Ana içeriğe atla

Gazeteci Hikmet Tuna’nın Hatıraları

Bir Dönemin Perde Arkası

·      Hakkında çok fazla bilgimiz yok ama, Köln’de üniversite okumuş, 1925’de mesleğe atılmış, Berlin ve Stockholm’de muhabirlik yapmış, 4 dil bilen liberal, aydın bir şahsiyet Hikmet Tuna. Tek Parti dönemine ilişkin kısa ama önemli tespitleri var kendisinin.

Ragıp Duran

Libra Kitapçılık ve Yayıncılık’ın 2014 tarihli kitabını Rifat N. Bali yayına hazırlamış. Çok da iyi etmiş. 94 sayfalık küçük boy kitapta ilginç, önemli, değerli bilgiler, tahliller var.

Hüseyin Şentürk’ün Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yazısının peşinden gitmiş Bali ve Hikmet Tuna’nın anılarını derleyip toparlamış, anoté etmiş ve meraklıların ilgisine sunmuş.

Anı kitapları, özellikle de gazeteci, diplomat ve siyaset insanlarının hatıratı, bireysel öyküleri, duyguları içermesi, otosansürsüz yazılması koşuluyla, kamuoyunca bilinmeyen hakikatleri faş etmesi ve çeşitli konulara farklı bakış açıları önermesi itibarıyla her zaman ilgimi çekmiştir.

Hatıratın yazarı Hikmet Tuna hakkında ne yazık ki ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. 1925 yılında Hakimiyet-i Milliye gazetesinde mesleğe başladığını, Köln üniversitesinden mezun olduğunu, Almanca, Rusça, Fransızca ve İsveççe bildiğini, 1936 yılında yayınlanmış iki çeviri kitabı olduğunu, Anadolu Ajansı ve Ulus gazetesinde çalıştığını biliyoruz. Bir de Berlin ve Stockholm’de muhabirlik yaptığını.

Bırakın Tuna’nın dönemini, bugün bile böyle bir eğitim, kültür ve mesleki tecrübeye ve arka plana sahip kaç gazeteci var piyasada. Şimdikilerin çoğu Türkçe’yi bile doğru dürüst bilmiyor. N'est ce pas?

Üniversiteyi, büyük bir ihtimalle iki savaş arasında, Almanya’da okuduğu için, Hitler dönemi hakkında yaşayarak elde ettiği bilgi ve tahliller olsa gerek. Çünkü Türkiye uzmanı Alman tarihçi Dr.Gerhard Grüsshaber’in 2018 tarihli ve ‘’The German Spirit in the Ottoman and Turkish Army, 1908-1938: A History of Military Knowledge Transfer’’ (Osmanlı ve Türk Ordusunda Alman Ruhu- 1908-1938: Askeri Bilgi Naklinin Tarihi) başlıklı kitabında, Hikmet Tuna’nın bir yazısına gönderme var. 

Trump, Xi Ping, Putin, Erdoğan, Duterte gibi liderlerin iktidara gelmesiyle yani neo-liberal çağın çıkmaza girmesiyle bütün dünyada özellikle siyasal bilgiler literatüründe, günümüzle 1933 Almanya’sı arasında benzerlikler kuran çalışmalar yayınlandı. Keza, Türk-Alman ilişkileri çalışan akademisyenler de Atatürk-Hitler benzerlikleri ve karşılıklı etkilenmeleri konularında kitaplar, makaleler kaleme aldı.

Hikmet Tuna, Osmanlı’nın son dönemlerinde Balkanlarda doğmuş bir mülteci çocuğu. Cumhuriyet döneminin ilk gazetecilerinden.

Bali, hatıratın büyük kısmının daktilo ile yazılmış olduğunu, Tuna’nın zaman zaman da araya eski Türkçe el yazısıyla notlar eklediğini belirtiyor. 

 Bali, yayına hazırlayan araştırmacı olarak elinden geleni yapmış ama bence yine de H.Tuna’nın meslek yıllarındaki siyasi, toplumsal ve profesyonel yaşama ilişkin genel bir panoramayı içeren uzunca bir girizgâh yazısı, Tuna’nın hatıratını Türk basın hayatında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının siyasi atmosferinde konumlandırmak açısından çok yararlı hatta gerekli olurdu. Keza, aynı dönemde yaşamış ve çalışmış olan gazeteci meslekdaşlarının anı ya da yazılarına göndermeler de - ki sadece birkaç tane var - hatıratı zenginleştirirdi. Bu aslında bir basın tarihçisinin işi…

Kitap 3 büyük bölümden oluşuyor:

- Önsöz, yayına hazırlayanın notu ve sondaki dizin

- Tuna’nın  1. ve 2. Dünya savaşları ile Cumhuriyetin ilk 20-25 yılını kapsayan döneme ilişkin saptamaları

- Nihayet, Tuna’nın 1949 yılında Stockholm’den Ulus gazetesine gönderdiği 5 makale…

Hatırat ve makalelerden Tuna’nın çağdaş Batı uygarlığından yana, liberal, aydın bir gazeteci olduğunu anlıyoruz. İlginçtir, o dönemin münevver ve müelliflerinde çok moda olan Atatürk hayranlığı ve propagandasına ile Kemalist dönemin yıldızlarına körü körüne sadakata Tuna’da rastlamıyoruz. Aksine, mesela Şükrü Kaya’nın sevimsiz zamparalıkları, 2. Dünya savaşı sırasında Yahudileri kurtarma bahanesiyle pasaport satan, Yahudilerin parasına çöken Türk diplomatların öykülerini anlatıyor Tuna.  Bu bilgiler ne dönemin matbuatında ne de bugünkü resmi tarih kitaplarında yer alıyor. Atatürk’ün Karpiç macerasını da ben ilk defa bu kitapta okudum.

Tek Parti Döneminin İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya

Hikmet Tuna’nın kadın meselesi hakkındaki gözlem ve fikirleri, yazıldığı dönem hesaba katılırsa son derece olumlu.

Yine de her gülün mutlaka dikeni oluyor. Anakronik bir saptama olmasın ama Türk entelijansiyasında yaygın bir tutum olan devlet ve milletle kendisini bir tutma, bu arada Osmanlı ve Türk İhtişamı konusunda parlak cümleler sarfetme hastalığından Tuna da kurtulamamış. Bir de rasyonalizm adı altında, meselenin kökenini, sosyo-ekonomik nedenlerini ayrıntılı bir şekilde araştırmadan (Ki bu iş gazetecinin işi değil) Türk milletinin tembelliği konusundaki fikirleri Aydınlar Kahvesindeki muhabbetlerden alınmış gibi duruyor.

Türk münevver ve aydınlarının, bir kaç istisna hariç, alameti farikalarından biri olan Ermeni ve Kürt meselelerini es geçme olumsuzluğuna maalesef Tuna’da da rastlıyoruz. Herhalükarda yayınlanan bu anı ve makalelerinde sözkonusu hassas meseleler hakkında bir tek sözcük bile yok.    

Tuna’nın Batı-Doğu kıyaslamaları da ilginç ama ne tam ‘’milli ve yerli’’ ne de tam Batı özentiliği… İkisinin arasında bir konum.

Sonuç olarak, genel manzara, tıpkı bir puzzleda olduğu gibi, küçük ve orta çaplı parçaların bir araya getirilmesiyle orta çıkar ya, Hikmet Tuna’nın kısa hatıratı da işte bu orta çaplı parçalardan biri.

Arkeologlar gibi kazdıkça, gerek Osmanlı’nın çöküş dönemine gerekse Tek Parti günlerine ilişkin kim bilir daha ne çok hatırat, yayınlanmamış bilgi, belge vardır tozlu paslı bir yerlerde. (SON/RD)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla