Ana içeriğe atla

Mizah, siyasi bir araç değil midir?


Serdar Turgut gerçekten mizah mı yapıyor? Öyleyse bu mizah kimin mizahı? Ne taraftan kime vuruyor? Herkes gerzek bir tek Turgut ve 2-3 yandaşı mı anlıyor bu mizahı? Kadınları aşağılama ve şiddet ne zamandan beri mizah oldu acaba?

Türk medyasının gevşeme/liberalleşme sürecinin Birikim kökenli Amerikan hayranı Beyaz Türk halkalarından biri olan Serdar Turgut, dağdan dönüş konusunda yazdığı bir yazıyla ortalığı karıştırdı.
Yüksek düzeyde megalomanisiyle mizah yaptığını yazan Turgut, kırdığı potu düzeltme gayreti içindeyken, yazdıkça battı aslında pek farkında değil. Belli ki kendisi de rahatsız, gelen tepkilerden sonra kendini aklamaya çalışıyor. Çuvallıyor. Çünkü, mesela ‘seks köleliği’ konusunda çevir kazı yanmasın yapmaya çalışırken, ‘O benim değil, ben onun seks kölesi olmak istiyorum’ cümlesiyle, farkında değil herhalde, insanların esas olarak sekse değil köleliğe karşı çıktığını görmezden geliyor. Zaten ‘kölelik övgüsü’ egemenlerin sözlüğünde yer alır. Ezilenlerin değil.
Bu aklama faaliyeti içinde de muhaliflerini gizli açık aşağılıyor: Ben mizah yapıyorum ama sizin düzeyiniz benim mizahımı anlamaya müsait değil! Neyse ki Turgut’un düzeyini kavrayabildiğini sanan bir kaç kişi çıktı: Akşam gazetesi yazarını tekzip edip özür dilerken, Akşam’da köşe sahibi bir-iki kalem, bu garip meslekdaşlarını savunmaya çalışan yazılar yayınladı. Son olarak Pazar günü Hürriyet’de Ertuğrul Özkök de, ‘25 yıldır tanıdığı’ (Bu kadar uzun süre nasıl tahammül etmiş hayret? Belki de tahammül eden de bir sorun vardır!) arkadaşını Rojin’e karşı savunmaya çalışıyor. Bir iletişim hocası da, Turgut’un yazısının içeriğine pek bakmadan/değinmeden, bu tür yazıların Playboy-Hustler türü pornografik dergilerde yayınlanabileceğini ama popüler gazetelerde yayınlanmaması gerektiğini savundu. Yayın organları, kadın ve Kürt düşmanlığına müsamaha eden ve etmeyen yayınlar olarak ikiye ayrılmaz. İletişim hocasının söylediği, pornografik mizah yazıları için geçerli olabilir ama Turgut’un ki aslında ne porno ne de mizah!
Turgut’u eleştiren, kınayan kesim ise yazarın gerek kadınları aşağılayan gerekse Kürt konusundaki iktidar yanlısı, erkek egemen ve şoven yanını vurguluyor. Hiç kuşku yok ki haklılar…
İstesen istemesen de…
Turgut aslında Türk medyasında siyasi, ideolojik ve ‘editorial’ düzeyde sabıkalı bir yazar. Penisi Türk medyasının gündemine sokmakla övünen yazar, aynı zamanda absürd, sürrealist ve mizahçı olarak tanımlıyor kendini. İki de bir eşinden de yine erkek egemen-maço bir tarzda söz eden yazar, belli ki sağlıklı bir akıl ve ruh dünyasına sahip değil. Bu bakımdan Serdar Turgut belki de masum hatta acınası bir kişilik. Cezai ehliyeti bile olmayabilir. Bu durumda Turgut’tan çok, önce Hürriyet sonra da Akşam gazetesinin sorumlularını kınamak gerek. Orijinal diye, ilginç diye, komik diye, dış görünümü normal diye, akli ve ruhi dengesi konusunda kuşkular yaratan, bir yazdığı bir yazdığını tutmayan bir şahsa köşe hatta gazete yönetimini teslim etmek doğru bir tutum mu acaba? Ben Türkiye’de hep egsantrik adam/kadın aramışımdır, her seferinde karşıma egosantrik şahsiyetler çıkmıştır maalesef!
Her sözcük, her satır siyasidir, ideolojiktir. Yazar, bilinçli ya da bilinçsiz (Yani şuursuz olarak, ki Turgut bu son yazısında öyle değil!) bir şekilde sözcük seçerken, cümle kurarken, bir fikri/bir tutumu savunur ya da bir duruma karşı kendini konumlandırır. Her yazı bir çıkar kavgasının kağıda dökülmesidir. Kimse sütun doldurmak için yazı yazmaz. Yazdığını sansa bile, okur o metni kendi ideolojik gözlüğüyle okur.
Mizah da, yansız/tarafsız bir uslup, yaklaşım, format değil tabi. Mizahda, mızrağın sivri ucunu kime/nereye yönlendireceğiniz önemli. Birisini, bir fikri, bir grubu, bir kurumu zaaflarını sergileyerek, komik duruma düşürmek, onu güç duruma sokmak, mizah kapsamına giriyor. Ama mizah yapanın burada sorup yanıtlaması gereken kilit sorular var:
- Ben kimi komik duruma düşüreceğim?
- Hangi zaaflarını keşfedip sergileyeceğim ?
- Neden?
- Nasıl?
Biliyorsunuz, patronların, zenginlerin anlattığı her fıkra komik, her espri müthiştir(!). İster istemez gülersiniz, gülmek zorundasınız. Bazen de nezaket gereği… Bir mülksüzün, zenginler ortamında patlattığı bir espri ne kadar kaliteli olursa olsun hemen damgayı yer: Pot kırdı!
Nasıl bir mizah?
Gelelim bu çerçevede Sedar Turgut’a. Şimdiye kadar okuduğum yazılarında cinsellikle ilgili yatılı ortaokul düzeyini geçemeyen bir performans sergilemişti. (Ben Galatasaray’da yatılı okudum, az çok hatırlıyorum ortalama düzeyi. Bizimkiler çok daha klastı!). Aslında en kolay mizah cinsellik ve engelliler konusundaki mizahtır ki, gerçek profesyoneller bu alanlara girmeye bile tenezzül etmez. Popülerdir, kolay güldürür, dinleyeni güçlü hissettirir, maktul aşağılanır, böylelikle siz de kendinizi matah bir insan sanırsınız. Tıpkı engellilerle alay eden mizah örneklerinde olduğu gibi…
Aslında istinasız her alanın, her konunun mizahı yapılabilir. Mizahda sınır ya da tabu olmaması gerekir. Ama gizli-açık, şiddet içeren, kadınları hor gören cinsel fanteziler yazmak, Kürtleri küçümsemek, terörist dediği insanları aşağılamak mizah olmasa gerek.
Mizah, tarih boyunca çoğunlukla egemenlere, zenginlere, gaddarlara karşı bir muhalefet silahı olarak kullanıldı/gelişti. Her mizah ürününün ille de muhalif olması gerekir, diye bir kural yok tabi ki. Ama bir kural varsa o da, mizah ürünün, akıl dolu olması gerektiği, haksızlığı adaletsizliği değil hak ve adaleti güçlendirmesi gerektiğidir. İçinde komik unsurlar da bulunsa, kadınları, azınlıkları aşağılama, cinsel tahakküm planlarına göz kırpma mizah kategorisine giremez.
Turgut, egemen medya dağdan dönüş sürecine ‘PKK teslim oldu’ teranesiyle taş koymaya çalışırken o da aynı frekanstan PPK ve kadın düşmanı perspektifle sözümona komik bir katkıda bulunuyor. Turgut’un rahatsızlığı, egemenlerin rahatsızlığı, ifadesi kendi tarzı. Dikkat edin mesela, MHP, CHP ya da askeriye kanadından Turgut’a yönelik bir itiraz yok. Serdar Turgut, işte o cenahın mizahını yapıyor.
Mizah ince zeka gerektirir. Yetmez, cesaret gerektirir. Taşı gediğine oturtmak her babayiğidin harcı değil. Turgut’un yaptığı kolaydır. Egemenlerin cephesinden, maçoların tribününden Habur-Diyarbakır hattındaki çoşkuyla alay etmeye kalkışmış. Yanıtını aldı.
Bir çözüm önerisi
Turgut’tan zaten beklemezdim ama, ‘Son terörist ölene kadar mücadeleye devam’ diyen üniformalıların dönüş manzaraları karşısındaki hayal kırıklıklarıyla dalga geçebiliyor musun mesela?
Ya da dönüşün ertesi günü medyada yer alan ‘Istanbul’da 10 PKK’lı, dağa adam gönderme suçlamasıyla gözaltına alındı’ haberiyle gırgır geçebiliyor musun?

Medyada özelleştirme, life-style (Aslında ‘my life-style’) yazarları modasının varacağı yer belli idi. Turgut ne ilk ne de son örnek. TV ekranları, radyo mikrofon ve hoparlörleri, gazete sayfaları, kamu çıkarının savunulduğu alanlar olmaktan çıkıp, özel saçmalıkların mecrası haline gelince, ilkesiz-kuralsız yazıcıların kalesi haline geldi. Bunun da en asal sorumlusu medya mülkiyetidir.
‘Mad’ kültürü yetmiyor Türkiye’de mizahçı olmak için. Uzatmayayım, Serdar Turgut’un da mizah yazması şart değil ki… Kendine başka bir meşgale arasın bence. Mümkünse medya dışında.

Yorumlar

mmtyil dedi ki…
töre, namus cinayeti, terör, silah, azınlık, kölelik, dağ, apo, kürt, kadın, türk...bunlar gibi anlamları dahi hararetli tartışmalara dönüşebilen kelimelerle çevrili bir alana mizahın hoyratlığıyla apar topar dalmak ülkemizde olduğu gibi sert bir tepkiyle de karşılanabilir..ya da daha olgun bir tavırla karşılanıp okunur ve geçiledebilir. biz herzaman ki gibi bütün hesaplaşmalarımızı tek kalemde görme derdindeyiz. bence tahammül gösterilemeyecek kadar sert bir yazı değil. iletişim hocasının söylediğinin aksine günlük bir gazetede rahatça yazılabilir. ir kadını seks kölesi yapmayı alın ordan diğer anlamların olmadığı bir yazıya koyun..belki bir kaç feminist dışında kimse sesini bile çıkarmazdı..kaldı ki hayatımızda daha sertlerini duyuyor konuşuyoruz.
serhad dedi ki…
Hocamızın değerlendirmesine ek olarak ; http://www.apolitik.org/mizah-2147-medyada-mizahin-kullanimi-uzerine.html güzel bir değerlendirme yapılmış.

Ek olarak söylemek gerekir ki, medyanin politik gelişmelere yaklaşımı cinsiyetçi kavramlar üzerinden oluyor. Dolasıyla, eril zihniyet çözülmeden "mizah" olumlu olarak medya da yerini alamaz. Kaldı ki, Türkiye'de "politik mizah" içerikli yazılar yazan, kişi çok az.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla