Ana içeriğe atla

İKTİDAR YENİ KÜRT GİRİŞİMLERİNDEN RAHATSIZ




Özgür Politika’nın sorularına toplu yanıt.
(http://yeniozgurpolitika.com/index.php?rupel=nuce&id=926)



-Ece Temelkuran ve Nuray Mert'in, 12 Haziran seçimlerinde Kürt hareketine-Blok'a verdiği destek mesajları, AKP yanlısı yazarların hedefi haline gelmelerine yol açtı... Hilal Kaplan ve Negehan Alçı gibi isimlerin, bu isimlerin telaşla eski yazılarını bulmalarını ve Kürtlerde 'bakın bunlar dostunuz değil aslında' mealinde bir algı yaratmalarını nasıl açıklıyor ve değerlendiriyorsunuz?

-Örneğin, Hilal Kaplan, sözkonusu içerikteki yazısının sonuna, "...Kamuoyuna ama özellikle de Kürtlere "safari şapkası takmayan" yoldaşlarını biraz daha iyi tanıtmayı amaçlayan yazıların sonuna geldik. Kimden hayır gelip, kimden gelmeyeceğinin kararı size kalmış" şeklinde bir not düşmüş. Bu not size ne anlatıyor?

-Bu rol, Kaplan ve Alçı'nın bizzat edindiği mi, yoksa onlara verilen bir görev mi sizce? Ayrıca özellikle bu rolün kadın yazarlara verilmesinin bir anlamı olabilir mi?

-Bir köşe yazarı, zaten dönem içinde neyi gözler ve neyi yerinde bulursa, ona katkı sunmaz mı? Ayrıca herhangi bir yazarın bir başka yazarı açıktan 'PKK yandaşı' şeklinde yansıtması, bir hedef göstermesi gazetecilik için ne kadar etik bulunabilir?





Egemen medyada yakın zamana kadar sadece tecrit edilmeye çalışılan, olmadı tahrif edilen Kürt siyasi hareketinin tezlerini, artık açıkça tahlil edip değerlendiren kalemler ortaya çıkınca, önce AKP rahatsız oldu, ardından da iktidar yanlısı bazı kalemler, R.T.Erdoğan’ın medyatik tahakkümünü sorgulayan meslekdaşlarımızı fikri olarak eleştireceklerine, onlara kara çalmayı, onları ihbar etmeyi yeğledi.

Kürt siyasi hareketi, nispeten yakın bir zamandan bu yana, Kürt meselesine çözüm önerme konusunda, eskiye oranla çok daha somut, ayrıntılı, tartışılabilir siyasetler önermeye ve uygulamaya başladı. Anayasa referandumunda yüksek oranda boykotun ardından, 12 Haziran seçimlerinde Blok’un 36 milletvekili çıkartması, Kürt hareketinin gücü, etkisi, prestiji AKP iktidarını rahatsız etmeye başladı. Kuşkusuz, yine nispeten yakın bir zamandan bu yana, Kürt hareketinin silahlı mücadele yerine barışçı yani siyasal çözüm üzerinde israr etmesi ve AKP’nin ‘Kürt Açılımlarının’ kof özünü teşhir etmesi de siyasi iktidarın, yüzde 50 gibi yüksek bir oranda seçim başarısı kazanmasına rağmen, Kürt meselesi konusunda çıkmaza girdiğini anlaması da yeni bir gelişme. Kürt siyasi hareketi, özellikle ‘Demokratik Özerklik’ fikriyatını gündeme soktuğundan bu yana, Türkiye’de Kürt meselesine somut çözüm öneren, bir Yol Haritası olan tek siyasi güç. Üstelik, halen Türkiye’de, siyaseten ve sahada, AKP iktidarına karşı bir tek Kürt siyasi hareketi toptan bir muhalefet yürütebiliyor.
Egemen medyada kalem ahlakını korumaya çalışan meslekdaşlarımız arasında Nuray Mert ile Ece Temelkuran’ın özel bir yeri olsa gerek. Şimdiye kadar hem kendi içlerinde tutarlı bir siyasi ve medyatik bir çizgi izlemiş olan bu iki kalem, aslında her demokrat ve özgürlükçüden beklenmesi gerektiği şekilde Kürt meselesine de ilgi gösterdiler. Her iki meslekdaşımız sadece gazete yazılarıyla değil televizyonlardaki tartışma programlarındaki düzeyli ve muhalif tutumlarıyla takdir kazanmış arkadaşlarımız.
Söz konusu iki meslekdaşımıza karşı yine iki kadın kalem sahibinin karşı çıkması manidar. İktidarın, emir-talimatı olmadan yapılan iş bölüşümünde, iki kadına iki kadın düşmüş. Birinciler muhalif ve özgürlükçü, ikinciler iktidar yanlısı ve vasat kalemler.
Alçı, Osmanlı’dan bu yana var olan ‘Dîvân Kalemi’ makamının, aslında pek de becerikli olmayan ama ‘perveriş sabisi’ . Kaplan ise, ‘Demokrat Görünümlü İktidar Sözcüsü’ konumundan konuşuyor. Her ikisi de, Mert ve Temelkuran’la ciddi bir fikri tartışmaya girebilecek bilgi, kültür, siyasi, ideolojik ve mesleki düzeyde değiller. İktidara yaranmak için çırpınıyor olsalar gerek… Yandaş kalemlerin birinci vazifesi, AKP’ye muhalefet eden kişi ve kesimlere karşı çıkmak.
Bu aralar moda oldu zaten: Eskiden Öcalan’dan, ‘Bebek katili’, ‘Teröristbaşı’ diye söz eden kimi çevreler, son zamanlarda Kandil’i kınayıp Öcalan’ı över oldular. Bir de Beyaz Türk aydınlarının büyük bir kısmı, kendilerinden herhangi bir danışmanlık hizmeti talep edilmediği halde, Kürtlere sürekli akıl hocalığı yapmaya başladı. Çandar’dan Özkök’e kadar bir dizi yazarın önerdikleri , garip ve ilginç bir şekilde, şimdilerde ‘Devlet Aklı’ denilen Hikmet-i Hükümet’in görüşleriyle örtüşüyor. Mert’le Temelkuran da, Çandar ve Özkök gibi düşünüp yazsaydı Alçı ve Kaplan’la aynı safta olacaklardı.
Kendisinden farklı fikir beyan edene ‘PKK yandaşı’ demek, farklı fikri çözememek, eleştirememekten kaynaklandığı gibi, fikre karşı Polis-Savcı-Mahkeme üçlüsüne gönderilen bir davetiyedir. Ece Ayhan yıllar önce yazmıştı:’’Bizde hiçbir zaman ‘düşünce’ adına bir şey olmamıştır, her şey ‘memurlar kavgası’ olarak geçer tarihte’’.


Yorumlar

sonnet dedi ki…
Hocam döktürmüşsünüz yine. Bu yazılarınızı daha geniş mecralara ulaştırmanın bir yolunu bulmak gerekli.

Sevgiler.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla