Kürtleri
Cezalandırma Kanunu
·
Kürt siyasi hareketi yerel ve
genel seçimlerde ve 12 Eylül referandumunda önemli bir başarı kaydetti. Bu başarı, hem AKP’yi hem de Gülen cemaatini
rahatsız etti. Çünkü Kürt meselesi artık Kürtsüz çözülemeyecekti ve Kürt siyasi
hareketi AKP’ye her alanda hala direnebilen yegane siyasi güç oldu. Siyaseti iflas edenler polis ve savcı marifetiyle KCK
operasyonlarına başladı hala da sürdürüyor.
(*) Tiroj dergisi için.
‘’Her sabah
kalktığımızda cep telefonumuza gelen gözaltı mesajlarını okumak zorunda
kalıyoruz. İnternet’e giriyoruz, sabaha karşı kaç arkadaşımızın evlerinden
alınıp götürüldüğünü okuyoruz. Istanbul’da özellikle Salı günleri, bölgede de
Perşembe günleri gözaltı günleri haline geldi artık. Polisin bu günleri seçmesinin özel bir nedeni
var mı bilmiyorum….’’
BDP Istanbul milletvekili Sebahat Tuncel, TBMM’de Partisinin Grup Başkanvelili Pervin
Buldan’ın makamında bir Fransız
gazetecinin sorularını yanıtlıyordu:
‘’Aslında devletin KCK
Operasyonları adını verdiği ve 14 Nisan 2009’da başlayan kampanyada, 10 binden
fazla insanımız gözaltına alındı, 6400’ü de tutuklandı. Kürtler aslında
1925’den bu yana çeşitli baskı, tutuklama, asimilasyon, yıldırma ve cinayet
kampanyalarına maruz kaldı. Ve tüm bunlara karşı da direndi ’’ .
Bu aşamada devreye iki soru giriyor:
-
Kirli Savaşın en kanlı dönemlerinde bile
böylesine geniş çaplı, uzun ve sürekli tutuklama kampanyası gerçekleşmemişti.
Neden şimdi?
-
Bu kadar geniş çaplı saldırılara karşı gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında yeteri kadar güçlü tepki var mı?
İlk soruya BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan yanıt veriyor:
‘’Aslında 12 Eylül
referandumunda yerel ve genel seçimlerde Partimizin elde ettiği başarılar, siyasi iktidarı çok rahatsız etti. Bölgede
hatırlayın boykot oranı çok yüksekti. Partimiz 50 belediyeden 100 kadar
belediyeye yükseldi. Genel seçimlerde de 20 olan milletvekili sayımızı 36’ya
çıkardık. Bu sayıların ifade ettiği siyasi güç, AKP’nin, bir başka deyişle
Sayın Başbakan Erdoğan’ın Kürt meselesini Kürtsüz bir şekilde çözme isteğini
imkansız kıldı. Erdoğan daha seçim progagandası
döneminde MHP’yi de zayıflatmak
amacıyla ‘Kürt Meselesi yoktur’ söylemine düştü. Bu milliyetçi söylem, siyasi iktidara eskiden beri denenmiş şiddet esasına dayalı
inkar politikasını benimsetti. Bugün AKP’ye karşı direnebilen, her alanda
direnebilen yegane güç Kürtler olduğu için,
örgütlü tüm Kürt siyasi gücünü kırmak, parçalamak istiyor Erdoğan’’.
Daha sonra da KCK
tutuklama dalgalarında içeri alınanların dökümünü veriyor: Belediye
Başkanları, BDP İl Başkanları, BDP yerel örgüt sorumluları, Belediye meclis
üyeleri, İl Genel Meclis Başkan ve üyeleri, gazeteciler, sendikacılar,
avukatlar… Gözaltı ve tutuklu
sayısı her gün yükseldiği için kesin
rakam vermek güç. Şubat’ın son haftası, KCK adı altında tutuklanan insan sayısı
7000’e yaklaşmış durumda.
KCK tutukluluları arasında herkesin çok iyi tanıdığı bildiği
insanlar var: Mesela Hatip Dicle. Ya
da Ragıp Zarakolu, Prof. Büşra Ersanlı
ya da Ayşe Berktay. Meclis’de bir soru üzerine İçişleri Bakanlığı KCK tutuklu
sayısını sadece 1051 olarak yanıtlamış. Çünkü bu kadar yüksek sayı, hele
aralarında demokratlığı çoktan tescil
edilmiş aydınlar da olunca, içeride
özellikle de yurt dışında tepki çekmesin diye, sadece ‘Örgüt
yöneticisi’ suçlamasına maruz kalanlar, resmen
KCK tutuklusu olarak sunuluyor.
Çünkü geri kalan 6 bin tutuklu ‘sadece’ KCK üyesi olmakla suçlanıyor.
Aslında Terörle Mücadele Yasası uyarınca tutuklanan bu
sonradan olma KCKliler, ilginçtir, bir çakı bile taşımıyor. Hasip Kaplan’ın
ifadesine göre, ne soruşturma ne de koğuşturma aşamasında, KCK kampanyasında
tutuklanan hiçbir BDP’linin iddianamesinde şiddet eylemi yok.
BDP Eşbaşkanı Selahaddin
Demirtaş’ın daha önce açıkladığı üzere ‘Bu,
aslında bir BDP tutuklaması. KCK adı altında tutuklananların neredeyse
hepsi bizim Partimizin üyeleri ya da
sempatizanları’. Mesela Istanbul’da
‘KCK Gençlik Meclisi üyesi’ suçlamasıyla tutuklanan 25 gencin 25’i de BDP Gençlik Meclisi üyesi.
Yapının BDP’nin tüzüğündeki adı ‘Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi’.
BDPli milletvekilleri, İçişleri
Bakanlığına resmen sormuşlar: ‘Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi’ adında
yasa dışı bir örgüt var mıdır diye, Bakanlık ‘Yoktur’ demiş. Ama iddianamede
var!
Burada İçişleri Bakanlığından söz etmişken tek adet Yeni Model Büyük Türk Büyüğü İdris Naim Şahin’i anmamak olmaz. Neydi törörizm? Resim, heykel, şiir,
hikaye, roman, akademik çalışma… Aslında KCK tutuklamaları işte büyük ölçüde bu
çok geniş (!) terörizm tanımından yola çıkıp, BDP binasının önünden geçenden
Kürtçe slogan atana, her türlü Kürt haklarını demokratik bir şekilde talep
edenlerden BDP’ye oy vermişlere kadar herkesi içeri tıkıyor. Böylelikle
törörizme karşı mücadele etmiş oluyor AKP. Kürt meselesi de çözülüyor
dışarıdaki Kürtleri bir bir eksilterek…
3 yıldır süren davalarda ise ‘Kürtçe krizi’ (Aslında
dayatılan Türkçe krizi) denilen engel yüzünden ayrıca adaletin çalışma sürati
nedeniyle ilerleme kaydedilmiyor.
İddianamelere geçen suçlamalar muğlak ve garip. Somut bilgi
ve belge ya hiç yok ya da çok az. Gizli telefon dinleme kayıtları, gizli tanık
ifadeleri, gizli soruşturmacının sağladığı bilgiler, sonradan üretildiği
konusunda yoğun kuşkular olan suç delilleri…Tüm bunların üstüne Özel Yetkili Savcıların Soruşturma Gizliliği ilan
etmeleriyle avukatlar, ki bir kısmı içeride, müvekillerinin neyle
suçlandıklarını bilmedikleri bir dönemde, iktidar yanlısı gazetelerde, henüz
yazılmamış iddianamelere giren/girecek olan suçlamaları okuyor! Hukuktan çok siyaset
gündemde. Adil yargılama bugün adliyeye gelememiş. Hasta, hatta raporlu belki
de hiç iyileşemeyecek!
KCK operasyonlarının bir de Cemaat ayağı var ki, AKP’nin
Kürt politikasını polis ve savcı marifetiyle Cemaat uyguluyor. AKP ile Cemaat
arasında son zamanlarda önemli çelişkiler ortaya çıkmış olsa da, yöntem farkına
rağmen, AKP ile Gülen Cemaati Kürt karşıtlığı konusunda hemfikir. Çünkü Kürt
direnişi AKP’yi de Cemaat’i de rahatsız ediyor. KCK duruşmalarının başladığı
gün cezaevinde Hatip Dicle’yi ziyaret eden Avukat Eşber Yağmurdereli , Dicle’nin önemli bir tespitini
aktarmıştı: ‘’Bizim bu bölgede üç düşmanımız var: AKP, Gülen Cemaati ve Taraf
gazetesi ’’. Gerçekten her üç güç de, o günden bu yana
Dicle’nin tahlilini/saptamasını doğrulamak için ellerinden geleni yaptı.
Cemaat, polis ve yargı sektöründe (Evet mecra ya da dünya
değil, sektör) iyi örgütlenmiş ve güçlü olabilir. Medya ayağı da kalabalık
görünüyor. Akademik ve turistik bacaklar da güçleniyor. Ama önemli bir eksiği
var cemaatin: Kitle! Cemaatin Kürt
aklı(?), BDP-KCK-PKK varlığını bölgede
haritadan silip onun bıraktığı boşluğu doldurmak amacında. ‘Kürt kitlesinin yöneticilerini
içeri alırsak dışarıda kalan kitleyi biz yönetiriz’ mantığı işliyor bu
sektörde. Nitekim Diyarbakır ve Batman’ın çevre bölgelerinde Diyanet’in
atadığı görevlilerin büyük bir
kısmı Fetullah Gülen hayranı. Cemaatin iş adamları da son dönemlerde bölgede
başta maden olmak üzere çeşitli iş alanlarına yatırım yapıyor. Her sabah
kapısına on adet Zaman gazetesi bırakılan KOBİ’lerin sayısı da artmış görünüyor
sanayi mahallelerinde.
Cemaatin anlamadığı/ anlamayacağı önemli bir ayrıntı(!)
var: Kürt kitlesi mesela Öcalan için
kendisini tereddüt etmeden ateşe veren hırçın gençlere sahip. Kürt anne
babalar, oğullarını kızlarını dağa
gönderiyor ve umutla sabırla geri dönüşünü bekliyor. Cemaat mensupları ise daha
çok aylık gelir-gider bilançosu, net kâr
ve Hoca Efendi’nin vaaz CD’leriyle meşgul. Dini aidiyet ile milli aidiyet
arasındaki paradoksda da Kürtler
avantajlı. Cemaatin, İslamiyet ve Beyaz Kürtlük iddiası ise Kürt siyasi dünyasında geçer akçe değil. Çünkü o dünya Cemaatten daha hakiki Müslüman ayrıca da Kara.
Gelelim ikinci soruya: Neden yeteri kadar tepki yok? Sebahat
Tuncel yanıtlıyor: ‘’Aslında tepki var. Kürtler
her gün ayakta, Kürtler her gün sokakta. Ben 5 yıldır milletvekiliyim, vallahi
bugüne kadar yürüyüşsüz, nümayişsiz günüm olmadı diyebilirim. Daha geçen hafta
Istanbul, Adana, Batman, Diyarbakır’da onbinlerce insan KCK tutuklamalarını
protesto etti. Halen 400 mahkum cezaevlerinde
Ölüm Orucuna yattı. Kürt
meselesinde barışçı/siyasi çözüm için adım atılması ve Sayın Öcalan’ın
özgürlüğü için ölüm orucundalar. Bizde 6. Ve 7. Gün onlara destek vermek,
dayanışma içinde olduğumuzu göstermek için 2 günlük açlık grevi yaptık.
Meclis’te Açlık Grevi önlüklerimizi giydik. Gazetelerde iki satır haber,
televizyonlarda 40 saniyelik haber oldu, o kadar. Avrupa’dan da çıt yok. Bir tek Avrupa
Parlamentosu KCK tutuklamaları hakkında
kaygısını belirtti, o kadar. Yani tepki var ama kamuoyuna yansımıyor, büyük
medya bize kapalı. Bir tek arada sırada Meclis kürsüsünü kullanabiliyoruz’’.
Bölgeye düzenli gidip gelen herkes çok iyi biliyor, çünkü
görüyor, duyuyor ve öğreniyor ki, KCK operasyonlarının başlamasından sonra Kürt
gençleri arasında Güney’e inenlerin
sayısında gözle görülür bir artış var. Üstelik iki önemli değişim de bu artışa
eşlik ediyor. Eskiden çoğunlukla kırsal kökenli ve göç öncesi kendi köyünde PKK
ile zaten teması olan orta ve yoksul köylü ailelerin çocukları dağa çıkarken,
artık kentli yoksul ve orta
sınıfların çocukları da Kandil ya da
Hewler’i Diyarbakır’a tercih edebiliyor.
İkinci değişim de yaş . Dağa çıkanlar giderek gençleşiyor. Eskiden esas olarak
ve çoğunlukla üniversitelilerin tercihi iken Güney, artık lise hatta ilköğretim
öğrencilerinin bile umudu kesip, PKK’ye katıldığını anlatıyor herkes.
Çocukları dağa çıkan aileler BDPli milletvekillerine
başvuruyor. ‘Bizim oğlan hakikaten dağa
mı çıkmış? Bir öğrenseniz de bizi bilgilendirseniz’ diyorlarmış. BDPliler,
bu konuda bir şey yapamıyor. ‘Bu aileleri
ancak dinlemekle ve teskin etmekle kifayet edebiliyoruz. Ama pek de başarılı
olamıyoruz galiba. Çünkü son zamanlarda yani KCK operasyonlarının
yoğunlaşmasıyla bu aileler, bir yandan çocuklarını yanlarında görmek
istediklerini söylüyorlar ama bir yandan da bize kızıyorlar:’Ne iş yapıyorsunuz
ki siz bu Meclis’te? Her gün onlarca yüzlerce üyeniz, arkadaşımız alınıyor
içeri siz burada pek bir etki gösteremiyorsunuz sanki’ diyorlar’.
Çok önemli bir çelişki var, sadece AKP’de değil tüm Türk
egemen kesimlerinde: Ankara uzun zamandır, PKK silah bıraksın diyordu. PKK de
uzunca bir zamandır siyasi/barışçı/diplomatik yolu tercih etmiş durumda.
Oslo’daki görüşmenin içeriği ve 5. buluşma
olması bu iradenin en açık kanıtı. Kürtler BDP marifetiyle siyaset
yapmak istiyor bu kez de KCK adı altında BDP baskı altına alınıyor. KCK
operasyonları, PKK’nin askeri
tercihlerini cazip hale getiriyor.
Güney’e inen gençler, kendilerine yakın kesimlerde Türklerle bir arada yaşama, yani barış,
yani demokratik çözüm, yani müzakerelerin yeniden başlama umudunun
azaldığını anlatıyor. Hatta kimi
BDPliler ‘Biz ne kadar istemesek de son zamanlarda sıkça kopuş işaretleri
gözlemeye başladık’diyor , biraz da sıkıntılı
bir ifade ile.
Oysa ki AKP iktidarı bir zamanlar plansız programsız
hazırlıksız da olsa Kürt Açılımı
tasarlamıştı. Galiba samimi idi. Ama siyasette samimiyet, iradeden daha önemli
ve gerekli değildi. Cemaatin de olumsuz yaklaşımları etkili oldu. Yüzde 50’lik
desteği arkasına alınca, hak hukuk rafa kalktı, ‘Ben istediğimi yaparım, benim
yaptığım tek doğrudur’ anlayışı egemen oldu.
Açılımcı AKP, kapalımcı ve tutuklamacı AKP oldu. Dara düşen/başı sıkışan her egemen gibi , AKP
de çareyi milliyetçilik ve şiddette bulduğunu sandı.
Her ne kadar savaş süren ülkelerde Anayasa filan yapılamazsa
da, bir çok kesim şimdilerde Anayasa hazırlık çalışmalarına büyük umut bağlamış
durumda. İleri Demokrasi, yeni Anayasa’ya KCK operasyonlarının hukuki
versiyonunu koyacaksa, yeni Anayasa da Kürt Meselesini çözemeyecek demektir.
Hem Kürt meselesi esas olarak hukuki bir mesele değil ki. Siyasi bir mesele.
Oysa ki Kürt Meselesi ile TOKİ sitesi inşa etmeyi (ve bizim Cengiz Aktar’ın deyimiyle ‘Kürt meselesini
çözmek duble yol yapmaya benzemez’) aynı şekilde algılayan ve değerlendiren bir
siyasi zihniyet var AKP’de. Kürt
kolektif hakları AKP’nin umurunda filan değil. Onlar varsa yoksa PKK silah
bıraksın diyor başka bir şey demiyor. PKK sivillere yönelik silahlı eylem
yapmasa da, siyasi iktidar, Kürtlerin
her türlü siyasi ve barışçı eylemi kriminalize ederek, terörizmle
özdeşleştirerek Kürt meselesini çıkmaza sokuyor. Kürtler, binlerce yıldır
çıkmazdan nasıl çıkılacağını artık öğreniyor. AKP çıkmazda inat ederse, ve
başının dikine giderse duvara toslar.
Farkında değil…
Yorumlar
Cok bariz bir tezat. En azindan bu tezat yazarin bu konuda gercekleri yansitmadigini gosteriyor.