Ana içeriğe atla

Şarap ya da Sirke

Express dergisi M A V İ D A K T İ L O yazısı


KİŞİSEL DÖNÜŞÜM PROJESİNDEN KESİTLER

Şarap ya da Sirke



Eskiden yoktu bunlardan. Çünkü o zamanlar ya sağcıydın ya da solcu. Ya hükümet yanlısıydın ya da muhalif. Bunlar liberalmiş. Hem hükümet yanlısı hem de muhalif. Ama sola muhalif, ama muhalefete muhalif. İdeolojik bir kimlik bozulması aslında. Rüzgar öyle esti de...



Hepsi okumuş yazmış insanlar. Hatta bazılarının kartvizitinde 'Prof. Dr.' filan yazıyor. Çoğunun bir gazetede köşesi var. Televizyonlarda düzenli program yapıyorlar. İlginçtir TRT ve daha çok İslamcı-Hükümetçi medya organlarında boy gösteriyorlar. Yazı-çizi ile uğraşanların neredeyse hepsini şahsen tanıyorum. Kişisel olarak genelde iyi insanlar. Yani dürüst, yani sevimli hatta gırgır...Azınlığı sol kökenden geliyor. 60lı-70li yıllarda öğrenci hareketleri içinde yer aldılar, devrimciydiler. Halkçıydılar, vicdanları güzeldi.

Galiba herşey 80 darbesinden sonra başladı. Tabi aynı dönemde dünyada da sol darbe yemişti. Sadece SSCB'nin çöküşü değil, Reagan-Thatcher-Özel üçlüsünün ideolojik saldırısı karşısında pek direniş gösterebilen de olmamıştı.

Özeleştiri, kendimizi gözden geçirelim, bu memleket halkının yüzde 95'i Müslüman, bizse halktan kopuktuk gibi bahanelerle Cunta'nın vurduğu İslamcı kesimin mağduriyet söylemine bir koltuk değneği uzattılar. Kendi mağduriyetlerini ama özellikle de halkın/sıradan insanların mağduriyetini neredeyse unutarak. Çünkü İslamcı kesimin arkasında geniş bir halk kitlesi vardı. Artık solun ilkesel haklılığından umudu kesenler, azınlık psikolojisini altetmek isteyenler kendilerine yeni giysiler aramak zorunda kaldılar. Sivil toplum, mesela cazip bir kavramdı.Liberal sözcüğünü özgürlükçü diye okudular. Liberal, gavurca bir sözcük olduğu için de ayrıca cazip ve moderndi.

Sosyalizmin ölümü, Marksizmin büyük yenilgisi başlıklı kitapları o zamanlar keşfettiler. Halbuki yüzyıldır yayınlanıyordu bu tür çalışmalar.

'Bu İslamcılar özellikle seçim dönemlerinde kapı kapı dolaşıp acaip oy topladılar. Bunlar tıpkı bizim gibi, Leninist yöntemlerle örgütlüyor kitleleri.Gecekondular bile onların egemenliğine geçti' cümlelerini duyduk bir aralar. Hem de sık sık.

Napolyon da Para demedi mi?

Bir de Allahın Belası geçim derdi olmasa.
-Bizim cezaevinden üç arkadaşla, çıkınca işsiz güçsüzüz tabi, eski eş-dost filan da kalmamış, öyle küçük bir şirket kurmuştuk, iyi olmuş vallahi, bayağı büyüdük şimdilerde, inşaat işi...TOKİ'den filan iyi ihaleler alıyoruz. Krizden filan e biz de etkilendik ama idare ediyoruz işte.Ama bak eski ideallerimize bağlıyız hala. Bizim bir arkadaş CHP İlçe yönetim kurulu üyesi. Ben de burada ÖDP kurucusuydum. Kampanya filan olunca veriyoruz tabi eski arkadaşlara...

Kendi geçmişlerinden pişman değil çoğu. Ama 'Eskisi kadar radikal değiliz tabi. E yaş da ilerledi. Hanım çoluk çocuk da olunca duruluyor insan biraz. Bir de hayatın gerçekleri...Mesela bu PKK terörü benim asla kabul edemeyeceğim bir şey...Hrant'ın öldürülmesine üzüldüm tabi ama Ermeni meselesi de karışık bir mesele ha!

Biraz yakından tanıyınca, özel hayatlarını bilince, bu önemli değişimin izlerine de rastlamak mümkün. Mesela eskiden Ümraniye'de otururlardı şimdilerde Ulus'a taşındılar. Eskiden Mavi Kartları vardı. Şimdi Renault Megane iyidir diyorlar. Hanım israr ediyor. Land Rover istiyor. Pahalı ama alacağız herhalde sonunda...

Bu kadar değişim olunca, lise ve mahalle arkadaşı, aynı zamanda mücadele yoldaşı Fatma'dan da 80'lerin sonunda ayrılmak zorunda kaldı. Yeni hanım öyle siyasetle filan pek ilgilenmez. Ama genç ve güzel. İyi bir kız canım. Yok, o zamandan beri Fatma'yı görmüyorum.

Liboşla Fetoş

Fetoş filan diyorlar ama ben adamın bir-iki kitabını okudum. Arada bir televizyonda da izliyorum.İyi bir hatip. Öyle sofu filan değil. Hatta modern bile... Ayrıca bu eğitim konusunda yaptıkları öyle yabana atılacak şeyler değil. Bizim Mehmet var ya, şimdi gazeteci hani, o Amerika'ya gitmiş, daha doğrusu davet etmişler, gidip bizzat Hoca Efendi ile görüşmüş. Peygamber gibi adam, dedi. Sonra Afrika'daki okullarına da gitmiş. Bizim devlet okullarından kat be kat iyiymiş... Abi bilirsin benim dini yanım pek öyle güçlü değildir. Arada sırada Cuma'ya giderim. Ramazan'da da oruç tutmasak da iftarlara davet ediyorlar, gidiyoruz işte. Bizim belediyenin İftar Çadırını da iki kez bizim şirket kurdu. AKPli efendi, dürüst çocuklar. Bir sorunumuz yok vallahi. Hatta bir-iki ihalede de yardımcı oldular bize. E bizde gördük tabi onları. Geçmişimizi pek bilmez onlar. Biz de oturup malul gazi anılarımızı anlatmıyoruz tabi onlara.

Grev olmasa bak sen sendikacılığıma!

Bak ben sana işin aslını söyleyeyim mi? Abi, zaman sana uymuyorsa, sen zamana uyacaksın.
Bizim eski arkadaşlarla konuşurken tabi ki hala solcuyum diyorum çünkü liberal solcuyum ben aslında. Bu İslami kesim liberallikten filan pek anlamadığı için, işte orduya vuryorsun, CHP'ye vuruyorsun hoşlarına gidiyor tabi. Onlarla da öyle anlaşıyoruz. Fena mı yani...Arada bir sorun çıkmıyor mu? Çıkıyor tabi. Mesela geçen yıl bizim Konya'daki fabrikada, 2-3 bin kişi çalışıyor, grev filan gibi bir durum olmuş, bizim eski sendikacı arkadaşlarla 1-2 günde hallettik meseleyi. Üç-beş kuruşa bakıyor her şey. Üç-beş kuruş dediğim de bir Mercedes işte...

Bizim oğlan dershaneye yazıldı. Biz istemedik ama hem işyerine hem de eve onların gazetesi gelmeye başladı. İlk başta yadırgadım. Sonra alıştık. Üç ay para filan istemediler. Sonra indirimli tarifeden abone yapacaklarını söylediler. Ama kimse de gelip para filan almadı. Bizim eski arkadaşlardan bir kaçı da orada köşe yazarı. İyi oluyor bu tür buluşmalar.

Sonumuz meçhul mu?

Onlar, yeni liberaller ya da eski solcular, belki da hafif müslümanlar bir ihtimal yeni zenginler bugün artık elit olma yolundalar. İstiyorlar. Ama pek de olamıyorlar.

Yahu bu bizim AKPli çocuklar hala köylü. Belki tam köylü değil ama kasabalı işte. Oturmasını kalkmasını hala öğrenemediler. Adam bakan olmuş, kadın eli sıkmıyor. Özel jetiyle Hacca gidiyor. Karısı tesettürlü, metresi yarı çıplak. Paraya para demiyor ama yemesini de bilmiyor. Bir de Avrupa Birliği, Avrupa Birliği diye tutturmuş.

ANAP da böyleydi hatırlıyor musun? Özal öldü. İş bitti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla