Ana içeriğe atla

'Hazreti İsa'nın katilini açıklayacaklar galiba'

6 Mart 2011 Pazar günü Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde yer alan haber ve birkaç açıdan sorunlu.

• Öncelikle soruşturmanın gizliliği ilkesi çiğnendiği için, yayınlanan belgeler doğru olsa bile, yayınlanmaması gerekirdi.

• Bu bilgi ve belgelerin sadece iktidar yanlısı iki gazetede yayınlanması da manidar. Her yere servis edildi de sadece Zaman ile Yeni Şafak mı kullandı, yoksa sadece bu iki gazetede çalışan başarılı araştırmacı gazeteciler mi belgelere ulaştı?

• Belgelerin yayın zamanlaması da anlamlı. Kamuoyu Şener ve Şık vakalarına yoğunlaşmışken, yeniden Oda Tv ve Soner Yalçın’ın gündeme getirilmesi, Şener ve Şık konusunda iktidar yanlısı gazetecilerin bile eleştirel yaklaşımlar sergilediği bir ortamda, Şener ve Şık vakasını karartmaya, unutturmaya yönelik sanki. Şener ve Şık’ın suçlu olmadıkları yolundaki izlenim güç kazanadıkça, bu iki meslekdaşımızı, Oda TV’de ele geçirildiği öne sürülen belgelerle suçlama çabası artıyor.

• Bir gazeteci, muhabir, haber müdürü ya da Yazı İşleri Müdürü, doğruluğundan gerçekliğinden emin olmadığı bir bilgiyi, belgeyi yayınlamamak durumundadır. Zaman ve Yeni Şafak, sözkonusu belgeleri yayınlarken, özellikle itham edilen kişi ve kuruluşların da (Mesela OdaTV ya da avukatları) onay ya da görüşünü almışlar mı? Belli ki almamışlar. Yoksa aldılar da yayınlamadılar mı? Kendini savunamayacak konumda insanlar aleyhinde yayın yapmak en azından dürüstlük değil. Tek taraflı yayın yapmak da gazetecilik değil.

• Nihayet bu belgelerde kullanılan dil, benimsenen söylem, ‘fabrikasyon’ endişesini güçlendirecek derecede beceriksiz ve ihtimamsız. Belge neredeyse Türk Ceza Kanunu incelenip kaleme alınmış, suç oluşturabilecek ne kadar unsur varsa, hepsi sıralanmış. Bu arada suç olmayan yakıştırmalar da eklenmiş.

• Kendisini siyasi lider sanan birisinin böyle bir talimatname yazması şaşılacak bir durum değil. Böyle bir belgenin bir yazı işlerinde bulunması da garip değil. Bence çok az bir ihtimal ama, bu belgeyi(leri), gazetecilik adı altında kaleme alan varsa, evet buna gazetecilik denmez. Ama soruşturma gizliliğini ihlal edip, doğruluğu kanıtlanmamış bir belge ile haber tahrifatı yapmaya da asla gazetecilik denmez. Birileri gazetecilik yapmıyorsa, bir başkalarının da gazetecilik yapmama hakkı doğmaz. Bir odakta anlaşılan bir telaş, bir panik var. Yakında Hazreti İsa’nın katilini bulup açıklayacaklar galiba…

• Son olarak, unutulmasın, Oda Tv konusunda, temel mesele bu İnternet sitesinin ya da Soner Yalçın’ın ne kadar iyi bir gazeteci, ne kadar muhalif bir gazeteci olup olmadığı değil. Baskıya maruz kalan kurum ve kişilerin, kimliği, siyasal eğilimi önemli değil. Önemli olan bir iktidar gücünün, basın özgürlüğüne yönelik olarak, hukuk kural ve usullerine önem vermeksizin, bir hakkı sert bir şekilde ihlal etmesi.


Ragıp Duran/Habervesaire

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...