Ana içeriğe atla

SİYASET HUKUKU ALTEDİNCE BÜYÜK RESİM?

Bugün gazetesinin sorularına yanıt


Soru: Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı belirtilen ve 'İrticayla Eylem Planı' olarak nitelendirilen ıslak imzalı belgenin ortaya çıkması sonrasında, Genelkurmay Başkanlığı internet sitesi aracılığıyla bir açıklama yaptı. Üç maddelik kısa açıklamada şu ifadeler yer alıyordu;

1. Bugün, bazı gazetelerde yer alan bir ihbar mektubu ve mektubun odağındaki gelişmelerin öncelikle medyada yer almasının sağlanması, hukuk devleti adına kaygı verici ve çok düşündürücüdür.
2. Benzerlerine sıklıkla rastlanan ihbar mektubu haberinin medyada veriliş biçimindeki ölçü ve duyarlılık derecesinin yayın organlarına göre gösterdiği farklılık da hayli dikkat çekicidir
3. Hukuk devletinde her şeyin yasalara uygun olarak yürütülmesine hiçbir kimsenin ve hiçbir kurumun itirazı olamaz.


Genelkurmay Başkanlığı, topu medyaya atarak bazı güçler tarafından haberin yayımlatıldığını ifade ediyor. Yine, haberin veriliş biçimi ile ilgili olarak gazetelerdeki farklılıklara dikkat çekiliyor. Belgede yer aldığı belirtilen iddiaların vahameti ortadayken 'belge neden 4 ay sonra sızdırıldı' veya 'gündem saptırması' gibi değerlendirmelerin amacı ne olabilir? Bazı gazeteler haberi '5 soru' şeklinde değerlendirirken, bazıları ise belgede yer alan ifadelere atıfta bulunmuştu bu açıdan bakıldığında neden günah keçisi suçu işleyenler değil de medya ilan ediliyor? Özellikle madde 1 ve 2 ile ilgili genel değerlendirmelerinizi de bizimle paylaşmanızı rica ediyorum.


Yanıt: Genelkurmay Başkanlığının İnternet sitesinde yayınlanan 24 Ekim ve 26 Ekim tarihli 106 ve 108 sayılı ‘Bilgi Notları’nı, sadece TSK-medya ilişkileri çerçevesinde ele almak yeterli olmaz. Kuşkusuz, TSK, Genel Kurmay Başkanını istifaya çağıran, ‘kağıt parçası’ hatırlatmasını yapan medya organlarından rahatsız ve şikayetçi. Sözkonusu ihbar mektubunun Askeri Savcılık yerine Ergenekon Savcılarına iletilmesi, ihbarcının bir TSK mensubu olması, ihbarın Orgeneral Başbuğ’un eski açıklamalarını tekzip etmesi Genel Kurmay Başkanlığını kuşkusuz güç durumda bıraktı. Siyasi iktidar ile askeri iktidar arasındaki güç kapışması genellikle medya üzerinden yürütüldüğü için TSK, bazı medya organlarına karşı tutum almış durumda. Siyasetin hukukdan daha etkin bir konuma geçmesi, halen TSK’yı mağdur duruma düşürdüğü için TSK, ‘hukuk savunuculuğunu/sözcülüğünü’
üstlenmiş görünümde.
Olayın özü konusuna ancak 108 sayılı bildiride giren TSK, 106 sayılı bildiride ince ince medya eleştirisi yapmaya çalışıyor. Gazeteciliğin/haberciliğin birinci asli görevi, kamu adına ve kamu çıkarı için, mümkün olduğunca gerçeği ortaya çıkarmak ve aktarmaktır. Bu çaba gerçekleştirilirken, hukuk ve yasalar zaman zaman engel teşkil etse de, gazetecilik, devletin ya da siyasi iktidarın koyduğu çeşitli sınırları zorlamak durumundadır. Aksi takdirde sadece resmi gazetecilik (Ya da Devlet gazeteciliği belki de siyasi iktidar gazeteciliği) yapılabilir.
Yine de yaygın medyanın bugün gerçeğin tüm boyutlarını okura, kamuya, topluma henüz aktaramadığını da saptamak gerekir. Olgusal düzeydeki bu eksikliğin yanı sıra, mevcut kapışmanın tarihi, siyasi, ekonomi-politik güç dengeleri, ulusal, bölgesel ve uluslar arası köken, altyapı ve nedenleri konularında da Türkiye okuru henüz yeterince bilgilendirilmedi. Sorunu, tartışılan bir belgenin kuru ya da ıslak imzası üzerinden yola çıkarak polisiye/hafiye düzeyde ele almak, büyük resmi görmemize engel oluyor. Kadim Kemalist elitist iktidar ile yeni, halkçı görünümlü siyasi iktidar arasındaki çekişmeyi, her iki tarafın, kitlesel katılımlı, açık siyasi-ideolojik mücadele yerine, Osmanlı hatta Bizans mirası kısa vadeli, kurnaz ama akıllı olmayan yöntemlerle sürdürmesi demokrasi açısından çok olumlu değil.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla