Ana içeriğe atla

MEMURLAR KAVGASINA KARŞI DÜŞÜNCE(*)

Ece Ayhan / Kardeşim Akif / Akif Kurtuluş’a Mektuplar

Ece Ayhan’ın 1982-84 yılları arasında şair arkadaşı Akif Kurtuluş’a yazdığı 19 mektupta kötülük toplumu, haksızlığa uğrayan dışlanmış şair ve kendi çalışmaları var. Yoksulluk, acılar, sıkıntılar, anlayışsızlık ama direniş!


Anı ve mektup en çıplak, en içten edebiyat türleri. Özellikle mektup (Yazan kaldı mı?), anlık duygusallıkların, orta ya da uzun vadeli akıl yürütmelerin hesapsız kitapsız yazı mekanı . Bir de mektup özel hatta mahrem. Hiç kimse mektup yazarken, bir gün onların yayınlanıp kamuya mal olacağını, tanıdık tanımadık okurun eline geçeceğini düşünmez herhalde.
Mektubu yazan kişi, hele Ece Ayhan gibi bir şair, etikçi, düşünce ve kavga adamı ise, bu mektuplardan Ayhan’ın şiir/deneme/söyleşilerinin arka planına yaklaşmak mümkün. Ayrıca mektupların 1982 ila 1984 yılları arasında yazılmış olması da, o lanet askeri dönemin izlerini gerek kişisel gerekse genel düzlemde yansıtması açısından önemli.
Bu memleketteki sıkı Ece Ayhan okurlarından biri olan Eren Barış, Ece Ayhan’ın şair arkadaşı Akif Kurtuluş’a yazdığı 19 mektubu, önemli bir önsöz, açıklayıcı bir Kurtuluş söyleşisi ve Ece Ayhan kaynakçasıyla birlikte yayınladı: Kardeşim Akif (Dipnot Yayınları, 2011, Ankara, 144 s.). Eren daha önce de orijinal ve zengin bir Ece Ayhan kitabı yayınlamıştı: Poelitika, 2007, Istanbul, Ortadünya Yayıncılık.
Ece Ayhan’ın arkadaşlarından, 1978-80 döneminde günlük Aydınlık gazetesinde köşe yazmasını öneren Doğan Kemancı’nın derin anlamlı fotografları kitaba ayrı bir önem veriyor.
Geçtiğimiz Mayıs ayında Eren’le Akif, Çanakkale’de Ece Ayhan Sivil Girişimi’nin düzenlediği ‘Şiir ve Tarih’ konulu Buluşma’nın iki konuşmacısıydı (www.eceayhan.com). Eren, o zaman bu mektuplar üzerine çalışıyordu. Ece Ayhan hakkında en kapsamlı incelemeyi (Tahta Troya - Yazko, 1981)) yayınlamış olan Enis Batur’un , Ayhan’ın son dönemlerinde tüm kitaplarını, yöneticisi olduğu Yapı Kredi Yayınlarında basmış olması da kolay unutulmayacak bir edebi katkı ve kadirşinaslık örneği. Enis de, henüz o yayınevinde iken, Ece Ayhan’ın (Bir ihtimal) kendisine yazdığı mektupları toplayıp yayınlamayı düşündüğünü söylemişti. Kardeşim Akif’den de anlıyoruz ki, Ece Ayhan, aralarında Memet Fuat, İzzet Yasar, Muzaffer İlhan Erdost, Lale Müldür ve Nilgün Marmara’nın da bulunduğu sınırlı sayıda yazar, yayıncı ve arkadaşı ile görüşüyor/yazışıyor. Önümüzdeki dönemde Ece Ayhan’ın diğer mektuplarının da yayınlanması hem kaynakçamızı zenginleştirir hem de büyük bir olasılıkla Ece Ayhan’ı daha iyi tanımamızı sağlayacak yeni ipuçlarını öğrenebiliriz. İlhan Berk’e yazdığı mektuplar zaten ‘Hoşça Kal’ başlığıyla yayınlanmıştı. (Yapı Kredi Yayınları)
19 mektup aslında bir şairin, bir düşünce insanının, bir etikçinin derin, uzun, katmanlı, geniş karabasanlarının belgesi.’Militan Yalnızlığın’ haklı ama belki çaresiz çığlıkları. Mektupların 1982-84 yılları arasında yazıldığı hesaba katılırsa, Ece Ayhan salt kişisel sıkıntılarını değil, sanatın, sanatçının yalnızlığını, dışlanmışlığını da çok açık ama bir o kadar acı bir şekilde dile getiriyor. Mektuplarda çok sık tekrarlar var. Çünkü Ayhan, maddi yoksulluğu ve manevi tecriti, edebi anlayışsızlığı yaşıyor. Üç tema ağırlıklı olarak gündeme geliyor sık sık: Türkiye’nin kötülük toplumluluğu, ‘onursuz’ yazar ve şairler ile kendi eserlerine karşı edebiyat dünyasının, okurların ilgisizliği…
Ece Ayhan gibi dikbaşlı, iktidar karşıtı bir yazarın, 1980 darbesi sonrasında meslekdaşları, arkadaşları ya da okurları tarafından el üstünde tutulması zaten beklenmiyordu. Çetin Altan dönüp dolaşıp Türkiye’de yazarların/sanatçıların sürekli olarak maddi ve manevi baskılar altında kıvrandığını yazar. Yaşar Kemal de bir yazısında Osmanlı’dan bu yana dört dörtlük yazarların nasıl itilip kakıldığını anlatmıştı. Yaşar Kemal, 1995 yılında Alman Der Spiegel dergisinde yayınlanan, Kürt meselesi ve İnsan Hakları meselesini ele aldığı esaslı yazısından sonra da, DGM’de yargılanırken, edebiyat çevrelerinden ve kimi köşe yazarlarından hiç de hak etmediği bir muameleye maruz kalmıştı.
Ece Ayhan’ın Akif’e yazdığı mektuplardaki bir leitmotif de, ‘Çok Eski Adıyladır’ ve ‘Yalnız Kardeşçe’ kitaplarının basılması konusundaki israrı.
Tanımayan, Ece Ayhan’da paranoyak saplantılar olduğunu sanır. Oysa ki, ayrık otları huzur kaçırır düzgün kesilmiş çimlerin orta yerinde. Ayrık otları huzursuzdur doğuştan.
Bodrum-Gümüşlük’te bir yalnız adam. Sadece fikriyatı ve muhalefeti var. Okuyor ve yazıyor. Acılar içinde direniyor.
Kolay kolay Ece Ayhan olunmuyor….

(*) Eren Barış'ın derlediği kitabın ara bölümlerinden bir alıntı:
''Bizde hiçbir zaman ‘düşünce’ adına bir şey olmamıştır, her şey ‘memurlar kavgası’ olarak geçer tarihte.’’


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla