Aşağıdaki metnin uzunca bir bölümü 23.12.2012 tarihli Birgün gazetesinin Pazar ekinde yayınlandı. Ekin sorumlusu Can Uğur'un sorularına verdiğim yanıtların tam metni...
Taraf'ta Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Neşe Düzel
ve Yasemin Çongar'ın istifa etmesi kamuoyunda tartışılan bir konu son
zamanlarda Başbakan Erdoğan'a ettiği muhalefet ile dikkat çeken Altan'ın bu
istifasını nasıl yorumluyorsunuz?
Ahmet Altan veda yazısında neden istifa
ettiğini açıklamadı. O söylemese de siyaseti ve medyayı izleyenlerin bu konuda
vardığı sonuçlar var: Sizin de hatırlattığınız üzere, Altan son dönemde
Başbakan Erdoğan’a yönelik sert sayılabilecek bir muhalefet yürütüyordu. Genel
Yayın Yönetmeni ve Başyazar olarak Altan sadece kendi köşesinde Erdoğan’a yönelik,
içerik açısından genel olarak doğru tespitler, tahliller ve eleştiriler yazdı.
Ne var ki gazetede AKP’ye yönelik bir muhalefet, haber politikası olarak
gündeme gelmedi. Taraf mesela AKPli belediyelerin ya da bazı bakanların
yolsuzluk dosyalarını filan yayınlamadı. Taraf, AKP’yi destekleyen Cemaat’e
karşı herhangi bir muhalefet yapmadı.
Altan’ın
yazılarında uslup olarak bence yanlış bir yaklaşım da vardı. Bir gazeteci bir
Başbakan’a ‘Sen’ diye hitap etmez. Gazeteci ile Başbakan arasında kişisel bir
karşıtlık olmaz, olamaz. Sorun siyasidir, dolayısıyla dili de şahsi değil,
siyasi olmalı, olmalıydı. Üstelik siyasi iktidarı, AKP’yi eleştirmeden,
Erdoğan’a yönelik bir muhalefetin çok fazla değeri olmasa gerek.
Türkiye’de
AKP’ye, Başbakan’a yönelik muhalefet gazetecilerin hapise atılmasına neden
oluyor. Dev medya holdinglerine ya el konuluyor (Star, 2002) ya da çok ağır
vergi cezaları geliyor (Doğan,2010 ). Altan ise nasibini sadece hakaret
davalarıyla aldı. Keşke hapisdeki arkadaşlarımıza da sadece hakaret davası
açılsaydı.
Altan,
Taraf’ın başına Erdoğan’ı eleştirmek, Erdoğan’a karşı muhalefet yapmak
amacıyla/misyonuyla gelmemişti herhalde. Zaten Taraf’ın ilk yıllarında, gazete
AKP yanlısı, Erdoğan yanlısı bir yayın çizgisi yürütüyordu.
Taraf,
bence bir proje olarak, AKP’ye ve ilk başlarda uyumlu bir koalisyon ortağı
olarak Fetullah Gülen Cemaatine, liberal, liberal aydın ve hafif solcu bir
koltuk değneği olarak tasarlandı. Bu misyonunu da, özel olarak ‘Yetmez ama
Evet’ kampanyası döneminde başarıyla yerine getirdi.
Ne
var ki, özellikle yüzde 50 oy oranına ulaşan Erdoğan, Tek Adamlığa soyunup,
MHP’yi koalisyon ortağı olarak benimsemeye başlayınca, bu koltuk değneğine de
pek ihtiyaç duymaz oldu.
Taraf
ayrıca, haber çarpıtma/haber gizleme dahil her türlü manipülasyonla askeri
vesayete karşı çıkma konusunda son derece çalışkan bir aktör olarak görev
yaptı. Ne var ki, askeri vesayet de büyük ölçüde kırılmış hatta çeşitli
kesimler artık sivil vesayete de karşı çıkmanın gereğini telaffuz etmeye
başlamışlardı.
Altan,
Taraf gazetesini kurarken polislerden, hakiki ve çakma liberallere, Beyaz Kürtlerden sosyalistlere
kadar çok çeşitli kesimlerin sözcü ve yazarlarını bir çatı altında toplamıştı.
Kuşkusuz Taraf’ın hem yazar hem de gazeteci kadrosunda dürüst, düzgün, konusunun
uzmanı aydınlar ve gazeteciler de vardı. Ama hiç kimse mükemmel değildir!
Erdoğan’ın,
Davudoğlu’nun mükemmel katkıları ile
önce diplomaside sırıtan başarısızlıkları, ardından iç politikada da AKP
içinden bile eleştirilere neden olan siyasi tercihleri nedeniyle, eski gücünü
kaybeden hatta zayıflamaya başlayan AKP iktidarının medyadaki sözcülüğü giderek
zorlaştı.
