Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Molde İzlenimleri YÜKSEK SESLE KONUŞMAYANLARIN MEMLEKETİ ·       Herhalde dünyanın en zengin, en müreffeh ve galiba en barışçı ülkesi Norveç.  Karlı dağlar, göller, fiyortlar, nehirler, hava müthiş berrak… 3 günde küçük Molde kentinde görüp duyduklarım Geçtiğimiz hafta sonunu (8-10 Kasım), Yaşar Kemal’in 2013 Bjornson Akademi ödülünü almak için gittiği Norveç’in Molde kentinde geçirdik.  Daha önce 2006 yılında Hrant Dink de bu ödüle layık görülmüştü. İlk iki gün hava 2 derece  olsa da güneşliydi. Oslo’dan uçakla bir saatte varılan Molde, deniz kenarında. 1903 Nobel Ödülü kazanmış olan edebiyatçı ve insan hakları aktivisti Bjornstjerne Bjornson bu yörede doğmuş, çocukluğu da Molde’ de geçmiş. Kaldığımız otele de yazarın adını vermişler. Emekli edebiyat öğretmenleri, yazar ve şairlerden oluşan ağırlama komitesi neredeyse her dakikası önceden hazırlanmış programı, içten, sıcak davranışlarıyla  çok iyi uyguladılar. Yaklaşık 30-40 kişilik grubumuzda, d

Yine Gezi, Hâlâ Gezi, Hep Gezi…

ÇOK BOYUTLU BİR FENOMEN ·         İktidar açısından hâlâ büyük bir tehlike. Çünkü anonim, çünkü canlı, çünkü hayalet gibi görünmüyor ama hava gibi her yere sızabiliyor. Eski siyasi kalıp ve anlayışlarla kavranamayacak kadar yeni, ama Ben Hur kadar eski. Gezi de Gezi… Bayram günü bizim Çanakkale’de bir KOBİ sahibi ile sohbet. Tatilde Midilli’ye gitmiş. Gezmiş, tozmuş eğlenmiş, çok memnun. -           Herkes çok rahat, gençler yaşlılar en şık elbiselerini giyip sahilde volta atıyor, lokantalar tıklım tıklım, bizdekinden çok daha ucuz, şarap ya da uzolu bir balık, üstelik meze olarak da şahane deniz ürünleri var, adam başı en fazla 10-15 Euro veriyorsun. Rakı fabrikalarını da gezdik. Oteller de temiz ve kaliteli… Arkadaşı en çok iki şey etkilemiş: -            Sakallı kapkara elbiseli bir rahibe rastladık lokantada. Kafayı çekiyordu bir grup arkadaşı ile. Acayip gülüp eğleniyorlardı. Bizde bir imam böyle doğal davransa hele bir de alkol alsa, Diyanet adamı aforoz eder herh

HEM CAHİL HEM MEGALO

*     Vatan gazetesinin eski köşe yazarı Mustafa Mutlu, skandal bir söyleşiyle gündeme geldi. Yazdığı kitap da en az söyleşi kadar sorunlu hatta felaket. Bu ve benzerleri AKP muhalifi filan değil, AKP belki de bu ‘muhalifler’ sayesinde hala iktidar! Mustafa Mutlu, kendi kitabında yayınladığı Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın yaptığı  derlemeye göre, 31 Mayıs- 12 Eylül 2013  tarihleri arasında ‘Gezi sürecinde kovulan ya da istifaya zorlanan’  86 gazeteciden biri.  Son dönemlerde ‘İşinden atılan gazeteciler kitabı’ neredeyse bir tür olarak kayıtlara geçiyor. Sıcağı sıcağına yazılan bu kitapların büyük bir çoğunluğunda, işsiz kalan kişinin halet-i ruhiyesine uygun olarak olağanüstü bir hayal kırıklığının yanı sıra müthiş bir narsizm görülüyor. Diğer örnekleri bir kenara koyup, bu durumu biraz açayım: Bildiğim kadarıyla tüm özgünlükleriyle sadece Türkiye’de var olan köşe yazarlığı kurumu, aslında bir iktidar makamı. Yazar, muhalif görünse bile ‘muhalefetin iktidarı’ konumunda. Bu k

'Yeni Türkiye gazetesi, eski bir sahne yıldızı gibi'

Gazeteci Ragıp Duran, giderek otoriterleşen AKP iktidarının, egemen medyayı tamamıyla ele geçirme sürecinde olduğunu söylüyor. Duran'a göre 'yenilenen' Türkiye gazetesinin amacı ise, 'ne olur ne olmaz' diye liberalleri rezervlemek Berkant Gültekin Gazeteci ve Medya Eleştirmeni Ragıp Duran'a medyada yaşanan son gelişmelere ve yenilenen Türkiye gazetesine dair sorular yönelttik. Hakiki gazetecilerin işinden atıldığını, yandaş kalemlere ise daha fazla alan açıldığını vurgulayan Duran; Türkiye gazetesinin eski 'koltuk değneklerini' bünyesine toplayarak, yandaş yayın konusunda iktidara destek sunduğunu ve sunacağını belirtiyor Son süreçte işinden atılan pek çok gazeteci oldu. Türkiye'de medya alanındaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yaklaşık olarak son bir-iki yıl içinde egemen medyada gazetecilik yapmaya çalışan meslektaşlarımızın birer birer işten atıldıklarına tanık olduk. Gezi öncesinde başlayan bu operasyonlarda siyasi ikti

P A K E T ?

