Ana içeriğe atla

Kanlı tarihle yüzleşebilmek için küçük kımıldanmalar (*)


 * Türkiye'nin yakın geçmişine ilişkin yeni akademik çalışmalar, 1915 Ermeni Soykırımı ve hatta Cumhuriyet'in kurucu babası hakkında az da olsa bir eleştiri başlangıcını müjdeliyor.  

 Ragıp Duran

 Türkiye'ye giden Yunanistanlı arkadaşlarım ve meslektaşlarım dönüşte bana hep aynı soruyu sordu: ‘’Türkiye'de neden her yerde bu kadar çok Mustafa Kemal Atatürk heykeli ve posteri var?’’

Tek bir cümleyle cevap vermek zor, çünkü konu çok boyutlu tarihsel bir sorun, aynı zamanda Türk ulus-devletinin kuruluşuyla ilgili siyasi, kültürel ve ideolojik bir mesele.

Bununla birlikte, yakın zamanda yayınlanan dört çalışma, 1908'den günümüze kadar süren Kemalist ulus-devletin inşa sürecinin çeşitli yönlerini ayrıntılı olarak açıklıyor. 













2012 yılında Cumhurbaşkanlığı Sanat ve Kültür Büyük Ödülü'ne layık görülen Prof. Şükrü Hanioğlu'nun başyapıtı "Atatürk: Entelektüel Biyografi" (İngilizce, Princeton University Press 2011, Türkçesi Bağlam, 2023) öncü bir çalışma. Hanioğlu, akademik çevrelerde Kemalizm'in veya mevcut Türk rejiminin büyük bir muhalifi olarak tanınmıyor. Tarih yazımıyla ilgili teknik nedenlerden dolayı Hanioğlu, Soykırım terimini kullanmıyor. Ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti (1908-1918) konusunda uzman olan tarihçi, resmi belgelere dayanarak, modern Türkiye'nin kurucusunun jakoben, paternalist ve hatta otoriter esin kaynaklarını ve kökenlerini ayrıntılı olarak tahlil ediyor. Yazımı, söylemi ve üslubu yine de çok temkinli, çekingen ve ılımlı olsa da.











Talat Paşa'nın akademik biyografisinin (Talat Paşa: Modern Türkiye'nin Kurucu Babası ve Soykırımın Mimarı, Princeton University Press, 2018, Türkçesi İletişim, 2021) yazarı olan İsviçreli tarihçi Hans-Lukas Kieser ise "When Democracy Died-The Midlle East’s Lasting Peace of Lausanne" (İngilizce, Cambridge University Press, 2023, Türkçe çevirisi FOL, 2023) kitabını yayımladı. Yazar, bu eserinde, sadece Lozan Konferansının tutanaklarını ve çeşitli belgeleri titizlikle incelemekle yetinmiyor, aynı zamanda Andlaşmanın içeriğini de ayrıntılı olarak analiz ediyor. Kieser, Londra ve Paris'in kendi çıkarlarını korumak için 1915 Soykırımına göz yumduğuna ve Kemalistleri, 1923'ten günümüze kadar gayrimüslim ve Türk olmayan tebaasının temel haklarını ihlal ederek Anadolu'yu Hristiyanlıktan/Hristiyanlardan arındırmaya devam etmeye teşvik ettiğini belirtiyor.  Türk resmi teziyle neredeyse tamamen çelişen bir yorum öneriyor.












Antep'te 1915 Soykırımının seyrini ve özellikle yerel aktörleri (İngilizce, The Armenians of Aintab - The Economics of Genocide in an Ottoman Province, Harvard University Press 2021, Türkçesi ''Antep 1915, Soykırım ve Failleri, 2018, İletişim) incelemiş genç bir akademisyen olan Ümit Kurt, ''Kanun ve Nizam Dairesinde - Soykırım Teknokratı Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun İzinde Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Devlet Mekanizması’’(Aras, 2023) başlıklı son kitabında, hem Sultan'a hem de Atatürk'e hizmet etmiş bir devlet memurunun kariyerini incelerken, ‘’Desk Killers’’  tabir edilen "Masa Başı Katilleri"nin rolünü teşhir ediyor. 1915'de İstanbul'da siyasi polis şefi olan Mimaroğlu, 1940'da yine İstanbul'da Kemalist Parti'nin il başkanı!

