Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ş A H A N E B İ R Ç İ F T E T A N I K L I K

  ‘Herkesin umudunun kesildiği noktada bu isyan ortaya çıktı’ ‘Bir anda olacak bir şeydi bu, öyle oldu, çok da güzel oldu’ ‘Fantastik bir filmin içindeydik adeta’ ‘İçinde bir sürü iyi insanın olduğu farklı bir evrende geçen bir film’ Gezi Direnişi henüz birinci yılını doldururken, konuya ilişkin onlarca kitap yayınlandı; hadise siyasilerin dilinde hâlâ mevcut; Gezi hakkında akademik çalışmalar sürüyor; Gezi sırasında Türkiye’nin dört bir yanındaki gösterilerde gözaltına alınanların davaları devam ediyor.  ‘Benzersiz bir şey’ ‘Direnişin yakından tanığı ve parçası olduğum iki hafta birçok nedenle yaşamımın en güzel günleri arasındaydı’ ‘İsyanı an an yaşarken çalışmak, kendimi verimli ve mutlu hissetmemi sağladı’ ‘Her şeye rağmen beraberlik ve dayanışma’ Gezi, 10-15 gün boyunca Park’ta yaşanan olaylardan ibaret değil. Mesele, her sefer tekrar edildiği üzere, 3-5 ağaç meselesi de değil: İtalya’da evsizler işgal ettiği konuta ‘Taksim’ adını ver...

ÇÖKÜŞ ALAMETLERİ VE SINIF NEVROZU

     Soma katliamı, Başbakan’ın siyasi-ideolojik alanda faşizan-dinci özüne dönüşünde önemli bir merhale. Sona doğru öze dönülür, sınıfsal nevroz da buna katkıda bulunur. Hayırlısı…   Recep Tayyip Erdoğan, Soma katliamı ile gerek siyasi-ideolojik davranışları gerekse halet-i ruhiyesi itibariyle artık özgül formatına dönmüş durumda. Bir nevi, Necip Fazıl Kısakürek geçmişinin yeniden canlanması yani… Anayasa Mahkemesi ve Danıştay toplantılarında birincilik kemeri elinden ve belinden kayan boksör, Anayasa Mahkemesi salonunun aynı zamanda Yüce Divan salonu olduğunu hatırlayınca iyice bunalıma girdi. ‘Malum şahıs’  aslında korkuyor, çok korkuyor. Bu korkusunu yenmek için de giderek saldırganlaşıyor. Köşeye sıkışmış kedi manzaraları. Üstelik hiç de Tom ve Jerry karesi değil. Çünkü sevimsiz.  Dr. Murat Paker’in alanına girdiğimin farkındayım. Bağışlasın… İktidarda olmayan, iktidarı sadece mücadele edilecek bir mekan/makam olarak görenler, yani hayatta kayb...

17 ARALIK SONRASI MEDYA ETİĞİ VE HUKUK

Devletler, 11 Eylül saldırılarından bu yana 'ulusal güvenlik' gerekçesiyle kamuoyunu ilgilendiren birçok bilginin yayılımını suç olarak nitelendirecek adımlar atarken, medyanın rolü her zamanki gibi gerçeği göstermek olmalıdır. Eskiden sansür ve yasaklar kolaydı. Artık ‘mahremiyet’ ya da ‘ulusal güvenlik’ gerekçeleri geçersiz. Ama hukuk olmayınca hırsızlar ‘hayırsever’, soyguncular ‘saf adam’ olabiliyor. Yalnız ve içine kapanan bir ülkede…Medya da bunu pek yazamıyor. 17 Aralık’tan bu yana süregelen tartışmalarda, medyada, Meclis’de hatta mahkeme kayıtlarında en sık geçen sözcük ve kavramları saymak gerekirse, ‘kamu yararı’, ‘özel hayatın mahremiyeti’ ve özellikle de son Suriye/Süleyman Şah Türbesiyle ilgili kayıtlar bağlamında ‘ulusal güvenlik’. 1999-2000 eğitim yılında Harvard Üniversitesinde, New York Times’ın üç kez Pulitzer ödülü kazanmış ünlü neo-liberal dış politika köşe yazarı Thomas Friedman’ın konuk konuşmacı olarak geldiği bir derste, çok ateşli bir küreselleş...

Muhalefet bağımsızlığın iksiridir

Bir gazete, radyo ya da televizyon bağımsız olmazsa, okura/yurttaşa dünyada/memlekette olup biteni, doğru, çok yanlı, inanılır, güvenilir, dengeli ve hızlı bir şekilde veremez. Son yirmi-otuz yıl içinde dünyada ve Türkiye’de medya organları bağımsız olabilmek için çeşitli girişimlerde bulundular, bulunuyorlar. Bazı örnekler ve çözüm için bir öneri…  İyi akşamlar, Ana özne, tayin edici aktör, temel nitelik ya da esas kahraman olmayınca, bir konu hakkında konuşmak oldukça güç… Bağımsızlık olmayınca, yani medya bağımsız olmayınca, medya hakkında konuşmak gerçekten zor. Üstelik medyanın işlevini, görevini yerine getirebilmesi için, bağımsızlık, olmazsa olmaz bir koşul. Medya bağımsız değilse, ona medya dememiz bile pek mümkün değil. Bir gazete düşünün, bağımsız değil, ona kelimenin gerçek anlamıyla gazete diyemeyiz. Olsa olsa propaganda bülteni olur , désinformation  ya da  misinformation  organı olur. Dolayısıyla şimdi yumurtasız omlet yapmaya çalışacağız… Malf...

Metin Göktepe gazeteciydi, bunlar değil!

“Kötülük Toplumu”nda iyi medya da olmaz, düzgün gazeteci de. Mesleğimiz, gerçeğe ulaşma mesleği. Ama onlar, iktidarın kekeme sözcülüğüne çoktan soyunmuşlar. Hukuk olmayınca memlekette, ilke ve onur da olmaz meslekte. Onların Menderes’i, Özal’ı filan varmış. E bizim de bir muhalefet, direniş geleneğimiz vardır yani…   Merhaba, Gazete ile toplum arasındaki ilişkiyi en iyi tanımlayan tespiti galiba Fransız Le Monde gazetesinin kurucusu Hubert Beuve-Méry yapmıştır. Le Monde, 1946 yılında yayın hayatına başladı. Beuve-Méry, daha önce Prag’da ve Londra’da muhabirlik yapmış, Avrupa’yı az çok biliyor. Diyor ki:  “Her ülke lâyık olduğu gazeteyi çıkarır.” Gerçekten de öyle… Yani mesela, şimdi Le Monde gibi bir gazete, ancak kültüre, sanata, entelektüel yaşama önem ve değer veren Fransa gibi bir ülkede yayınlanabilir. Ya da CNN International, ancak ABD gibi bir süper devletin himayesinde yayın yapabilir. Der Spiegel dergisi de, Alman disiplini ve ciddiyetinin medyadaki yansıması...

Kesin ve net biçimde acemi propaganda!

  Onbir günlük gazete, sekiz televizyon kanalı, dokuz internet sitesi ve bir aylık dergiden oluşan toplam 29 yayın organının 28 Mart tarihinde yayınlanan “İğrenç ihaneti lanetliyoruz” başlıklı metni, gazetecilik açısından bir dizi vahim sorun içeriyor. Metni ayrıntılı bir şekilde incelediğimizde, toplam 170 sözcüklü metinde, gazetecilikle ilgili sadece bir tek satırın (dokuz sözcük) yer aldığını görüyoruz. O da metne galiba sonradan eklenmiş son satır:  “ Haberciler olarak sürecin yakın takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla bildiririz.”  Aslında bu cümle de malûmun ilamı. Çünkü gazetecilerin / habercilerin doğal görevi ve işlevi zaten tüm süreçlerin yakın takipçisi olmak. Bu cümle tüm metinde yama gibi duruyor. Metnin tümünün bir gazetecinin kaleminden çıkmadığı belli. İktidar partisinin ya da devletin üçüncü sınıf bir propagandacısının çiğ, sığ üslûbu sırıtıyor bu metinde. Son cümle ayıp olmasın diye bir gazeteci tarafından eklenmiş olabilir. Geriye...