Ana içeriğe atla

ERGENEKON:12. DALGANIN YARATTIĞI DÖNÜŞÜMLER

Gerçek Hayat dergisinin sorularına yanıtlar:

Ergenekon hadisesinin 12. dalgasında hem somut ‘hukuki’ uygulamalarda hem de bu uygulamaların medyaya yansımalarında sorunlar var:

Savcılık makamı, adeta kanıt yaratmak/üretmek konusunda sıkıntı çektiğini itiraf edercesine kanıttan suça gitmek yerine sanal zanlılar oluşturmak ve onlarda kanıt aramak/yaratmak yöntemini sürdürüyor. Bu sanal zanlıların arasına Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Prof. Türkan Saylan gibi kamuoyunun önemli kesimlerinde itibar sahibi kurum ve kişiler de eklenince, Ergenekon soruşturmasını şimdiye kadar desteklemiş olan bazı yazar ve gazeteciler bile eleştirel konuma geçmek zorunda kaldı. En az iki AKP’li Bakan da (E.Günay ve H.Çelik) uygulamaları açık bir dille kınadı. ÇYDD ve Prof. Saylan ile PKK arasında ilişkiler kurulmaya çalışılması, ÇYDD’nin eğitim alanındaki etkinliklerin bu gözaltı kampanyası ile sekteye uğraması, Ergenekon dava ve soruşturmasının hukuk kulvarından çıktığı izlenimini güçlendirdi. Ergenekon ilk başlarda darbecilikle özdeşleşirken, 12. dalgada Ergenekon artık AKP karşıtlığına dönüşmeye başladı. Savcılık makamının sapla samanı karıştıran, hukukla siyaseti birleştiren bu uygulamaları ‘boomerang etkisi’ yaratarak artık neredeyse darbeciliği meşru hale getiren bir aşamaya geldi. Rektörlerin tutuklanmasını kınayan binlerce kişi Ankara’daki gösterilerde ‘Hepimizi Ergenekoncuyuz’ diye slogan atıyorsa, bunu düşünmek lazım.

Oysa ki, Ergenekon süreci, ilk başta açıklanan amacına uygun olarak birinci dalgada Marmaris tarafına uğrasa idi, tüm zanlıları sabaha karşı ev basarak değil daha uygar yöntemlerle sorgulasa, aslında tutuklaması gereken bazı dört yıldızlıları bir gün gözaltında tutabildikten hemen sonra salmak zorunda kalmasaydı, ideolojik olarak pek matah bir akım olmasa da Kemalizmle, hukuki olarak bir suç olan darbeciliği tefrik edebilseydi bugün yaşadıklarımızı yaşamamak mümkündü.

Ama Türk devlet geleneğinde/refleksinde en küçük fırsatı kullanarak muhalefeti ezmeye çalışmak kayıtlara çoktan geçmiştir. 1925’de Şeyh Said ayaklanmasını fırsat bilen dönemin iktidarı Ahmet Emin Yalman gibi muhalif gazetecileri, daha sonra da İzmir Suikastını bahane edip Cavid Bey gibi eski İttihatçıları ya kodese ya da darağacına göndermesini bilmiştir.

Ergenekon yanlısı ve karşıtı olmak üzere kesin çizgilerle ikiye ayrılmış olan Türk egemen medyası, 12. dalgada Savcılık makamının ve siyasi iktidarın yaklaşım ve uygulamalarını ortak bir platformda kınamaya başladı. Henüz sanık kimliğini bile almamış akademisyenleri, gözaltına alındıktan sonra ‘Postallı hocalar’ diye niteleyen Taraf gazetesi bile Prof. Saylan’ı destekledi.

Prof. Türkan Saylan, 12. dalgada mağdur duruma düştüğünde gerek cüzzama karşı yürüttüğü tıbbi mücadelesi gerekse ÇYDD bünyesinde eğitime katkısı ile gündeme gelirken az sayıda da olsa bazı medya organları Prof. Saylan’ın yaşını ve sağlık durumunu önplana çıkardı. Prof. Saylan’ın tüm sağlık engellerine rağmen çalışmalarına devam etmesi, basın açıklamaları yapması ÇYDD kurucusu ve Başkanının kararlılığını sergilerken kamuoyunda ‘Dirençli, davasına inanmış, sağlam bir hoca’ görünümünü kuvvetlendirdi. Ekranlarda, savcılığın gözaltına aldığı kişilerin sağlık sorunlarıyla boğuşurken görünmesi, kimi izleyicilere ‘Hasta insanlara bu ne eziyet!’ dedirtebilir.

Türkiye’de galiba 20. yüzyılın başından bu yana iki ana siyasal/ideolojik/toplumsal/kültürel akım arasında devam eden mücadelenin en garip yanlarından biri, her iki kesimin birbirine karşı ciddi siyasal-ideolojik mücadele yöntemleri benimseyeceğine, genel olarak belden aşağı, hileli vuruşlar, tuzak ve komplolarla dolu metodlarla savaştığını hala görmekteyiz. Hukuk olmayan bir mekanda siyaset de pek tadsız...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Apo 1999/Öcalan 2025

* Soleimani ve Şocai, Öcalan’ın ‘’Demokratik Konfederalizm’’ ve ‘’Türkiyelileşme’’ tezlerini, PKK liderinin 1999 öncesi ve sonrası açıklama, demeç ve kitaplarına dayanarak eleştiriyor. Sonuçta sahneye çok farklı bir Öcalan portresi çıkıyor. Ragıp Duran İran Kürdistan’ı yani Rojhilatlı iki akademisyen Kamal Soleimani ve Behruz Şocai ’nin ‘’Kürtlerin Devletsizlik Paradoksu - Öcalan’ın Konfederalizm ve Türkiyelileşme Stratejileri’’ başlıklı 247 sayfalık ve 2025 tarihli kitabı Palgrave Macmillan(Springer) tarafından yayınlandı. Kitabın Türkçe çevirisi de DOZ yayınlarınca Temmuz 2025’de Türkiyeli okura sunuldu. Bu akademik çalışmanın özü, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Misak-ı Milli, Ulus-Devlet, Türk-Kürt ilişkileri, KCK, sosyo-politik bir araç olan Kürtçe konularında İmralı öncesi ve İmralı sonrası yayınladığı kitap, demeç ve açıklamalarının kıyaslanması. İki akademisyen, Öcalan’ın bu temel konularda son 26 yılda büyük değişimler gerçekleştirdiğini ayrıntılı alıntılarla kanı...

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...