Ana içeriğe atla

Diplomat Hanımefendiyle ilginç bir dünya turu

Hariciyeden yetişip, üst düzey BM görevlisi olan nadir diplomatlardan Sumru Akıncı Noyan’ın anıları, konu ve mekan açısından zengin ve geniş.  Son derece politik-ideolojik bir meslek olan diplomatlık belki renkli ve zor bir uğraş ama fikri düzeyin de…

 

Ragıp Duran



A.Sumru Akıncı Noyan’ın ‘’Aklımda Kalanlar-Dışişlerinde ve BM’de geçen 44 yıl’’ başlıklı 263 sayfalık kitabını (Luna Yayınları, Mart 2023) yeni bitirdim.

Yazarın işlek bir kalemi var. Türkçesi düzgün. Zaman zaman resmi rapor kaleme alır gibi yazsa da kitabın geneli rahat okunuyor. Üstelik BM’de üst düzey yönetici olarak çalıştığı için, çoğumuzun bilmediği, Türkiye’den uzak ülkelere yaptığı iş gezilerini, denetim çalışmalarını,  izlenim ve değerlendirmelerini gayet güzel ve akıcı bir dille aktarıyor.

Her diplomat anısında rastladığım Atatürk övgüsünün yanı sıra uluslararası memur, bu kitapta da yaptığı işleri ve kendisini methetmeyi unutmamış.  Önemli şahsiyetlerle çekilen fotografları ve hakkında çıkan basın kupürleri de eksik değil. Standart uygulama…


Noyan, belli ki dürüst, çalışkan ve iyi niyetli bir insan. Kadın olmanın getirdiği dezavantajları çoğu zaman aklıyla, insanlık bilinciyle, görev aşkıyla yenmesini bilmiş.

‘’Aklımda Kalanlar’’, Ankara ve görev yaptığı yabancı başkentlerde çalışmış olan Türk diplomatlarının anılarından, gerek içerik gerekse biçim açısından kaçınılmaz olarak farklı bir kitap. Merkezde ya da dış misyonlarda görev yapan Türk diplomatları, esas olarak Ankara’nın ve resmi ideolojinin sultası altında oldukları için gerek çalışırken, gerekse emekli olduktan sonra  kaleme aldıkları anılarda, daha sınırlı, daha dar, daha ketum olmak zorundalar. Noyan ise, esas olarak BM değerlerinin savunucusu ve uygulayıcısı bir diplomat olarak Türk meslektaşlarından daha rahat, daha özgür.

Noyan bir çok bölümde aktardığı olayların yılını/tarihini yazmamış bu nedenle okur bazen durup yan kaynaklara başvurmak zorunda kalıyor.

Yazar, başta uyuşturucu madde kullanımı ve kaçakçılığını önleme olmak üzere, 12 yıllık BM görevinde, organize suçların önlenmesi, terörizme karşı mücadele, kadın-erkek eşitliği, STK’lar ve özel sektörle kuruluşlarıyla ilişkiler gibi onlarca konuyla çoğu zaman sorumlu yönetici olarak ilgilenmiş. Gerek teorik hazırlık çalışmalarında gerekse sahada uygulamada bulunmuş. Çok zengin bir çalışma ve tecrübe alanına sahip. Bu arada Afganistan’dan Lübnan’a, Azerbaycan’dan Myanmar’a, Baltık ülkelerinden Kenya’ya, Sicilya’dan Atina’ya dünyanın dört bir köşesinde toplantılara katılmış, teftiş heyetlerinde görev almış. Dolayısıyla dış ülkelere meraklı okurlar için ilginç notlar almış, gözlemlerde bulunmuş. Orta Asya’dan gelip Anadolu’da uzun bir ikamete mecbur kalıp, biraz da klostrofobiye tutulan Türkiye toplumunun çoğu mensubu için, Noyan, bir bakıma renkli bir dış dünya katalogu sunuyor anılarında.  

Ankara’da olsun, BM’de New York, Cenevre ya da Viyana ofislerinde olsun, bildiğim kadarıyla, diplomat adaylarına, yemek masasında çatalın bıçağın, su ve şarap bardaklarının nereye konulacağı öğretiliyor da, siyasi kültür konusunda programlar sunulmuyor, ders verilmiyor.


Noyan’ın aslında çok iyi anlattığı dünya dertleri ve BM’nin buna karşı çalışmaları, somuta baktığımızda pek fazla işe yaramıyor. Uyuşturucu, kaçakçılık, terörizm, açlık, kadın-erkek eşitliği gibi dünyevi belalar, Noyan’ın da görev yaptığı son 20-30 yıl içinde beklenmedik düzeyde arttı. BM’nin çabalarını görmezden gelmek doğru değil. Ama yazarın pas geçtiği tayin edici bir mesele var: BM, mücadele ettiği hiçbir konuda, sorunun köken ve nedenlerini araştırıp, radikal çözümler uygulayacağı yerde, yüzeysel ve geçici önlemleri tercih ediyor. Mevcut dert ve belaların kaynağını doğru tespit etmeden bu olumsuzluklarla savaşmak ve galip gelmek mümkün değil. Mevcut düzen, ki buna kapitalizm, emperyalizm ya da neo-liberalizm diyebiliriz, doğru dürüst tahlil edilmeden ne uyuşturucu meselesi, ne açlık, ne de terör biter. Noyan’ın kitabında bu derinlik maalesef namevcut. O zaman yazar, iyi niyetli ama saf hatta naif bir diplomat olarak sahneye çıkmış oluyor. Mesela Noyan’ın, BM’ye katkıları nedeniyle övdüğü iki şahsiyet dikkatimi çekti: Bill Gates ve Bill Clinton! Diplomasi çok siyasi bir mecra. BM de, mevcut dünya düzeninden çok farklı, çok ayrı bir aygıt değil. 

Yazar pek değinmiyor ama merak ettim, uyuşturucu, insan kaçakçılığı, terörizm gibi konularda uzman olan Noyan, bu alanlarda Erdoğan Türkiye’sini acaba nasıl değerlendiriyor. Bir çok uyuşturucu kaçakçısının ülkenin İç İşleri Bakanı ile fotograflarını, son Başbakan’ın oğlu’nun Latin Amerika gezisini herhalde en iyi Noyan değerlendirebilir ama…  

Beni, okur olarak, siyasi açıdan tatmin edebilecek Türk diplomatlarının henüz doğmadığının farkındayım. Sorun değil, beklerim. Eleştirel perspektif, kişisel ve toplumsal alanlarda temel değerimiz haline gelene kadar bekleyeceğiz. (SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...