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Special issue: RESET DOC 

 Illiberal polity as the retribution of post-imperial nation-building: The case of Turkey Cengiz Aktar 

University of Athens, Greece Abstract 

 Philosophy and Social Criticism 2023, Vol. 0(0) 1–9 © The Author(s) 2023 

 Article reuse guidelines: sagepub.com/journals-permissions DOI: 10.1177/01914537231222879 journals.sagepub.com/

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Son olarak, Atina Üniversitesinden Prof. Dr. Cengiz Aktar'ın "İmparatorluk Sonrası Dönemde Ulus İnşasının Cezası Olarak Anti-Liberal Siyaset: Türkiye Örneği (Philosophy and Social Criticism dergisi, 2023) başlıklı makalesi, Osmanlı ve Cumhuriyet rejimlerinin adaletsizliğini ve cezasızlığını kınıyor.  1915 Soykırımının yanı sıra 1923'ten günümüze Kemalizm'in Rumlara, Yahudilere ve Kürtlere yönelik baskıcı politikalarını da analiz ediyor.

Dört yazara göre (farklı nüanslar ve gerekçelerle) bugünün Türkiye Cumhuriyeti doğuştan malforme bir bebek konumunda. Bu bağlamda, Soykırım Araştırmaları alanının önde gelen bir uzmanı olan Prof. Taner Akçam, "Yeni kurucu babalara ve yeni bir kurucu anlatıya ihtiyacımız olduğuna" inanıyor. Son kitabı "Apartheid'in 100 Yılı – 1918-1923 Yılları Türkiyesi, Bağımsızlık ve Apartheid Rejiminin İnşası" başlığını taşıyor ( Aras Yayınları, 2024).











Kemalist Türkiye ve bugünün Türkiye'si henüz kendi kanlı geçmişiyle yüzleşebilmiş değil. Medya ve eğitim sistemi tarafından desteklenen resmi söylem, 1923’den bu yana hükümetler tarafından gerçekleştirilen ve özellikle Ermenileri, Rumları, Yahudileri ve Kürtleri hedef alan kitlesel tüm şiddet eylemlerini inkâr etmekte ısrar ediyor. Atatürk, dokunulmaz bir tabu mertebesine yükseltildi ve Cumhuriyet rejiminin politikalarının eleştirilmesi de facto ve bazen de jure olarak yasaklandı.  Aslında tarihi gerçekler yurtdışında iyi biliniyor. Ancak, resmi ve milli yalan duvarı nedeniyle gizlenen ya da tahrif edilen bu gerçekler,  son dönemlerde özellikle yurtdışında çalışan Türk ve Kürt akademisyenlerin katkılarıyla, ayrıca Cumhuriyetin kuruluşunun yüzüncü yılı vesilesiyle artık yavaş yavaş ve kısmen deşifre edilmeye başlanıyor. Halen bir Avrupa başkentinde sürgünde yaşayan, pek de iyimser olmayan bir akademisyen "Bu çöp ve enkaz yığınını kaldırmak için kazma ve kürek yetmez. Buldozerlere ihtiyacımız var!" diyor. 

(*) 2 Mart 2024 tarihinde TVXS.GR sitesinde Yunanca olarak yayınlanan yazının  (https://tvxs.gr/apopseis/arthra-gnomis/ragkip-ntoyran-toyrkia-ligi-anatarachi-gia-na-antimetopisei-kaneis-tin-aimatiri-istoria-toy/) Türkçe çevirisi.

(SON/RD)

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla