Ana içeriğe atla

GAZETECİ KİMLİĞİNİ GİZLEYEBİLİR Mİ?


Ayşe Arman tesettüre girip İslamcı mahalleye girmiş. Kimi ne için aldatıyor? Gerek var mı? Kimlik ya da kamera hangi koşullarda gizlenebilir?



Yaz sıcağında manşete çıkarılan bir haber dikkat çekici:‘Ayşe Arman tesettüre girdi, öteki mahalleye girdi’. Kimin cin fikridir bilmem ama, Hürriyet, mahalle baskısını göstermek için böyle bir yöntem benimsediğini yazıyor.

Bir köşe yazarı, bir röportajcı olarak ünlenen/ünlendirilen Arman’ın yazdıklarında çoğunlukla bizzat kendisi ana konu ve kahraman olarak ön plana çıkıyor. Bu starlaştırma harekatını şimdilik bir kenara bırakıyorum ama İslamcı mahallede olup biteni anlamak ve anlatmak için bir kadın gazetecinin örtünmesini teknik olarak/mesleki olarak/ahlaki olarak irdeleyelim:

Gazeteci ilke olarak kimliğini gizlemez. Kamuyu bilgilendirmek için yapılan önemli bir faaliyet olan muhabirlik yani habercilik açık/dürüst/şeffaf bir faaliyet olmalıdır. Gazeteci kendi mesleki kimliğini neden gizlemek ihtiyacını duyar? Ya da gazeteci, adeta bir bukalemun gibi haber/bilgi aramaya gittiği ortamın kimliğine neden bürünür?

Gazeteci/muhabir, haber kaynağı ile ilişkide dürüst olmalıdır. Haber kaynağı olan herhangi bir kişi, Arman örneğinde, karşısında başı kapalı bir kadın gördüğünde, onun gazeteci olduğunu bilmediğinde, bir ihtimal daha rahat, daha açık ve daha içten konuşacaktır. Çünkü bu kişi, bir gazeteci ile değil, hemcinsi, dindaşı, bir ihtimal de sevimli/iyi niyetli bir kadınla konuştuğunu sanmaktadır. İşin en vahim yanı da bu kadın, Arman’a söylediklerinin bir süre sonra Türkiye’nin en büyük gazetesinde yayınlanacağını bilmemektedir. Bu yöntem tamamen habere konu olan kişiyi, haber kaynağını aldatmaktır. Arman, İslamcı mahalleden herhangi bir kadınla, gazeteci olarak randevu alıp konuşsa, söz konusu kadın büyük bir ihtimalle farklı konuşacak ve farklı davranacak. Ne var ki aynı kadın, bir yakını olarak adettiği kadına (Arman’a) söylediklerini üç gün sonra gazetede okuyunca aldatılmış hissine kapılacak ayrıca da gerçekten aldatılmış olacaktır.

Hürriyet’in ya da Arman’ın gerçekten doğru dürüst habercilik yapmaya niyeti olduğunu gösteren herhangi bir emare yok. Bir ay önce soyunan kadın muhabir (!) bu kez örtünmüş İslamcı mahallede ‘araştırmacı gazetecilik’ yapıyor. Sevsinler…Star sistemi konuyu değil kişiyi ön plana çıkarıyor.

Gazetecinin kimliğini gizlemesi yada gizli kamera kullanımı konusunda başta BBC olmak üzere çeşitli medya kuruluşlarının ve meslek kuruluşlarının deontolojik ilkeleri var. Bu ilkenin iki ayağı var: Birincisi, eğer gazeteci kimliğinizle yapamayacağınız bir habercilik faaliyeti ise, kimliğinizi gizlemeniz caiz olabilir. İkinci koşul ise, kamu çıkarının varlığı. Kimliğinizi/kameranızı gizleyerek yaptığınız haberciliğin somut/acil bir kamu çıkarı sağlaması gerekir. Kamu güvenliğinin yakın tehdit altında olduğu durumlarda kimlik ya da kamera gizlemek hoş görülebilir. Keza kaçak suçlu ya da zanlılarla yapılan röportajlarda da bu yöntemlere müsamaha ediliyor.

Kimlik gizleme haberciliğinin en çok hatırlanan örneği Almanya’da Gunter Wallraff’ın Türk işçilerin çalışma koşullarını sergilemek için yaptığı iştir. Bu gazetecilik çalışması ‘En Alttakiler’ başlığıyla Türkçe olarak da yayınlanmıştı. Wallraff kendisini bir işsiz bir Türk olarak tanıtıp Türklerin çalıştığı işyerlerindeki patron baskısı ve olumsuz hatta trajik koşulları belgelemişti. Wallraff’ın bu çalışmayı bir Alman gazeteci kimliği altında yapması nerede ise tamamen imkansızdı. Ayrıca bu dizi, kamu çıkarına da hizmet ediyordu.

Arman’ın yapmaya çalıştığı, iki açıdan da gazeteci kimliğini gizlemeye ihtiyaç duymayan bir iş. Yani Arman, tesettüre girmeden, normal bir giysi ile İslami mahallede dolaşsa yine işini yapabilecek, İslamcı kadınlarla rahat rahat konuşabilecek durumda. Üstelik de o kadınları aldatmadan, pusuya/tuzağa düşürmeden. İslami mahalle baskısını teşhir etmek adına olsa bile bu çalışmada gizliliği gerektirecek bir kamu çıkarı yok. Dolayısıyla Hürriyet’in tesettürlü Ayşe’si bir star operasyonu ve sansasyon kokulu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Apo 1999/Öcalan 2025

* Soleimani ve Şocai, Öcalan’ın ‘’Demokratik Konfederalizm’’ ve ‘’Türkiyelileşme’’ tezlerini, PKK liderinin 1999 öncesi ve sonrası açıklama, demeç ve kitaplarına dayanarak eleştiriyor. Sonuçta sahneye çok farklı bir Öcalan portresi çıkıyor. Ragıp Duran İran Kürdistan’ı yani Rojhilatlı iki akademisyen Kamal Soleimani ve Behruz Şocai ’nin ‘’Kürtlerin Devletsizlik Paradoksu - Öcalan’ın Konfederalizm ve Türkiyelileşme Stratejileri’’ başlıklı 247 sayfalık ve 2025 tarihli kitabı Palgrave Macmillan(Springer) tarafından yayınlandı. Kitabın Türkçe çevirisi de DOZ yayınlarınca Temmuz 2025’de Türkiyeli okura sunuldu. Bu akademik çalışmanın özü, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Misak-ı Milli, Ulus-Devlet, Türk-Kürt ilişkileri, KCK, sosyo-politik bir araç olan Kürtçe konularında İmralı öncesi ve İmralı sonrası yayınladığı kitap, demeç ve açıklamalarının kıyaslanması. İki akademisyen, Öcalan’ın bu temel konularda son 26 yılda büyük değişimler gerçekleştirdiğini ayrıntılı alıntılarla kanı...

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Volkan Vural’ın Anıları: Tozpembe Gözlüklü Olağan Bir Büyükelçi

* Büyükelçi Volkan Vural anılarında, çocukluk, ilk gençlik, tahsil hayatı ile Seul, Moskova, Tahran, New York, AB Genel Sekreterliği görevlerinde bulunduğu yılları yazmış. Diğer meslektaşları gibi üstün başarılarını, diplomatik zaferlerini anlatıyor. Neyse ki iki perçem itiraz ve eleştiri de var yazdıklarında. Ragıp DURAN Volkan Vural’ın Doğan Kitap’tan çıkan, 2. baskısı 2025 Temmuz ayından yapılmış 429 sayfalık ‘’Olağanüstü ve Tam Yetkili Bir Büyükelçinin Belleğinde Kalanlar’’ başlıklı kitabını okudum. Aslında kitabın henüz ortalarına gelmeden içimden bir ses ‘’Sen bu kitabı okumuştun!’’ dedi. Yoo emindim, ilk defa okuyordum. Biraz yoklayınca belleğimi anladım: Son dönemde okuduğum sefirlerin anı kitapları, birçok bölümde, aynı tornadan çıkmışçasına birbirine çok benziyor. Hepsi çok çalışkan, çok idealist, usta diplomatların yanında yetişiyorlar, atandıkları yabancı başkentlerde hemen onur ve gururla   ‘’Yüce Devletimizi’’   temsil ederken fevkalade önemli işlere imza ...