AKP
ile Cemaat arasındaki ilişkilerin de Mavi Marmara olayından sonra kamu önünde
bozulması da Taraf’ı güç durumda bıraktı. Bu süreç içinde Taraf’tan kopmalar,
istifalar, ayrılmalar başladı.
Taraf,
siyasi iktidar açısından önem ve değerini hatta gerekliliğini yitirmeye yüz
tutuyordu.
Tüm
bunlar yetmiyormuş gibi, Altan’ın Erdoğan’a yönelik muhalefeti, başından beri
siyasi iktidarın denetimindeki bir yayın organı açısından, artık çizmeyi aşmak
anlamına geldi.
Altan’ın
Taraf’tan ayrılmasıyla, Erdoğan, hem kendi cenahına yakın bir muhalifinden
kurtuldu hem de bu mecranın gizli destekçisi Cemaate bir mesaj göndermiş oldu.
Altan
pes etti. Gazeteci, sadece koalisyon ortağının ya da siyasi iktidarın izin
verdiği ölçüde ve sürede muhalefet eden kişi değildir. Ama mali ve siyasi
açıdan bağımsız ve özgür değilseniz, muhalefetinizin de bir sınırı vardır.
Altan,
şeffaf ve dürüst olmayan bir gazetecilik anlayışını ve uygulamasını temsil
ediyor. Taraf’ın Tek Adam’ı, haliyle AKP’nin Tek Adam’ı karşısında sustu,
kenara çekildi.
Ben
Ahmet Altan’ı, MİT Müsteşarını sorgulamak isteyen savcının medyadaki
versiyonuna benzetiyorum.
Altan
son yazısında tüm içtenliği ile ve tüm doğruları bir bir sıralayarak neden
istifa etmek zorunda kaldığını yazsaydı bence çok puan kazanırdı. Ayrıca
‘Bugün artık Taraf’ta yazamıyorum ama
muhalefete başka bir medyada devam edeceğim’ diyebilseydi takdir kazanırdı.
AKP- Cemaat gerginliği ile birlikte düşündüğümüzde
Taraf'taki bu istifaların nasıl bir yönelime tekabül ediyor?
Demin sözünü ettim. Taraf’ın
siyasi çizgisi ile Cemaat’in siyasi çizgisi çeşitli dönem ve konularda çok
fazla örtüşüyor: Taraf, Cemaat aleyhine tek satır yazmadı.Cemaat de keza hiçbir
zaman Taraf’a karşı çıkmadı. Hatta Cemaat medyası sık sık Taraf’tan alıntılar
yaptı. Altan’ın muhalefeti hakiki ve ciddi bir muhalefet mi yoksa Cemaat’in
Erdoğan’a muhalefetinin bir gölgesi ya da izdüşümü mü? Bu soruya kesin yanıt
vermek pek kolay değil. Ama böyle bir kuşku var. Zaten benim Taraf’ta
eleştirdiğim noktalardan biri de işte bu gizli/şeffaf olmayan Cemaat
taraftarlığı. Ki, Cemaat yanlısı olmak ayıp ya da günah bir şey değil. Ben
mesela Zaman gazetesini Cemaat yanlısı diye eleştirmem. Çünkü onlar hiç olmazsa
bu konuda açık ve şeffaflar. Taraf öyle değil…İstifa, sizin değindiğiniz
perspektiften bakınca, Erdoğan’ın Cemaat’e attığı bir gol gibi görünüyor.
Kaleci de Ahmet Altan!
Gazetede kalan isimlerden olan Yıldıray Oğur'un
geçtiğimiz günlerdeki yazısında Türkiye'deki devrimciler askeri vesayet yanlısı
olarak yorumlandı. Sizce bu durum Taraf'ın bundan sonraki durumu hakkında ip
ucu veriyor mu?
İstifadan sonraki
gelişmeleri, yayınları izlemeye çalışıyorum. Köşe yazıları ve tweet’ler ilginç
tabi…Öksüz ve yetimler inciler saçıyor. Birisi kendisini kahraman ilan etti,
öbürü de aklınca SOL’a vuruyor. Çiğ ve düzeysiz polemik bunlar. Oysa ki ben
mesela birdirbir.org’da yayınlanan ‘Taraf: Çarpık Doğdu, Yamuk Öldü’ başlıklı
yazıda gazetecilik konusunda somut bir dizi eleştiride bulundum. Taraf’tan
kimse bunlara cevap veremedi. Kemalizm, askeri vesayet edebiyatı yapıp sol
düşmanlığını itiraf ettiler o kadar.
Aslında hakiki liberaller sola düşman değildir. Ama Taraf’ın çok az
kısmı hakiki…
Posttaraf kalemler, Soğuk Savaş döneminde sağcıların
leitmotifi olan komünizm öcüsü gibi,
kendilerini eleştiren/kendileriyle hemfikir olmayan herkesi Kemalistlikle ya da
askeri vesayetçilikle suçluyor. Ergenekon, Balyoz, OdaTV ya da Ahmet Şık-Nedim
Şener dava süreçlerindeki hukusuzluğu, sahtekarlıkları teşhir edince de
Kemalist ya da askeri vesayetçi mi olunuyor? Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargâh
davası sanığı olduğu ülkede…
Taraf, kendisinin de övünerek
söylediği üzere Ahmet Altan’ın gazetesi idi. O gidince Taraf da gitti. Bundan sonraki Taraf başka
bir Taraf olacaktır. Nasıl yapılanır, nasıl bir Genel Yayın çizgisi tercih
ederler, şimdiden bilmek zor. Yeni anlayış ve uygulamaları, eskiden olduğu gibi
bu gazetenin isimleri künyede yazılı olan sahip ya da yöneticileri
belirleyemeyecek.
Tahminde bulunmak zor. Ama
Başbakan Erdoğan’ın ağzıyla konuşmak gerekirse, bence ‘Bundan sonra Taraf’tan
bir cacık olmaz’!
Sizin de geçtiğimiz günlerde yayınlanan yazınızda dile
getirdiğiniz üzere Taraf haberlerindeki manipülasyonlardan dolayı oldukça tepki
çekiyordu bir dönem. 'Taraf gazeteciliği' ifadesini kullanmıştınız bunu açar
mısınız?
Taraf gazeteciliğinden kastım
aslında öyle mühim , akademik ya da mesleki bir anlayış değil. Amiyane tabirle
buna ‘Bavul Gazeteciliği’ de diyebiliriz.
Birileri, bir odak, hep aynı kutba vuran bilgi ve belgeleri – ki bir
kısmı sahte bilgi ve belgeler- gazeteye iletiyor. Taraf da bu bilgi ve
belgeleri gazeteciliğin gerektirdiği hiçbir denetim mekanizmasını kullanmadan
sayfalara yansıtıyor. Yanlış anlaşılmasın. Bütün siyasi kutuplar, medyada güç
kazanmak için, medyaya bilgi-belge servisi yapar. İyi gazete, iyi gazeteci en
az üç aşamada tedbir alır:
*
Bu kutup bu bilgi ve belgeleri neden bana gönderiyor? Neden yayınlanmasını
istiyor? Sorularını sorar ve doğru cevapları bulur.
*
Gönderilen tüm bilgi ve belgeler doğruluk açısından çok sıkı eleklerden
geçirilir. Ayrıca bir bilgi ya da belgenin sadece doğru olması yayınlanması
için yeterli bir neden değildir. Yayınlanacak bilgi ve belgenin haber değeri
ölçülür ayrıca gazetenin Genel Yayın Politikası ile irtibatı sağlanır.
Gazetecilik, kamu yararı olan bilgileri haberleştirmektir.
*
Üçüncü belki de en önemli kriter, gazeteye bilgi-belge servis eden kutup ya da
kutuplar sürekli olarak hep aynı mecraya, aynı siyasi merkeze saldırıp
vuruyorsa, kuşku duymak gerekir. Bu belgeleri yayınlamak gazetecilik olmaktan
çıkar, o kutbun sözcülüğüne/propaganda memurluğuna dönüşür.
Taraf
bu üç kriterin hiç birine uymadı.
İstifaların ardından Taraf'ın Cemaat ve AKP'yle olan
ilişkisi nasıl olur?
Taraf, AKP ile Cemaat
arasındaki gerginliğin/çelişkinin sıradan bir aracı. Bu ihtilaf Taraf’tan önce
de vardı, sonra da devam edecek. Taraf zaten öyle güçlü, etkili, kitlesel bir
yayın organı olmadığı için bu gerginlikte taraflardan birini yumuşatabilecek ya
da sertleştirebilecek bir güç ve yeteneğe doğal olarak sahip değil. Bir gazete
zaten böyle bir güce sahip olamaz.
Cemaat, bir yandan kendisini
hayır kurumu, STK filan gibi göstermek istiyor, bir yandan da siyasi iktidarını
güçlendirmeye çalışıyor. Siyaset, dinlerarası hoşgörü köprüsü, Sızıntı dergisi,
telehutbeler ya da otobüslerin arkasındaki ağlayan çocuk posteriyle yapılmıyor.
Polis, adalet, medya ve akademiadaki genç ve yaşlı sivilcelerle de yapılmıyor.
Siyaset esas olarak siyasi örgütle yani Parti’yle yapılıyor. Hakiki Cumhuriyet
rejimlerinde cemaat türü örgütlenme olmaz. Cumhuriyet eşit yurttaşların rejimi.
Hele gerçek anlamda laik bir Cumhuriyet’te cemaat örgütlenmesine izin verilmez.
Yorumlar