Akit ve benzerlerine
yaptırım şart
‘Gazetecilik Suç Değildir’, diyoruz biz.
Onlarsa bizi tekzip etmek için,
ihbarcılık yapıp, hedef gösteriyor.
Nefret suçu kıdemlisi Akit, suç işliyor.
Ragıp DURAN
Sadece medya dünyasında değil, siyasal, ekonomik, kültürel alanlarda da cezasızlık/yaptırımsızlık, kuralsızlığı cesaretlendirip neredeyse meşru hale getirdiği için hukuk sürekli olarak askıya alınabiliyor.
‘Biz çoğunluğu temsil ediyoruz, istediğimizi yaparız’ anlayışı, kural tanımazlık yani hukuka muhalefet anlamına geliyor.
Somut olarak Akit gazetesinin konumuna bakalım: Bu yayın organı uzun bir süreden beri nefret söylemini standart söylem olarak zaten benimsemişti. nefretsoylemi.org sitesinde Akit’in bu konudaki sabıkasını kanıtlayan onlarca somut örnek var.
‘Biz çoğunluğu temsil ediyoruz, istediğimizi yaparız’ anlayışı, kural tanımazlık yani hukuka muhalefet anlamına geliyor.
Somut olarak Akit gazetesinin konumuna bakalım: Bu yayın organı uzun bir süreden beri nefret söylemini standart söylem olarak zaten benimsemişti. nefretsoylemi.org sitesinde Akit’in bu konudaki sabıkasını kanıtlayan onlarca somut örnek var.
BİZ GAZETECİYİZ ONLAR DEĞİL
İktidar yanlısı, özgürlük ve demokrasi karşıtı, Kürt ve solcu düşmanı bu gazete, şeriat yanlısı yayınlarıyla da tepki çekiyor. Burada, liberal bir demokrasi çerçevesinde, siyasi-ideolojik olarak muhafazakâr tercihler değil söz konusu olan. Akit, bilerek, isteyerek yani kasıtlı olarak, sadece temel ve evrensel gazetecilik ilkelerini çiğnemiyor, Ceza Kanununda da yer alan çeşitli maddeleri ihlal ederek, halkı kışkırtıyor, bölücülük, hedef gösterme ve şiddet övgüsü yapıyor. Demokratik bir ülkede Akit türü bir gazetenin her gün özgürce yayınlanması savcılar ve yargıçlar tarafından engellenir. Çünkü Akit, evrensel hukuka karşı çıkıyor, yasaları çiğniyor, gazetecilik ilkelerini hiçe sayıyor.
Akit’le ilişki, mesleki bir ilişki değil bizim açımızdan. Biz gazeteciyiz, onlar değil. Akit hadisesini düşünce, ifade, basın özgürlüğü çerçevesinde de ele almak mümkün değil. Çünkü ilk başta kendileri bu temel hakka karşı çıkıyor.
Türk matbuatı/basını/medyası doğumundan (1831) bu yana iktidar yanlısı, devlet yanlısı, özgürlük ve demokrasi karşıtı olmasına rağmen, 185 yıldan bu yana galiba ilk kez, bu düzeyde meslektaş/refik kırımına başladı. AKP döneminin son yıllarında iktidar yanlısı gazeteciler ve gazeteler, isim vererek meslektaşlarının gözaltına alınmasını talep etti, refiklerinin kapatılması/yasaklanması gerektiğini yazdı. Bu olumsuzluklar gerçekleşince de alkış tutup, bayram yaptılar.
Akit’in beceriksiz bir şekilde haber kılığına sokmaya çalıştığı Evrensel gazetesinin kapatılacağı yolundaki duyurusu, somut dayanaktan, kaynaktan yoksun. İçinden geçeni yazmış, inandırıcı olsun diye haber şekline sokmuş.
Burada bir zaafın dışavurumu da gündeme gelmiş. Evrensel’in yayın politikasına karşı iseniz, bunu siz kendi yayın politikanızla, haber ve yorumlarınızla gösterebilirsiniz. Fikire karşı fikir, habere karşı haber değil mi?
Akit, Evrensel’in yasaklanmasını talep edeceğine, somut bilgi ve fotoğraflarla mesela Cizre, Şırnak, Gever ve Sur’un olağanüstü demokratik yöreler olduğunu, buralarda devletin, ordu, polis ve özel harekâtçılarla yurttaşlara şahane bir şefkatle yaklaştığını filan haber ve dizilerle okurlara aktarsa ne güzel olurdu değil mi?
Başa çıkamadığını yasakla! Kes, biç, yarala, öldür! Ya da Kanun Hükmünde Kararname çıkart!
Akit’le ilişki, mesleki bir ilişki değil bizim açımızdan. Biz gazeteciyiz, onlar değil. Akit hadisesini düşünce, ifade, basın özgürlüğü çerçevesinde de ele almak mümkün değil. Çünkü ilk başta kendileri bu temel hakka karşı çıkıyor.
Türk matbuatı/basını/medyası doğumundan (1831) bu yana iktidar yanlısı, devlet yanlısı, özgürlük ve demokrasi karşıtı olmasına rağmen, 185 yıldan bu yana galiba ilk kez, bu düzeyde meslektaş/refik kırımına başladı. AKP döneminin son yıllarında iktidar yanlısı gazeteciler ve gazeteler, isim vererek meslektaşlarının gözaltına alınmasını talep etti, refiklerinin kapatılması/yasaklanması gerektiğini yazdı. Bu olumsuzluklar gerçekleşince de alkış tutup, bayram yaptılar.
Akit’in beceriksiz bir şekilde haber kılığına sokmaya çalıştığı Evrensel gazetesinin kapatılacağı yolundaki duyurusu, somut dayanaktan, kaynaktan yoksun. İçinden geçeni yazmış, inandırıcı olsun diye haber şekline sokmuş.
Burada bir zaafın dışavurumu da gündeme gelmiş. Evrensel’in yayın politikasına karşı iseniz, bunu siz kendi yayın politikanızla, haber ve yorumlarınızla gösterebilirsiniz. Fikire karşı fikir, habere karşı haber değil mi?
Akit, Evrensel’in yasaklanmasını talep edeceğine, somut bilgi ve fotoğraflarla mesela Cizre, Şırnak, Gever ve Sur’un olağanüstü demokratik yöreler olduğunu, buralarda devletin, ordu, polis ve özel harekâtçılarla yurttaşlara şahane bir şefkatle yaklaştığını filan haber ve dizilerle okurlara aktarsa ne güzel olurdu değil mi?
Başa çıkamadığını yasakla! Kes, biç, yarala, öldür! Ya da Kanun Hükmünde Kararname çıkart!
İKTİDARA GÜVENEREK NEREYE KADAR?
AKP bugün iktidarda diye, Akit ve benzerleri siyasi, mesleki ve ahlaki herhangi bir sorumluluk duymadan, nefret söylemi içeren, özgürlük ve demokrasi karşıtı, somut olarak da düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne karşı yazılar yazabilir. Onlar, iktidarın görüşlerini bu şekilde yansıttıkları için, herhangi bir yasal soruşturmaya uğramayacaklarını bilmenin rahatlığı içindeler. Hatta Akit, iktidarın hukuksuz edimlerine rehberlik yaptığı için de kendisini güçlü ve haklı sanabilir. ‘Devlet Aklı’nın yanı sıra bizim pek bilmediğimiz (açıkçası bilmek de istemediğimiz) ‘İktidar Akılsızlığı’ diye bir mefhum vardır ki, bir uygulamasını son olarak Akit sergiledi.
Gazetelerin, radyo ve televizyonların, suç işleyenler açısından kötü bir yanı var: Arşiv. Medyada hiçbir şey havaya, suya yazılmıyor. Her cümlenin, her kelimenin kaydı var. Suç içeren kimi cümle ya da kelimeler, bugün iktidar açısından masum hatta gerekli olarak kabul edilse de, bu kalıcı cümle ve kelimeler, iktidar değiştiğinde, gerçek niteliklerini bas bas bağıracak ve suçlu muamelesi görecek.
İntikam almak değildir amaç. Cezasızlığı önlemek, olumsuzlukların tekrarına mani olmaktır hedef.
Yaptırım, tabii ki, belirli bir soruşturma, yani araştırma sonucunda ortaya çıkacak. İşin esas olarak iki yanı var: Adli ve mesleki. Hukuk yeniden tesis edildiğinde, geçmişte suç işlemiş olanlar, kendilerini savunacak, yargı da, gerçekten suç işlenmişse, denk düşen yaptırımı uygulayacak. Bu zaten işin doğasında var.
Gazetelerin, radyo ve televizyonların, suç işleyenler açısından kötü bir yanı var: Arşiv. Medyada hiçbir şey havaya, suya yazılmıyor. Her cümlenin, her kelimenin kaydı var. Suç içeren kimi cümle ya da kelimeler, bugün iktidar açısından masum hatta gerekli olarak kabul edilse de, bu kalıcı cümle ve kelimeler, iktidar değiştiğinde, gerçek niteliklerini bas bas bağıracak ve suçlu muamelesi görecek.
İntikam almak değildir amaç. Cezasızlığı önlemek, olumsuzlukların tekrarına mani olmaktır hedef.
Yaptırım, tabii ki, belirli bir soruşturma, yani araştırma sonucunda ortaya çıkacak. İşin esas olarak iki yanı var: Adli ve mesleki. Hukuk yeniden tesis edildiğinde, geçmişte suç işlemiş olanlar, kendilerini savunacak, yargı da, gerçekten suç işlenmişse, denk düşen yaptırımı uygulayacak. Bu zaten işin doğasında var.
ÜÇ ÖRNEK VE YENİ MODEL
Mesleki açıdan iş biraz daha karışık. Çünkü benim bakabildiğim yabancı örneklerde rol model alınabilecek evrensel bir mekanizmaya rastlamadım. Rwanda Soykırımında, Uluslararası Özel Ceza Mahkemesi ‘Radio Mille Collines’ yöneticilerini, nefret suçu ve toplu cinayete teşvik suçlarından mahkum etmişti. Bu mahkumiyet işin adli boyutunda gerçekleşti...
Geçmişten üç ilginç örnek var: Almanya’da faşizmden sonra gazeteciliğin yeniden tesisi, Fransa’da Nazi işgalinin ardından yeni gazetelerin doğması ve nihayet son örnek İspanya’da Franco faşizminden sonra medyanın yeniden düzenlenmesi.
Mesleki boyutu ilgilendiren bu örneklerde, aslında siyasi boyut mesleki boyutu öncelemiş. Her üç örnekte de, kadim faşist rejimi destekleyen gazete ve gazeteciler, faşizm yenildiğinde ve iktidara antifaşist güçler geçtiğinde, adeta buhar gibi, ortadan kayboluyor. Yeniler de kendi yeni mekanizmalarını (gazetelerini, basın kuruluşlarını) yaratıp mesleklerini düzgün bir şekilde icra etmeye başlıyorlar. Faşist rejimlerin kanlı bir şekilde devrildiği örneklerde, sadece üst düzey yöneticiler değil, o rejime destek vermiş siyasiler de, işbirlikçiler de acı sona boyun eğmek zorunda kalmışlar. İntihar edenler var, ayağından asılan var, sokak ortasında linç edilen var, isim ve kimlik değiştirip ABD’ye ya da Latin Amerika’ya kaçan da var.
Mesleki boyut, gazeteciler, onların mesleki kuruluşları yani sendika ve dernek temsilcileri, iletişim akademisyenleri ve belki de en önemli boyut olarak doğrudan ya da dolaylı olarak mağdur olmuş yurttaşların bir araya gelerek, nefret suçu, kışkırtma, ihbarcılık, kasıtlı yalan haber yapanları ciddi bir şekilde değerlendirmesi.
Neden böyle bir haber yaptınız? Kim istedi? Nasıl yaptınız? Neden karşı çıkmadınız? Neden tüm tarafların görüşüne başvurmadınız? Elinizdeki bilgiler yayınlanan haberin doğruluğunu kanıtlayacak kadar güçlü olmadığı halde neden başka kanıt, bilgi, belge aramadınız? Gelen itirazları neden değerlendirmediniz? türünden sorularla haberi yapan ve düzenleyen kişileri sorgulamak gerekir. Onların da bu sorulara özgürce yanıt verebilmesini sağlayacak ortam yaratılmalı. Bu çaba, resmi bir yargılamadan çok, bir tür yüzleşme, bir tür hesap sorma/hesap verme olarak kabul edilmeli. Sonuç olarak da, bu yüzleşmeden çıkacak sonuca göre, sadece ve sadece mesleki yaptırımlar uygulamak söz konusu olabilir. Gerçekleşen olumsuzluğun ve etkilerinin derecesine göre, mağdurlardan ve tabii ki kamudan özür dileyip tekzip yayınlamaktan, meslekten kesin ihraca kadar uzanan bir dizi yaptırım gündeme gelmeli. Bu iki yaptırım arasında, teşhir, meslekten geçici men, üyeliği varsa sendika ya da meslek örgütünden geçici ya da nihai uzaklaştırma…vs…gibi önlemler düşünülebilir.
Yaptırım ya da yaptırım önerisi, bugün kimseyi tehdit etmeyi amaçlamaz. Ne var ki, mesleki sorumluluğu es geçme, yasa ve kurallara uymamanın bir karşılığı olduğunu ve mutlaka olacağını şimdiden bildirmek de gereklidir.
Akit’i ve benzerlerini, yaşımız henüz genç, bir gün, mesela Medya Meclisi sanık sandalyesinde göreceğiz.
Geçmişten üç ilginç örnek var: Almanya’da faşizmden sonra gazeteciliğin yeniden tesisi, Fransa’da Nazi işgalinin ardından yeni gazetelerin doğması ve nihayet son örnek İspanya’da Franco faşizminden sonra medyanın yeniden düzenlenmesi.
Mesleki boyutu ilgilendiren bu örneklerde, aslında siyasi boyut mesleki boyutu öncelemiş. Her üç örnekte de, kadim faşist rejimi destekleyen gazete ve gazeteciler, faşizm yenildiğinde ve iktidara antifaşist güçler geçtiğinde, adeta buhar gibi, ortadan kayboluyor. Yeniler de kendi yeni mekanizmalarını (gazetelerini, basın kuruluşlarını) yaratıp mesleklerini düzgün bir şekilde icra etmeye başlıyorlar. Faşist rejimlerin kanlı bir şekilde devrildiği örneklerde, sadece üst düzey yöneticiler değil, o rejime destek vermiş siyasiler de, işbirlikçiler de acı sona boyun eğmek zorunda kalmışlar. İntihar edenler var, ayağından asılan var, sokak ortasında linç edilen var, isim ve kimlik değiştirip ABD’ye ya da Latin Amerika’ya kaçan da var.
Mesleki boyut, gazeteciler, onların mesleki kuruluşları yani sendika ve dernek temsilcileri, iletişim akademisyenleri ve belki de en önemli boyut olarak doğrudan ya da dolaylı olarak mağdur olmuş yurttaşların bir araya gelerek, nefret suçu, kışkırtma, ihbarcılık, kasıtlı yalan haber yapanları ciddi bir şekilde değerlendirmesi.
Neden böyle bir haber yaptınız? Kim istedi? Nasıl yaptınız? Neden karşı çıkmadınız? Neden tüm tarafların görüşüne başvurmadınız? Elinizdeki bilgiler yayınlanan haberin doğruluğunu kanıtlayacak kadar güçlü olmadığı halde neden başka kanıt, bilgi, belge aramadınız? Gelen itirazları neden değerlendirmediniz? türünden sorularla haberi yapan ve düzenleyen kişileri sorgulamak gerekir. Onların da bu sorulara özgürce yanıt verebilmesini sağlayacak ortam yaratılmalı. Bu çaba, resmi bir yargılamadan çok, bir tür yüzleşme, bir tür hesap sorma/hesap verme olarak kabul edilmeli. Sonuç olarak da, bu yüzleşmeden çıkacak sonuca göre, sadece ve sadece mesleki yaptırımlar uygulamak söz konusu olabilir. Gerçekleşen olumsuzluğun ve etkilerinin derecesine göre, mağdurlardan ve tabii ki kamudan özür dileyip tekzip yayınlamaktan, meslekten kesin ihraca kadar uzanan bir dizi yaptırım gündeme gelmeli. Bu iki yaptırım arasında, teşhir, meslekten geçici men, üyeliği varsa sendika ya da meslek örgütünden geçici ya da nihai uzaklaştırma…vs…gibi önlemler düşünülebilir.
Yaptırım ya da yaptırım önerisi, bugün kimseyi tehdit etmeyi amaçlamaz. Ne var ki, mesleki sorumluluğu es geçme, yasa ve kurallara uymamanın bir karşılığı olduğunu ve mutlaka olacağını şimdiden bildirmek de gereklidir.
Akit’i ve benzerlerini, yaşımız henüz genç, bir gün, mesela Medya Meclisi sanık sandalyesinde göreceğiz.
* Bkz. 18 Eylül 2016 tarihli Evrensel Pazar
https://www.evrensel.net/haber/290509/akit-ve-benzerlerine-yaptirim-sart
Yorumlar