Ana içeriğe atla

HABER DEĞERİ OLAN AĞCA DEĞİL

Milliyet'in 25 Ocak 2010 tarihli sayısında, Derya Sazak'ın yönettiği Ombudsman sayfasında yayınlanan Medya-Ağca ilişkileri konusundaki değerlendirme, daha önce yayınladığım 'Ağca Medyası' başlıklı yazının yeni bir versiyonu. Bu sayfada ayrıca Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesinden değerli meslekdaşım ve arkadaşım Esra Arsan'ın da değerlendirmesi var.Bkz. http://www.milliyet.com.tr/agca-nin-pesinde/ombudsman/haberdetayarsiv/25.01.2010/1190207/default.htm?ver=80 (RD)



Okur Temsilcisi sayfasını bu hafta medya analistlerine açıyoruz. İletişim Uzmanı Ragıp Duran, Le Monde’a ruhunu veren “ülkelerin layık olduğu medyaya sahip olması” anlayışından hareketle, Özal döneminden bu yana siyasi-ideolojik ilkelerden çok, iktisadi- mali ideallerin yüceltildiği bir mecrada Ağca’ya da “satan” bir obje olarak bakılmasını kaçınılmaz buluyor. Değerlendirmesi şöyle:
“Türk yaygın medyasının Ağca’nın cezaevinden çıkışını izleyip aktarması sırasındaki tutumu vahim. Meseleye dört açıdan bakabiliriz: Mesleki, teknik, sosyolojik/siyasi-ideolojik...
Muhabirlerin, foto muhabirlerinin, editörlerin, sayfa sekreterlerinin ama en çok da haber müdürleri, yazı işleri müdürleri ve genel yayın yönetmenlerinin unutmamaları gereken konu, Ağca’nın bir gazeteci katili olduğudur. Hiçbir meslek, bir meslektaşının katiline bu kadar önem (haber değeri) atfetmez. Ayrıca, dünyada ve tarihte, bir katile bu kadar medyatik önem verildiğini ben bilmiyorum. Gazetecilik/habercilik, cinayet işlemiş insanları kahraman yapmaya cevaz vermez. Bu meslek, acı çekmiş/acı çeken insanların (Gazeteciler ve İpekçi Ailesi, yakınları) acılarını yeniden deşmeye de izin vermez. Genç bir muhabir, ‘Sayın Ağca’ diye bağırdı!
Haber tekniği açısından, 30 yıldır yanıtlanması gereken çok sayıda soru var. En önemlisi de ‘Ağca’nın arkasında kim/kimler var?’ Ayrıca İpekçi cinayeti ve Papa’yı öldürme girişimi konusunda bilinmeyen birçok konu var. Bu soruların doğru yanıtlarının çok azını Ağca biliyor. Üstelik Ağca da, kıdemi ve geçmiş açıklamaları nedeniyle, inanılır/güvenilir bir haber/bilgi kaynağı değil. Bizzat kendisini suçlayacak bilgileri açıklaması da zaten beklenmiyor. Böyle bir durumda, bu kadar çok sayıda muhabiri, foto muhabirini ve kameramanı seferber etmek yanlış.
Olayın mutlaka bir haber değeri var ama haber Ağca’da değil. Her zaman her yerde gazetecilik/habercilik yapılır. Ama, askeri cezaevinden kaçırılma, lüks otelin parasının kaynağı ya da 2006’daki 8 günün öyküsü ile uğraşmanız gerekirken, mavi kazakla ya da Yeni Ahid’le uğraşırsanız, olmaz.
Sosyolojik açıdan M.A. Ağca’ya üç sıfat yakıştırmak mümkün:
* Bir dizi sır (Papa, Fatima, Yeni Ahid, kaçırılan çocuk vs.) sahibi olduğu imajını veriyor.
* Dindar bir yanı da var. Hem Müslüman hem de Hıristiyanlık hakkında büyük sözler ediyor.
* Doğu-Batı ilişkilerinde garip bir konumu var. İngilizce ve İtalyanca konuşuyor ama Batı’nın dini liderini vurmaya çalışmış. Bu üç özelliğin bir kısmını Ağca’ya medya yüklüyor. Üç özellik de ortalama yani standart Türkün tahayyülünde esas olarak cazip, merak edilen, ilgi çeken hatta olumlu bir şahsiyet imajı yaratıyor.
Nihayet siyasi-ideolojik açıdan bakıldığında, Ağca’nın iki temel niteliği ön plana çıkıyor:
* Şiddet yanlısı. Bir soygun, bir gasp, bir cinayet, bir cinayet girişimi var sabıka kayıtlarında.
* Aşırı-sağcı, milliyetçi, kahraman gibi görünmek istiyor. Belki de eski bir Polat Alemdar.”

Yorumlar

Galenović dedi ki…
İletişim adresinizi göremedim blogda, bu yüzden buradan yazmak zorunda kalıyorum.
Milliyet'in 27 Ocak sayısında manşetten verdiği Chavez haberinin eleştirisini yapmanızı rica ediyorum. Bu haberin içeriğine nasıl bakıyorsunuz? Milliyet'in böyle bir haberi manşetten vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konudaki yorumlarınızı merak ediyorum.

Bu arada blogunuzu yeni keşfettim, 1-2 aydır zevkle okuyorum yazılarınızı... Geçmiş tüm yazılarınızı da okumaya başladım. Medya etiği ve gazetecilik üzerine sizden öğrenilecek çok şey olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda çok teşekkürler...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanlı hayalet aslında 104 yıldır tepemizde

* Talat Paşa’nın şahsından çok temsil ettiği ideoloji ve paradigma T.C açısından bugün hala hayati bir öneme sahip. Talat Paşa sadece İttihat Terakki ve 1915 ile organik olarak bağlantılı değil. O bugünkü T.C nebulasının belleği, kalbi ve beyni. Ragıp Duran Güncellikte sürekli olarak çıkmaza girince, ne geçmişi anlayabilir insan ne de geleceği tasarlayabilir. Osmanlı’dan T.C’ye geçiş çok sorunlu, çok zor ve çok kanlı. 102 yıl bir toplum için çok uzun bir süre değil. Ama yeni kurulan Kemalist rejim inatla ve ısrarla, bir asır boyunca iktidarın siyasi/ideolojik/kültürel/pedagojik aygıtlarını kullanarak geçmişi bağımsız, özgür ve nesnel bir şekilde değerlendirmedi. Kendi çıkarlarına uygun devletçi, milliyetçi hatta ırkçı bir ‘’hikaye’’ üretip yaygınlaştırdı. Geçiş sürecinin (1908-1923 ve sonrası) tüm olumsuzluklarını ya gizledi ya da tahrif etti. Ermeni Soykırımı, Kürt Sorunu ve Pontos Rum Konusu bu olumsuzlukların en bariz olanları. Kemalist ideoloji, iktidarının meşruiyetini sağlama...

Kemalizm’de Hyper Enflasyon

  * İçeriği pek muğlak, dün-bugün-yarın her derde deva olarak önerilen, dev heykel ve portreleri ile tahayyülümüzü baskı altına alan zihniyetin etraflı bir yapı sökümüne ihtiyacı var.   Yerine cazip, çağdaş, popüler yeni bir siyasi-toplumsal proje lazım. Ragıp Duran Sayıları giderek azalsa da Türkiye’ye gelen yabancılar/turistler bize en çok şu soruyu soruyor: ‘Sizde neden her yerde Atatürk heykelleri, posterleri, portreleri var?’. Biz belki içeriden bakıp anlayamıyoruz ama başka ülkelerle kıyaslama yapınca Türkiye’deki Atatürk tutkusunun ne kadar yaygın, ne kadar güçlü olduğunu saptayabiliriz. Her devletin saygıdeğer bir kurucu babası, sevgi ve minnetle anılan askeri ya da siyasi bir lideri tabi ki var. ABD’de G.Washington, SSCB’de pardon Rusya’da V.I.Lenin, Çin’de Mao Zedung, Kore’de Kim Il Sung, Fransa’da De Gaulle… Ama bu ülkelerin hiç birinde lider kültü bizdeki Atatürk düzeyinde değil. Bir başka çelişki d...

Şahin Alpay’ın Anıları / İlginç ve Zengin bir Hikâye ama…

  * 70’lerde Maocuların idolü sonraları Cemaatin kendi deyimiyle sosyal liberal yazarı başarılarını, düş kırıklıklarını, pişmanlıklarını kaleme almış. Parlak bir öztanıtım broşürü, zengin bir özkutlama kataloğu. Ragıp Duran   En eski ünvanı ‘’Maoculuğu Türkiye’ye getiren Adam’’ olan Alpay, Lejand yayınlarından çıkan 564 sayfalık anılarının birinci cildinde son 80 yılın Şahin Alpay’ını biraz da o dönemleri anlatıyor. Alpay, benden 10 yaş büyük. O, Aydınlık’tan ayrıldığı yıllarda ben yeni yeni PDA’cı oluyordum. 70li yılların başında Şahin Alpay ve Halil Berktay bizim için hareketin en önemli ideologları ve gerçek birer devrimci aydındı. Kendisini çok az tanırım. Ama bilgisi, kültürü, çalışkanlığı, içtenliği ve dürüstlüğü konusunda sanırım kimse olumsuz bir yargıda bulunamaz.     Kitap piyasaya çıktığında, Medyascope, Apaçık Radyo ve Serbestiyet’de anılar hakkında yayınlanan söyleşileri izledim. Cazipti. Ancak kitabı okuduktan sonra bu mecralarda söyleşi...