var. Elhamdülillah medyamız Beyefendi’nin dümen suyundadır. Doğan, Karamehmet, Şahenk bir şekilde susturuldu, diz çöktürüldü. Arada sırada hükümet yanlısı gazetelerde zıpçıktılık yapan olursa —hello Andrew Finkel, merhaba Ali Akel— onları da kızağa çekmesini bilir bu aziz millet. Saysam hepsini, yer kalmayacak, Ruşen, Banu, Can… ve son olarak Ayşenur. Ahmet’le Nedim’i de bunlar mı içeri almıştı, yoksa Hizmet taifesi mi? Peki ya KCK adıyla mesleklerini ifa etmeleri engellenen Kürt arkadaşlar ne olacak? Olmaz olsun böyle Hizmet!
Ciddi muhalefet yapacak gazeteci kalmadı aslında. Yine de çok umutsuz olmamak gerek. Sözcü, Yurt, Aydınlık türü muhalefeti bir kenara bırakacak olursak (ki bırakalım), sabahları Alem FM’de Nihat Sırdar, Hürriyet’te Ahmet Hakan, Habertürk’te Umur Talu… Bilemediniz en fazla üç-beş meslektaş daha ellerinden geleni yapıyor.
Liberal adı verilen arkadaşlar, çok mühim bir şeymiş gibi, “ama bak biz üstelik onların yayın organlarında Erdoğan’ı eleştirebiliyoruz” diyorlar. Utanmadan. Altan’lardan Mehmet, Star’dan bunun için mi uzaklaştırıldı? Ben aslında Mehmet’i severim. Bir aralar Erdoğan’la yine arası açılmıştı. Başbakan da yine ağır bir şekilde itham etmişti Mehmet’i, isim vermeden. Mehmet de o sinik gülümsemesiyle “N’oldu yahu… Ben başbakanın özel servetini mi açıkladım ki?” demişti.
Beyefendi, yüzde 50’ye çıktığından bu yana, bir de o iki ameliyattan sonra, sanki ruhî ve siyasî dengelerinde bir bozulma yaşıyor. İlim Yayma Cemiyeti ve Necip Fazıl nostaljisi güçlü bir şekilde canlanırken, Erdoğan’ın hakiki dublörü İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i bir tek MHP’nin desteklemesi anlamsız mı? Yine Suriye konusunda, hükümetin sıfır kazanç politikasına destek veren tek parti lideri neden Bahçeli?
Beyefendi, gazetecilere karşı, terbiye sınırlarını da aşıyor.
Bu arada, başbakanın medyaya saldırırken, kürtaj ve Suriye konusundaki, gaf mı diyeceğiz artık, sert yalpalamaları bu liberal-İslâmcı kırması kesimlerde bile benim ilk kez gözlediğim bir tutuma yol açmış. Geçenlerde bu kesimin temsilcilerinin de katıldığı bir toplantıda ben yine Erdoğan’a yüklenmiştim. Kahve molasında yanıma gelip “Yahu haklısın, başbakan en yakın çevresini bile dinlemez oldu… Biz de mustaribiz bu konumdan” demez mi bir Erdoğan savunmacısı! Adam zaten ameliyat nedeniyle on gün ortadan kaybolunca hemen post-Erdoğan senaryoları yazılmıştı, hatırladınız değil mi? Bu aralar Erdoğan’a alternatif biri olsa, hemen onu sürecekler meydana. Yine o kesimlerden duyduğum bir portreler galerisi: Davutoğlu çok megaloman! (Sanki bunun azı olurmuş gibi.) Arınç yaşlı. (Biz onun gençliğini de biliriz.) Çelik’lerden Hüseyin, hem Kürt hem de fazla militan (örgütten olsa çok makbul yani), Ömer ise toy ve gösteriş meraklısı, ayrıca ailesel durumlar sorunlu (üstelik de akademisyen, ama demek ki engelli), bakanlardan iki ağır top var —Ulaştırma ve Enerji—, onların da partide tabanı zayıf. (Partide bir ikinci adam var mı ki?)
Neyse…
Erdoğan medya ile neden bu kadar uğraşıyor ki?
Onun anlamadığı, anlamak istemediği ya da bal gibi anlayıp da anlamamak istediği şey şu: Türkiye’de medya, yapısal ve konjonktürel tüm olumsuzluklarına rağmen, özellikle iktidarlar açısından önemli bir kriter işlevi görüyor. Medyada homurdanmalar artmaya başladı mı, durum kritikleşiyor demektir. Hele sermaye baskısı, siyasî tehdit ve nadiren ideolojik boyun eğme ile, oyların sadece yüzde 50’sini almış bir iktidar, medyanın yüzde en az 90’ını denetleyip yönlendiriyorsa… O yüzde 10′luk cılız itirazlar bile rahatsız eder iktidarı. Hele dikensiz gül bahçesi hayaliyle yaşayan iktidarı.
Tasma saldırısında nispeten sessiz kalan egemen medya, bu suskunluğu ile Erdoğan’ı daha da cüretkâr kıldı, bir sonraki aşamada daha da ağır ithamlar gelebilir Saray’dan.
Egemen medyadan meslektaşlarımız bir bir uzaklaştırılırken, “bunun siyasî iktidarla ne ilgisi var, gidin arkadaşlarınızı işten atan patronlara çıkışın” diyen zaping düşmanı üç-beş AKP medya askeri, Erdoğan’ın son hakaretleri konusunda kuşkusuz yine iktidara destek verecek. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, bırakınız versinler… Onlar aslında sadece kendilerine değil, tüm mesleğe çok büyük zarar verdiklerinin farkında değil. Gazeteciler hapse atılırken, gazeteciler susturulurken onlar köşelerinde, ekranlarında muhalefeti, solu suçlayıp iktidarı övecekler, Pennsylvania mescidinin reklamını yapacaklar. Bugün herhangi bir kamusal alanda, sokakta, kahvede, meydanda, otobüste, vapurda… çıkıp yüksek sesle “ben gazeteciyim” diye tanıtın bakalım kendinizi, nasıl bir tepki alacaksınız…
Medyaya karşı Erdoğan gibi hasmane tavır takınan siyasîlerin sonu hiç iyi olmamıştır.
Hamiş: Gerek Dağlıca, gerekse Suriye olaylarından sonra televizyonlarda yayınlanan tartışma programlarında hep aynı uzmanlar boy gösterdi. Uzmanların kendileri aynı olmasa bile, fikir ve görüşleri aynıydı. Dağlıca konusunda Kürtlere, Suriye konusunda da Araplara ekran ambargosu uygulayınca mesele daha iyi mi anlatılmış oluyor? Millî birlik ve beraberliğe bunca ihtiyaç duyduğumuz günlerde...
her çarşamba mavi daktilo yazıları
www.birdirbir.org'da
Yorumlar