Ana içeriğe atla

GÖZ GÖRE GÖRE

Dicle Haber Ajansının sorusuna yanıt(18 Şubat 2011)

Erdoğan, "8 yıl önce hayali bile kurulamayan reformların yapıldığı bir Türkiye var. Özgürlüklerin baskı altında olduğunu söyleyenler 8 yıl öncesini hatırlayın. Emirle, siparişle yazı yazarlardı yazarlar. Şimdi serbestçe yazıyorlar. Şimdi özgürce ifade edebildiği bir Türkiye oluşturduk. 8 yıldır sesini kıstığımız tek bir yayın organı yok, yasalarımız da buna müsaade etmez. Yargı kararıyla yayın durduruluyorsa bunun bizimle ne ilgisi var. 8 yıl önce atılamayan manşetler bugün özgürce atılabiliyor" diye konuştu.
Günlük Gazetesi, 19 Şubat 2011


Başbakan Erdoğan'ın bu açıklaması çok sorunlu.

Öncelikle söyledikleri somut gerçekle yüzde yüz çelişiyor. Uluslararası alanda RSF, CPJ ve AB raporlarına baktığımızda, keza Türkiye'de TGC, ÇGD ve BİA'nın saptamalarını gözden geçirdiğimizde, cezaevindeki gazeteci sayısı, kapatılan yayın organı sayısı, hakkında dava açılan gazeteci sayısı herhangi bir demokratik ülkede olduğundan çok fazla.

Başbakan yasaların basın özgürlüğünü koruduğunu öne sürüyor, ama bir yandan da yargının cezalandırdığı medya organlarından sözediyor. Yargı, yasalara aykırı bir şekilde davranarak mı gazeteci yargılayıp, gazete kapatıyor? Erdoğan'ın açıklaması bu açıdan da çelişkili.

Başbakan, bu söylediklerine inanıyorsa, durum vahim. Çünkü gerçeklikten koptuğunun ispatı anlamına gelir.

Cezaevindeki gazeteciler, yayın organı kapatılan gazeteciler, mahkemelerde yargılanan gazeteciler Erdoğan'ın bu açıklaması karşısında herhalde bunalıma girer.

Erdoğan'ın söylemi, tarihi örnekleriyle kıyaslandığında, bilahare devrilen diktatörlerin söylemine benziyor. Gerçekten özgür basın, bir gün bu kıyaslamayı hatırlatır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla