· Futbol
bir çok unsurun, boyutun aynası aslında: Üst düzey yönetimi, teknik direktörü,
oyuncusunun yanı sıra genel siyasi durum, ekonomik düzey, bilgi ve hoşgörü
seviyesi, kamuoyunun bilinci… Ve daha bir çok faktör var işin içinde. 3 maçta
tek gol atıp 3 mağlubiyet alıyorsanız, tüm unsurları sıkı bir şekilde gözden
geçirmek lazım.
Ragıp Duran
Başlıktaki sorunun
kuşkusuz bir tek yanıtı yok. Çünkü futbol siyaset, ekonomi, kültür, kamuoyu, teknik…
vs .gibi çok boyutlu bir hadise, bir
mecra.
Aslında sosyal
medyayı iyi izleyen bir yurttaş, başarısızlığın çeşitli nedenlerini bölük
pörçük de olsa Tweet’lerden öğrenmiştir. Benim şimdi yapmaya çalışacağım bu
bilgilerin bir derlemesi, bir sentezi.
Futbol yönetimi,
Tek Adam rejiminde artık mütteahitler aracılığı ile özerk yapısını çoktan
kaybetti. Fenerbahçe’nin şike yapmadığını kanıtlamak için Platini-Erdoğan
müzakeresini unutmadık. Gerçi UEFA, Fenerbahçe’nin şike yaptığını kayıt altına
aldı ve ceza verdi, ardından Platini de başka usulsüzlükler nedeniyle
yargılandı ve ceza aldı.
Bu örneği özel olarak
şunun için verdim: Türkiye’de her şey sen-ben-bizim oğlan üçgeninde kalabilse
memleket cennet olacak. Ama mesela 17-25 Aralık skandalında milli ve yerli mahkeme
telefon kayıtları ve tapeler dahil bir çok belgenin topyekün imha edilmesine
karar vermiş olsa da, New York’daki Reza Zerrab duruşmasında konu yeniden
gündeme geldi. Bir skandalı mahkeme kararı ile örtmek, kapatmak mümkün değil. Günümüzde
artık hiçbir şey milli ve yerli sınırlar içinde kalamıyor. Burada gizlersin bir
süre bazı olumsuzlukları ama çok zaman geçmez Londra’dan, Berlin’den, Brüksel’den
belgesiyle birlikte resmi bir kurumun raporunda ya da bir mahkeme belgesinde
şak diye gözünün içine sokarlar içeride gizlemeye çalıştığın usulsüzlüğü, kanunsuzluğu.
TFF’nin son iki
Başkanına bakın, Demirören ve Özdemir. İkisi de Saray’a çok yakın iki iş
insanı. Üstelik her ikisi de iki büyük kulübün üst düzey eski yöneticisi. Seçilmiş
de olsa atanmış da olsa bu iki Başkan hem işin ehli, uzmanı değil hem de
bağımsız karar alabilecek ve uygulayabilecek bir konumda değiller. Yukarıdan
gelen talimatlara uymak zorundalar. Dolayısıyla TFF, futbol konusunda herhangi bir
karar alırken, futbolun yararını değil Saray’ın yararını gözetmek zorunda.
TFF’de milli
takımlar sorumlusu kim? Selim Soydan. Fenerbahçeli eski futbolcu. Ama futbolu
bıraktıktan sonra yönetici, antrenör ya da teknik direktör olarak kayda değer
hiç bir başarısı yok. Ama kendisi Saray’a yine çok yakın bir sanatçının, Hülya
Koçyiğit’in eşi olması nedeniyle imtiyazlı, avantajlı bir şahsiyet. Kimsenin
yaşı eleştiri konusu olmamalı ama turnuvanın en genç takımı Türkiye, o takımın
idari sorumlusu herkesin en yaşlısı ise bir sorun var demektir.
Tek Adam
rejiminde hayvanat bahçesi müdürünü TÜBİTAK’ın başına getirirseniz, biat eden
sıradan bir kişi de, herhangi bir uzmanlığı, yetkisi hatta bilgi ve tecrübesi
olmasa da önemli makamlara atanabilir.
Balık baştan
kokar sözü, boş yere edilmiş bir söz değil. Futbolun en tepesindeki isim de, milli
takımlar sorumlusu da bu makamları hak eden insanlar değil. Becerileri Saray’a
itaat etmekle sınırlı.
Takım başındaki
Teknik Direktör de sorunlu. Şenol Güneş, efendi bir futbol adamı olabilir. Kaleciliği
iyi idi. Takımı dünya 3. yaparken, zaten
elindeki iyi kadro sayesinde başarı kazanmıştı. Ve o turnuvada kura sayesinde
Türk milli takımı güçlü takımlarla karşılaşmadan yarı finale kadar gelebilmişti.
Batı dünyasındaki
Teknik Direktörlere baktığımızda, Güneş, 3 milyon doları aşan maaşını hak
edecek çapta birisi değil. Efendiliği de son açıklamasıyla tartışmaya
açılmıştır. Euro 2020’de hezimete uğrayan takımın sorumlusunun ilk yapacağı iş
istifa etmek olmalıydı. Güneş ise ‘’Bırakıp kaçacak mıyım’’ diyerek istifa etmeyeceğini
açıklamış oldu.
İtalya, Galler ve
İsviçre maçlarının tümünde ortaya çıktı: Güneş rakiplerini doğru dürüst incelemeden
ve gerekli önlemleri almadan sahaya çıkıyor. Çünkü kendisinden ve takımından
çok emin. ‘’Türk milli takımı Euro 2020’nin sürpriz takımı’’ diye biri bir
slogan attı ortaya ona inandı herkes. Aslında hakikaten sürpriz oldu, 3
mağlubiyet ve atılan tek gol.
Güneş’in oyuncu
seçimlerinde de ısrarla hatalı davrandığı ortaya çıktı. Zaten arkasında doğru
dürüst bir teknik yardımcı heyeti olmayan Güneş, galiba biraz da Fatih Terim ve
Galatasaray alerjisinden Kerem, Halil, Ozan gibi oyuncuları görmezden geldi.
Güneş’in bunca
yıldır takıma yerleştirdiği bir oyun sistemi, özel bir taktik ya da stratejisi
var mı? Yok.
Yine sosyal
medyadan kısa bir mesaj her şeyi çok güzel anlatıyor:
- Hocam soyunma odasında nasıl bir taktik
verdiniz?
- Şenol.Güneş : Hamdolsun o konu hiç gündeme
gelmedi.
Futbol bugün
komplike ve çok boyutlu bir alan. Dil bilmiyorsanız, futbol literatürünü takip
etmiyorsanız, babadan kalma usullerle, ‘’Haydi çocuklar, çıkın oynayın, 85
milyon arkanızda’’ gazıyla ne doğru dürüst top oynayabilirsiniz ne de galibiyet
alabilirsiniz. Takımınızdaki bir çok oyuncu, Avrupa’nın önemli takımlarında
nispeten iyi bir performans gösterseler bile…
Futbolcu düzeyine
geldiğimizde bir kaç sıkıntı var: Oyuncuların çoğu lejyoner tabir edilen Avrupa
takımlarında oynuyor. Dolayısıyla her biri ayrı futbol ekollerinde top
koşturuyor. Güneş’in çapı ve çabaları, bu çok farklı ekollerin başarılı bir sentezini
çıkarmaya müsait değildi. Ayrıca oyuncuların yeteri kadar birlikte oynama
tecrübesi de yok. Kendi liglerinde sezonlar bitmiş, oyuncular tatile denize
gidecekken Bakü gibi öyle çok da Avrupai olmayan bir şehirde çık top oyna…
Yorgunuz hocam…
2020 finallerine
gelirken başarılı sonuçlar alındı ancak bugün bu başarıların tesadüfi ya da bireysel
girişimler sayesinde gerçekleştiği anlaşıldı. Elemelerde kazanılan maçlarda
milli takım futbolcularının asker selamı verip, militarist anlayışlara ayak
uydurmaları o zaman belki geniş kitle tarafından yadırganmadı aksine alkış
topladı. Ama futbolcunun işi askercilik oynamak olmamalıydı. Bu asker selamı
Avrupa kamuoyunda antipati ile karşılanırken FIFA/UEFA da bu tür girişimlere
yaptırım uygulamaktan yana.
Şenol Güneş, bir
yandan ‘’Sorumlu benim’’ dedi ama bir yandan da o sorumluluğu azaltmak için ‘’Medya
da sorumlu’’ diye bir cevher yumurtladı. Aslında medya kamuoyunda oluşan
milliyetçi, zaferci, gerçeklerden kopuk, hayalci anlayışların sözcüsü olmuştu.
İtalya ile birlikte gruptan çıkacaktı‘’Bizim Çocuklar’’, hatta daha sonra da
Fransa ile finali oynayacaklardı. Kamuoyunun, iktidarın da desteğiyle ve medya
aracılığıyla verdiği bu gaz, büyük bir beklentiye yol açtı. TFF ve Güneş, bu
aşamada bu gaz verme operasyonuna katıldı. Oysa ki doğrusu, kamu oyunda
parlayan heyecanı, ateşli söylemleri, ajitasyon ve propagandayı soğutmak,
söndürmek gerekiyordu. Tevazu lazımdı. Oynanmamış hiçbir maç kazanılamazdı. Medya
emirlerinde, bu sakinleştirme operasyonunu pek ala yapabilirlerdi. İşlerine
gelmediği için yapmadılar. Onlar da verilen bu gazın altında kaldı.
Futbol sonuç
olarak bir oyun. Çekişme var, heyecan var, estetik var, seyirlik güzel bir
sahne sunabilir milyonlarca insana. Yenmek ve yenilmek son derece olağan, doğal
iki sonuç. Ömer Üründül ağzıyla söylersek ‘’Yenmez veya yenilmezsek berabere
kalmış oluruz’’ Ama işi savaş havasına sokarsanız, devlet, millet, milli birlik
beraberlik, şehitlerimiz sloganlarıyla yürürseniz, meşin yuvarlak bunları kaale
almaz, kendi bildiğini okur.
Bizim, değme spor
yazarlarını sollayan mektepli arkadaşlarımdan oluşan bir whatsapp spor grubumuz
var. Bir kısmı bizzat futbol oynamış, diğerleri de sıkı Galatasaray taraftarı
ve tribün müdavimi. Yeni çıkan futbol kitaplarını özetleyip anlatırlar. Fransa
ve İspanya’da yaşayanlar var, oraların liglerini de izleyip bize aktarıyorlar. Euro
2020’yi hep beraber yakından takip ettik. Maç sırasında ve sonrasında etraflı
ve esaslı yorumlar yaptık. Benim de çok hoşuma giden bir mesajda bu ‘’Milli
maçların ortadan kaldırılması’’ fikri ifade edildi. Sporun milliyetçiliği
teşvik etmemesi, kışkırtmaması için ilginç bir fikir tabi. Ne var ki milyar
dolarlık bu organizasyonlar futbolu artık büyük bir endüstri sektörü haline
getirmiş olduğu için milli maçları kaldırmak ancak son derece iyi niyetli,
idealist ama gerçekleşmesi neredeyse tamamen imkansız bir girişim.
Herkesin bildiği
ve kabul ettiği bir tespitle bitireyim: Siyaseti istikrarsız, ekonomisi
batakta, toplumu kutuplaşmış ve hırçın, mutsuzluk katsayısı çok yüksek ve
amatör spor yapan nüfusun çok küçük olduğu bir ülkenin milli futbol takımı
neden başarılı olsun ki? (SON/RD)
Yorumlar