Ana içeriğe atla

İNEGÖL DÖRTYOL KIŞKIRTMALARI


‘‘Bildiğiniz gibi bir süredir Türkiye‘nin değişik merkezlerinde baş gösteren ve en son İnegöl ve Dortyol‘da tüm çıplaklığıyla kamoyuna yansiyan ırkçı saldırıların boyutu duyarlı tüm kesimleri geleceğe yönelik tedirgin etmeye başladı. Büyük bir kesimi zorunlu göçlerin bir sonucu olarak yaşadığı metropollerde can güvenliğinin olmadığını savunurken bir kesim ise buralarda yaşayan Kürtleri potansiyel suçlu görererek ırkçılığı ve ötekileştirmeyi keskinleştirmeye başladı.
Bu düzlemde Avrupa‘da günlük olarak yayın yapan Yeni Özgür Politika Gazetesi adına sizden asağıdaki sorulara cevap vermenizi rica edeceğim. Konuyla ilgili düsüncelerinizin sürece olumlu etkiler yapacağı inanciyla çalışmalarınızda başarılar diler cevaplarınız için şimdiden teşekkürlerimizi iletiriz.‘‘
Yeni Özgür Politika Gazetesi (30.07.2010)



1- Sokaklarda başgösteren bu ve benzeri hadiselere nasıl gelindi ve bunda mevcut politikaların rölü nedir?


R.D: Sokağın faşistleşmesi olarak tanımlanabilecek gelişme, kuşkusuz doğal ve kendiliğindenci bir şekilde ortaya çıkmadı. Kürt gerçeğini anlamakta ve kabullenmekte direnen egemen ideoloji, Kürt askeri ve siyasi hareketinin son dönemlerde gösterdiği etkinlikler karşısında yeniden eski askeri yöntemleri devreye soktu. Ek olarak da kitlesel destek sağlamak için popüler düzeyde kışkırtmalara ihtiyaç duymaya başladı. Bazı halk kesimleri, AKP idaresini hatta TSK’yı neredeyse pasif bir güç olarak algılamaya teşne. Egemen medyanın da kışkırtmasıyla, Kürt=Terörist imajı güç kazandı. AKP’nin hazırlıksız, plansız, programsız, beceriksiz üstelik iyi niyetten yoksun açılım paketi de başarısızlığa uğrayınca, zaten Kürt, öteki, farklı, aykırı gibi kavram ve olgular karşısında anlayış, demokrasi ve empati kültürü zayıf olan kesimler, militarist yani şiddete dayalı geleneklerin de desteğiyle, hukuksuzluğun da katkısıyla, linç girişimlerine başladı. Bu tepkiler kimi zaman gayrı resmi devlet ajanları tarafından çıkarılıp kışkırtılsa bile, siyasal-kültürel atmosfer zaten yeterince gergin olduğu için, İnegöl ve Dörtyol benzeri hadiseler meydana geldi.

2- Bu süreci nasıl aşabiliriz ve acil alınması gereken önlemler neler olmalıdır?


R.D: Kısa vadede, Emniyet ve Adliyenin linç ve kışkırtmacı kişi ve kurumlara (Medya dahil) karşı yasaların öngördüğü sert, önleyici yaptırımlar uygulaması gerekir. Siyasi iktidar sözcülerinin‚ ‘‘Olayları çıkaranlar maalesef yurtsever vatandaşlar‘‘ türünden açıklamlarına kesinlikle yasal yapırım uygulanmalı. Öte yandan Kürt silahlı hareketinin de iç savaşın yolunu açma riski taşıyan eylemlerini sivil hedeflere ve kentsel alanlara taşımaktan kaçınması gerekir. Milliyetçiliklerin ve şiddetin birbirlerini karşılıklı olarak besledikleri gerçeğini gözönünde bulundurarak, haklı ve meşru bir mücadele, siyasal alanda barışı hedeflemek zorunda. Kopuş işaretlerinin arttığı bir dönemde, milliyetçiliğe, ırkçılığa ve şiddete karşı mücadele, özel bir anlam taşıyor. AKP, Referandum, Ergenekon, Irak Kürdistan Yönetimi gibi siyasal konjonktür unsurlarını da hesaba katan, ama daha geniş ve yapısal bir perspektifle, yerel, bölgesel, ulusal ve global güç dengelerini de iyi değerlendiren en az orta vadeli bir politikayla, önce şiddeti devre dışı bırakan, sonra da soruna kalıcı çözüm üreten bir yaklaşımı adım adım uygulamak lazım.
(SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...