· Hans-Lukas Kieser’in ‘’Talat Paşa’’
biyografisi, sadece Başvezirin siyasal yaşamını değil, bütün dönemini iç ve dış
politika boyutlarıyla irdeliyor: I. Dünya Savaşı, çökmeye yüz tutmuş
İmparatorluk, başkent Istanbul’daki iç çekişmeler, Balkanlar, Çanakkale Savaşı,
Kafkaslar, Rusya ve 1915...
İsviçreli
Osmanlı tarihçisi Prof.Hans-Lukas Kieser’in
İngilizce orijinal başlığı ‘’Modern Türkiye’nin Babası, Soykırımın
Mimarı: Talat Paşa’’olan kitabını yeni bitirdim. Princeton Üniversitesi
yayınlarından 2018 yazında çıkan kitap
532 sayfa. Kitabın Türkçe çevirisi İletişim’den çıktı. (https://iletisim.com.tr/kitap/talat-pasa/10006)
Talat Paşa hakkında
yazılmış ilk akademik biyografi olan eser, başkahramanını, İttihat Terakki, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e
geçiş, Birinci Dünya Savaşı dönemi bağlamında çok zengin kaynaklardan ele
alıyor.
Ben kitabı kaçınılmaz olarak gazeteci gözlükleriyle okuduğum için, olağanüstü bir araştırmacı gazetecilik çalışması olarak değerlendirdim. Kieser, Osmanlı, Alman, İngiliz, İsviçre, Avusturya-Macaristan ve Ermeni arşivlerinden topladığı belgelerin yanısıra Talat Paşa döneminde yaşamış yerli-yabancı çok sayıda siyasetçi, diplomat, iş insanı ve gazetecinin anılarından da yararlanmış. Bu arada 3 günlüğüne Istanbul’a gelen bir Kızılhaç görevlisinin mektubundan, 1915 sonrasında kısa süre için de olsa Suriye’deki Ermeni kamplarını ziyaret eden bir görevlinin notlarını bile çalışmasına dahil etmiş. Yazar, Talat Paşa’nın siyasete atıldığı günden Berlin’de öldürülmesine kadar geçen süreyi, neredeyse gün be gün izlemiş. Kiminle ne zaman, nerede, ne görüştü? Ne zaman hangi emir verdi? Dostları ve rakipleri, neredeyse bütün muhatapları Talat Paşa hakkında ne dedi, ne yazdı? Bütün bunlar belirli bir sistematik içinde sunulmuş.
Türkçe dahil en az 4 dilde belge ve kitaplar var kaynakçada. Kieser, Türkiye’deki tarihçiler evreninin yabancısı değil. ‘’Iskalanmış Barış’’ ve ‘’Türklüğe İhtida’’ başlıklı iki kitabı İletişim yayınlarında çıkmıştı. Bazıları Türkçe’ye çevrilmiş çok sayıda makalesi de var.
Kieser, ‘’Talat Paşa Komitelerinin’’ kurulduğu, Soykırım’ın
inkârı için yoğun resmi ve sivil çabaların halen sürdüğü bir dönemde, son
derece dengeli, bağımsız ve demokrat bir bakış açısıyla sadece Talat Paşa’yı
değil bütün o dönemi kahramanların, tanıkların ve gözlemcilerin anlatılarından
alıntılarla sergiliyor.
Kitabın bugün için büyük önem taşıyan tezi, Osmanlı’dan
Cumhuriyet’e radikal bir geçiş olmadığı, tam aksine İttihat Terakki ve Talat
Paşa aracılığıyla, devlette süreklilik de esastır, hala emperyal refleksli,
jakoben, tek partici ve demokrat olmayan devlet anlayışının süregeldiği.
Tarih kitabı olmasına rağmen, eser güncel bir siyaset belgesi olarak da okunabilir. Tarihleri ve isimleri değiştirdiğinizde Kieser’in sanki bugünü betimlediğini sanabilirsiniz. Talat Paşa’nın bugünkü torunu, Alparslan Türkeş-Mehmet Ağar-R.Tayyip Erdoğan’ın bir sentezi olarak sahneye çıkıyor. Dahası, Abdülhamid-Talat Paşa-Atatürk-Erdoğan da aynı zincirin birer halkları olarak görünüyor. Çünkü yazar, bu biyografide, resmi söylemin aksine bir Talat Paşa övgü ve propagandasına girişmediği gibi, Soykırımın mimarını dogmatik bir şekilde yerine dibine batıran bir yaklaşımı da benimsemiyor. Önce İttihat Terakki’nin beyni, sonra mebus, sonra İçişleri Bakanı ve nihayet Başvezir olan Talat Paşa’nın hangi dönem nasıl güç kazandığını, ne zaman iktidarının zayıfladığını somut olaylarla aktarırken, Talat Paşa’nın insani niteliklerini de yine hep somut olaylara dayanarak, yerli yabancı muhataplarıyla görüşmelerine, dost ve rakiplerinin hakkında vardığı yargılarla anlatıyor.
Osmanlı idaresine ve toplumuna içeriden bakmaya çalışan
yazar, Avrupa devletlerinin de, bilhassa Almanya’nın sorumluluklarını hatta
suçlarını da net bir şekilde sergiliyor.
Kieser, Talat Paşa gibi karizmatik, sıkı örgütçü, sosyal ilişkileri son derece gelişmiş ama karmaşık hatta istikrarsız ve olağanüstü oportünist bir karakterin tutumlarındaki, benimseyip uyguladığı siyasetlerdeki değişiklikleri de, dönemin koşullarına paralel bir şekilde gayet iyi açıklıyor.
Kitabın Türkçe çevirisi çıktığında, çok sayıda
milliyetçi, devletçi kalemin fevkalade sinirli bir saldırı kampanyası
başlatması anlaşılır bir tutum.
1915’in Türk ulus-devletinin asli kurucu unsurlarından biri olması nedeniyle,
Kieser’in kitabı, ulus-devlet kavramının, uygulamada Osmanlı’nın hıristiyan
nufusunun önemli bir kesiminin yok edilmesi anlamına geldiğini kanıtlıyor. 1908
özgürlük rüyasının berhava olması da cabası. Kieser’in kitabı, resmi
ideolojinin/resmi tezin sıkı bir tekzibi.
İttihat Terakki zihniyeti aslında bugün hala Türkiye
siyasetinde hem iktidarda hem de muhalefette geniş ve etkili bir şekilde
varlığını sürdürüyor.
Kieser’in çalışmasında, tüm tarihi olaylar ayrıntılı bir şekilde ve çok boyutlu olarak okura sunulduktan sonra, Anayasal ya da Parlamenter rejim, Hıristiyan nufusun can ve mal güvenliği, ilk Rousseau’nun betimlediği Toplumsal Anlaşma gibi olasılıkların neden hayat bulamadığı gerekçeleriyle anlatılıyor.
Bizde evde okulda, ‘’Çocuktum/Top oynadım acıktım’’ dizesiyle
sempatik gösterilmeye çalışılan Ziya Gökalp,
Kieser’e göre proto-faşist bir ideolog ve Talat’ın fikir babası. Almanya’da 1933’den sonra
yükselmeye başlayan Nazi dalgasının Türkçü/Talatçı ideolojiden esinlendiğini
saptıyor Kieser.
Gelecekte, hem Osmanlının son dönemi hem de Cumhuriyet’in
ilk yıllarıyla ciddi bir siyasi-toplumsal yüzleşme, hesaplaşma olacaksa,
Kieser’in kitabı, bu egzersiz için bize çok önemli ve değerli bilgiler ve
perspektif sunuyor.
Hamiş :
Yasemin Çongar’ın Istanbul Edebiyat
Evi/Kıraathane’de Kieser ile yaptığı söyleşi, kitabı okumayanlar, okuyacaklar
ya da okuyanlar için ilginç bilgiler içeriyor. https://www.youtube.com/watch?v=oeObDZcQxK0&ab_channel=KIRAATHANE%C4%B0STANBULEDEB%C4%B0YATEV%C4%B0 (SON/RD)
Yorumlar