Hürbakış.net sitesinin sorularına yanıtlar: Demokratikleşme paketini genel olarak nasıl buldunuz?   Paketin uzunca bir süredir reklamı yapılıyordu. Çok önemli ve tarihi olduğu söyleniyordu. Başbakan,  bir saatlik konuşmasının 45 dakikasında 27 Mayıs’ı ve muhalefeti eleştirdi. 15 dakikada da paketin içeriğini açıkladı. Paketin içi boş çıktı. Çünkü, PKK’nin gerillasını geri çekmeyi durdurduğu bir süreçte, Süreç’in tıkanmaması için bazı adımların hükümet tarafından atılması gerekiyordu. Olumlu bir girişim de olsa, ilkokullardaki andımızı kaldırmakla Çözüm Sürecindeki tıkanıklık giderilemez. Ben şahsen Erdoğan’dan zaten çok fazla bir şey beklemiyordum. Beklentilerim doğrulandı.   Pakette  yer alan “Özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesi” maddesi hakkında ne düşünüyorsunuz?   Bir saatlik basın açıklamasında bol bol şehitlerden terörizmden söz eden Başbakan, bir kez olsun ağzına Kürt ya da Kürtçe sözlerini bile almadı.  Vergi veren tüm yurttaşların bu de

TELEGRAFIN YENİDEN KEŞFİ VE OLİMPİYAT STADI

      Twitter dünyasına giriş yazısı da diyebiliriz… Mecra gereği derinlik yok, sürat var. Eski alışkanlıkları pat diye bırakamıyoruz. Bu nedenle kısa görüşler yerine, uzun yazıdan kısa alıntılar. Olimpiyat Stadındaki BJK-GS maçında ne olup bittiğini bize egemen ve geleneksel medya değil yine sosyal medya gösterdi. Bu yaz Ayvalık’a uğradığımızda,  Yörük Mehmet’in lokantasında Yücel’le (Express’den Yücel Göktürk) bir öğlen rakısında, derginin İnternet’deki konumunu konuşuyorduk. Gezi özel sayısının, 3 özel baskı yapmasına karşın  site ve bloglarda yeterince yer almadığını söylediğimde, Yücel, önce ‘Sen Twitter’ı izlemiyorsun galiba?’ dedi, olumlu yanıt verince, ‘Abi, telegraf yeniden keşfedilmiştir, senin de derhal Twitt dünyasına girmen lazım’ dedi. Aslında Esra da (Bilgi Ü’den Doç.Dr. Esra Arsan) bu konuda uzunca zamandır  beni teşvik ediyordu. Twitter konusunda teorik bilgi sahibi olmama rağmen biraz tembellik, biraz çekingenlik nedeniyle, kendim uzak durup, bu alandaki geli

DÜNYA KAYBETMİŞ!

Zor iştir iktidarı savunmak. Hele bu iktidarı… 2020 Olimpiyat Oyunları’nı İstanbul kaybetti ya, iktidar yanlısı kalemler çıldırdı. Oysa ki Gezi ve Suriye’den sonra neredeyse tüm dünya ile arasını açan Erdoğan’a hiç kimse prim vermezdi, vermedi de nitekim. Son tur oylamada Tokyo ile İstanbul arasında müthiş bir fark var. Oysa ki milyonlarca dolar para harcandı, kulisler yapıldı, zarflar filan dolaştı, ama yine de olmadı. Bizim basın pek yazmadı, yazamadı, ama global medya Istanbul’un neden kaybettiğini çok açık ve seçik bir şekilde yazdı: Suriye’ye yönelik savaşçı söylem, siyasî istikrarsızlık riski, hazirandaki barışçı toplumsal hareketlerin şiddetle bastırılması diye kalem kalem saydı. Aslında Egemen Bağış çok önceden tedbirini almıştı: “Kaybedersek Gezi yüzünden kaybederiz…” Aynı Bağış, daha sonra Güneş gazetesine manşet olacak cevheri de yumurtladı: “Dünya kaybetti!” Fare sıradağlara küsmüş. Sıradağlar yasta… Vahim, çok vahim ve patolojik bir durumla karşı karşıyayız: Kendin