Ana içeriğe atla

A Ğ C A M E D Y A S I : Hazin ve Haşin

www.gercekgundem.com’un sorusuna yanıt:


A Ğ C A M E D Y A S I
KAYITSIZ, DUYARSIZ, HAZİN VE HAŞİN!

Türk egemen medyasının Ağca’nın cezaevinden çıkışını izleyip aktarması sırasındaki tutumu vahim. Çünkü kendi mesleğinin çok önemli bir mensubunu öldürmüş olan bir kişiye gösterilen önem, biçilen haber değeri ancak patolojik ölçütlerle değerlendirilebilir.
Teknik ve mesleki olarak bakalım önce:
Bunca kamera, foto muhabiri, muhabir ve yazar neden seferber ediliyor ki? Sıradan bir adliye haberi değil mi bu? Ajanslar izliyor, yetmez mi? Cezasını çekip bitiren (O da kesin değil!) hangi katil, dünyanın hangi ülkesinde bu şekilde manşetlere çıkartılmıştır?
Medya, acı çekenlere rahat, rahat yaşayanlara acı hakkında bir fikir, bilgi verebilirse, önemli işlevlerinden birini yerine getirmiş olur.
Bu yanlış/anlamsız/mübalağalı haberleri yazan muhabirler, düzelten editörler, sayfaya koyan sekreterler, ya da fotograf çeken foto muhabirleri bu işi yaparken İpekçi ailesini düşünmüyorlar mı hiç? Bu çalışanları bir kenara koydum, Haber Müdürleri, Yazı İşleri Müdürüleri, Genel Yayın Yönetmenleri nerede nasıl hangi habere müdahale ediyorlar?
Milliyet’in manşeti ne kadar doğru! (Abdi İpekçi’yi bir daha öldürdüler).
Bu arada, yakınları siyasi cinayetlere kurban gitmiş insanların bir araya gelip ortak bir bildiri yayınlamaları çok önemli. ‘Ne biçim bir memlekette yaşıyoruz yahu!’ infialine karşı aklı başında, sağlıklı düşünüp davranabilen insanların uyarıcı mesajı bir nebze olsun umut veriyor insana.
Gazetecilik her zaman her yerde yapılır, yapılabilir.
NTV’nin haberinin girişinde vardı: Kim verdi bu lüks otelin parasını?
2006’da kim sakladı Ağca’yı?
Mavi kazakla uğraşacağına mesela bu iki soruya yanıt arasa medya mensupları… Ağca ile Derin Devletin ilişkilerine (Ellerine sağlık Belma Akçura) biraz da girmemek için tahliyenin eften püften yanları bu kadar büyütülüyor.
Siyasi-ideolojik olarak bakalım biraz :
Şiddet hayranı bir medya ile karşı karşıyayız aslında. Seçici bir şiddet. Kürt silahlı militanlarının şiddetine olağanüstü karşıdır bu egemen Türk medyası ama Türk Silahlı Kuvvetlerinin ya da diğer resmi güçlerin şiddetine hep alkış tutar. Linç yanlısı kesimlerin şiddetini de mazur göstermeye çalışır. Ağca, belki biraz da eski bir Polat Alemdar’dır.
Ağca, sağcı, milliyetçi bir militan olarak dini motifleri de kullandığı için bu egemen medyanın gözbebeği haline gelmiştir. Solcu, enternasyonalist ve ate bir kişi, bu medyada son sayfada tek sütuna beş cm’lik haber olabilir mi? Ağca’nın standartları, ortalama Türkün ölçülerine uygundur. Üstelik de Papa’yı vurmaya teşebbüs ederek İslamiyetin, Doğu dünyasının prestijini korumuş bir kahramanla karşı karşıyayız.
Le Monde’un kurucusu Hubert Beuve-Méry’nin ünlü sözüdür: ‘Her ülke layık olduğu gazeteyi çıkarır’.

Yorumlar

Serkan Ünlü dedi ki…
Papa'yı vurmakla İslamiyet'in prestijini korumak mı? Yapmayın lütfen, bunu samimi şekilde mi söylüyorsunuz. Papa'nın suikastine sevinecek aklı başında biri Müslüman olabilir mi? O zaman Yahudi Hristyan komşuları ile yemeğini paylaşan Peygamber hangi dine mensup. Lütfen elma ile armut karışmasın...
Adsız dedi ki…
bir kez daha okursanız, yazının o kısmında eleştirdiği medyanın diliyle konuşulduğunu göreceksiniz. Yani "Papa'yı vurmakla İslamiyet'in prestijini koruyan Ağca'dır", demiyor; Ağca'nın kimi medyanın söyleminde o şekilde betimlendiğini söylüyor.
@sarpergunsal dedi ki…
Ragıp Abi,

Yıllardır farklı farklı mecralarda dimağımızı geliştiriyorsun.

Sağol varol,
Sarper115

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cumhuriyet gazetesi de Türkiye Cumhuriyeti gibidir:

  Kadim iktidar sahibi ama Cumhursuz ve bağnaz!   * Atatürk’ün emriyle kurulan Cumhuriyet gazetesi 100 yaşına bastı. Mustafa Kemal Atatürk ve T.C için olduğu gibi Cumhuriyet gazetesi için de şimdiye kadar elle tutulur, ciddi, çok yönlü, eleştirel perspektifli akademik ya da mesleki bir yayın yapılamadı. Ragıp Duran Cumhuriyet gazetesi hakkında şimdiye kadar yayınlanmış çeşitli yayınların çoğunu okudum. Büyük bir kısmı tek yanlı bir Kemalizm güzellemesi şeklinde kaleme alınmış. Kuşkusuz 100 yıllık tarihinde bu gazetenin gerçekleştirdiği sınırlı sayıda da olsa olumlu siyasi ve medyatik etkinlikler yok değil. Mesela Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları. Ya da CUMOK’un ilk baştaki girişimleri. Okay Gönensin’in taslağını hazırladığı Vakıf yapısı. Celal Başlangıç’ın Kürt bölgesi haberleri… Cumhuriyet gazetesi herhangi bir günlük gazete değil. Adı, tarihi, mülkiyeti, yapısı, yayın politikası büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi (1923-2002)   ile neredeyse özdeş. Gaze

Midilli’den İzlenimler: Ada değil Memleket…

  * Kitap tanıtım toplantısı bahanesiyle Türkiye’den gelen kırk yıllık arkadaşlarımla şahane 5 gün yaşadım Midilli’de. Eski ve yeni fotograf kareleri… Ragıp Duran Midilli, Ege’de Türkiye’nin hemen yanı başında kocaman bir ada. İzmir, Ayvalık ya da Dikili’den motorla en fazla 1 saatte ulaşıyorsun.   Benim Yunanca kitabımın tanıtım toplantısı için Midilli’de göçmenlerle çalışan Birarada Derneğinin davetlisi olarak adaya vardık. Yayıncım Yorgo Giannopoulos, ben ve Yiğit Bener, ‘’Selanik Sürgünü’’ kitabının Midilli’deki tanıtım toplantısında 23 Mayıs 2024 Ben 15-20 sene önce, birisi Türkiye-Yunanistan Defne Dostluk Derneği ile ikincisi mektepten arkadaşlarımla gezmeye Midilli’ye gitmiştim. Öyle turistik bir Yunan adası değil. Dağları tepeleri, yeşil vadileri olan güzel bir kara parçası. Son zamanlarda Türkiye’den günde 4-5 motorla yüzlerce turist geliyor. Ada halkı özellikle de esnaf memnun. Çünkü, ‘ ’Türkiye’den gelenler bize (Yunanlılara) çok benziyor. Alman, İngiliz ya da Fran

Ümit Kurt - Kanun ve Nizam Dairesinde / SOYKIRIM TEKNOKRATSIZ OLMUYOR!

  *Kurt’un son çalışması, bir çok yeni gerçeği belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. M.R.Mimaroğlu örneği,   sadece 1915’i değil günümüzü de açıklıyor.   Ragıp Duran   Tarih kitaplarının amatör bir okuru olarak, bizim kuşak, Kürt Meselesini İsmail Beşikçi’nin, Ermeni Meselesini de Taner Akçam’ın çalışmalarından öğrendi.   1915 Ermeni Soykırımı Araştırmalarının öncüsü olan Akçam’ın açtığı yolda ilerleyen tarihçi Kurt, bir önceki kitabında soykırımın Antep somutunda hem mikro analizini yapmış hem de yerel eşrafın (Aktörlerin) konum ve katkısını incelemişti.   Son çalışması olan ‘’Kanun ve Nizam Dairesinde’’ (Aras, 2023, Istanbul, 255 s.) ise, orta hatta üst düzey bürokrat Mustafa Reşat Mimaroğlu’nun (1878-1953) mesleki ve siyasi yaşamını irdelerken, 1915’in bürokrasi boyutunu sergiliyor. Kurt’un kitabını okurken altını çizdiğim bir kaç özellik var: * Akademik çalışmalarının bir bölümünü Kudüs’de gerçekleştirdiği için Kurt, 1915 ile Holokost   arasındaki benzerlik ve farklılıkla