Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İKTİDAR NEDEN SANSÜRE İHTİYAÇ DUYUYOR?

Gezi Parkı direnişi sürecinde "sosyal medyada" anlık paylaşımlarla örgütlenmenin sağlanması ile birlikte, "Gezi sürecine sosyal medyanın etkisi" tartışmaları gündeme gelmiş ardından İçişleri Bakanı Muammer Güler, "sosyal paylaşım sitelerinden yayılan asılsız haberlere karşı gerekli önlemler alınacak. Bu konuda yasal düzenleme için Adalet Bakanlığı ve ilgili bakanlıkların çalışmaları olacak" şeklinde bir açıklama yapmıştı. bununla birlikte paylaşımlar yapan bazı kişiler de gözaltına alınmış kimi sayfalar kapatılmaya başlanmıştı.  1- Bu durumu ifade özgürlüğü kapsamında nasıl değerlendiriyorsunuz?      Gezi Direnişi sürecinde ve sonrasında Başbakan Erdoğan, Başbakan yardımcısı Arınç ve sizin de andığınız İçişleri Bakanı Güler, sosyal medya konusunda açıklamalar yaptı. Erdoğan, twitter’ı ‘Çağımızın belası’ olarak niteledi. Arınç, isteseler İnternet’i kesebileceklerini ama demokrat oldukları için kesmediklerini söyledi. Güler de yasal düzenlemeden de

Süreç, Gezi, Rojava, Mısır

Başbakan Erdoğan galiba içinden “şu Kürtler olmasa Süreci ne güzel yönetirim” diyor. Bir süredir de eklemek zorunda kaldı: “Şu Rojava olmasa Suriye’de çok etkili olurum.” Son zamanlarda neredeyse her şey Erdoğan’ın aleyhinde: Gezi, Rojava, Mısır Darbesi. Şaşkınlık, hiddet, korku dalgaları arasında Kürt Sürecini yönetebilir mi böyle birisi?  Geçtiğimiz yılın aralık sonunda başlayan “Süreç”, sekizinci ayını tamamlamak üzere. Bu sekiz aylık süre içinde taraflar ne yaptı? Önce PKK’den başlayalım: Öcalan bu yıl Diyarbakır Newroz’unda okunan bildirisi ile aslında 1925’te, ama son dönem itibarıyla 1984’te başlayan Kürt Meselesinin özüne ilişkin tayin edici bir kararı açıkladı: Silahlı mücadele dönemi kapanmış, artık siyasî mücadele dönemi başlamıştır. Konuya ilişkin bütün verilerin yeniden değerlendirilmesine neden olan bu açıklama aslında mücadelenin sadece yöntemine ilişkin bir tutum değişikliği değildi. Newroz açıklaması kısa süre içinde somut ifadesini de buldu ve PKK, silahlı güçler

Medyayı Penguenler de Kurtaramadı!

    1) Gezi sürecinde medyanın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce  geleneksel medya  halkın haber alma hakkı bakımından nasıl bir sınav    erdi? Ragıp DURAN - Türk egemen medyası, Gezi Sürecinde kelimenin gerçek anlamıyla çöktü. Zaten uzun yıllardır iktidar yanlılığı nedeniyle, gerçekleri değil, iktidardakilerin irade ve düşlerini haberleştiren egemen medya, Gezi gibi beklenmedik, devasa, kitlesel, şaşırtıcı, mizah yüklü bir muhalefet dalgası karşısında yere serildi. Yakın dönemde Roboski ve Reyhanlı’da zaten çuvallamış olan bu medya, Gezi’de, dikkat edin haber tahrifatı bile  yapamayacak durum    daydı, bu nedenle de yaklaşık 48 saat boyunca üç maymunu oynadı. Penguen belgeseli de kurtaramadı egemen medyayı. Başbakan Erdoğan, Toma, gaz yetmeyince daha sonra Hülya Avşar, Necati Şaşmaz son olarak da Şafak Sezer adındaki penguenleri seferber etti ama egemen medyanın bu kahramanları, Gezi Direnişinin hakiki yüzünü karartmaya yetmedi. Egemen medyanın kaptan köşklerindeki ko

Egemen medya da Erdoğan da Değer Kaybetti

Özellikle direniş ile birlikte ana akım medyaya halk oto sansür uyguladığı için tepki gösterdi.  Siz medyanın üzerindeki  otosansür ve sansürün geldiği nokta hakkında ne düşünüyorsunuz?   Gezi Direnişi genel olarak iktidara, özel olarak Başbakan Erdoğan’a çok açık ve somut mesajlar verdi. İktidarın bir parçası ve önemli ideolojik aygıtlarından biri olan egemen medya da, bu ayağa kalkıştan nasibine düşeni aldı. Gezi sloganları arasında egemen medyayı eleştiren hatta onu maymuna çeviren sıkı, sivil, güçlü mesajlar vardı. Gezi Direnişi somut olarak medyakrasinin iktidarında, üstelik tepe yönetiminde sarsılmalara neden oldu. Mesela NTV’nin en üst düzey yöneticisi istifa etmek zorunda kaldı. Öte yandan Gezi Direnişini destekleyen bazı meslekdaşlarımız da işten atıldı. Egemen medya bir tek Gezi Direnişi darbesiyle birdenbire özgürlükçü ya da demokrat olmaz, olamaz. Ama egemen medyanın yazı işlerinde artık eskisi kadar sansürcülük hatta otosansürcülük yapmak da kolay değil. Ba

Ahmet, Mehmet, Ali, Kürşat, Yavuz ve diğerleri…

Etnik temizlik gibi meslekî temizlik yapıyorlar. “Ben gazetecinin şahsiyetsiz, yalaka ve sadık olanını severim” diyorlar. Dikkat edin, iş solcu, radikal, sıkı muhalif gazetecileri filan aştı, kendi gazetelerinde çalışan, yıllarca iktidara hizmet etmiş meslektaşları işlerinden atıyorlar. Bu ortamda bir sürü insan hâlâ gazeteciyim diye ortalıkta dolaşıyor. Müthiş bir yalnızlaşma, olağanüstü bir tedirginlik. Beyaz mendiller sallayacağız çocuklar, yakındır…     Başlıktaki meslektaşların soyadlarını vererek başlayayım: Altan kardeşler (Taraf ve Star), Akel (Yeni Şafak), Bumin (Yeni Şafak), Baydar (Sabah). Hepsi de uzunca bir süredir iktidar yanlısı olarak bilinen gazetecilerdi. Belki Erdoğan değişmese / bozulmasa, amiyane tabirle sapıtmasa, bu meslektaşlar bugün hâlâ iktidarı savunmaya devam edebileceklerdi. Böylelikle işlerinden olmayacaklardı. Ama oldular. Çünkü Erdoğan gerçekten fevkalâde bir hamle ile, bir süredir klasik, mütedeyyin, muhafazakâr, birleştirici bir lider olmaktan çık

GEÇ KALDIN TAYYİP!

*Artık hiçbir yazı, Gezi ya da Kızılay duvarlarındaki yazılamalar kadar etkili ve ilginç olamaz. Efsanevi bir tarih yazılırken, sokağa çıkıp izlemek, gaz ya da su yemek, eylemcileri desteklemek, eylemci olmak yazıyı ikinci sınıfa düşürür/düşürdü. Bugünün eylemcileri  40 yıl sonra  torunlarına ‘Biz vakti zamanında  grayderle Toma kovalamıştık’ diyecek. Torun da ‘Atma Dede!’ diyemeyecek. Yaşı müsait olanlar benzeri sahneleri yaşamışlardı. Mesela 68’de ben ortaokul  son sınıf öğrencisiydim, hayal meyal hatırlıyorum. Ama kitaplara, filmlere bin şükran, mesela Jacques Tardi’nin ‘Halkın Çığlığı’ başlıklı çizgi romanı  sayesinde  1871 Paris  Komününde ya da William Klein’ın ‘Grands Soirs, Petits Matins’ (Şahane Akşamlar ve Erken Sabahlar) başlıklı belgeselinde 1968 Mayıs’ında Paris’te neler olup bittiğini öğrenebildik. Gezi’de cereyan edenleri görüp okuyunca, onları hatırladım. İsyan, müthiş bir çözücü, dağıtıcı, her türlü engeli berhava eden bir ortam, bir araç, bir düğme… Henüz 31 Ma

Benim Güzel ve Fırlama Medyam

Muhaberatı Gezi (*) Gezi direnişi sadece siyasi, sosyal, ekonomik dünyayı değil medya dünyasını da salladı ve çalkaladı (Rock and Roll). Herkes bu direniş sayesinde şunu açık bir şekilde gördü: Egemen medya egemenlerin medyasıdır üstelik tüm topluma da egemen değildir. İsteyen kendi medyasını, kendi iletişimini kurar, kendi gazeteciliğini bağımsız ve özgür bir  şekilde yapar. Gezi’den medya manzaraları: ‘ ’Istanbul’da Gezi Parkında başlayan gösteri ve direnişin ilk sonucu, tümü bu büyük şehirde konuşlanmış olan büyük sermaye medyasının habercilik ve özgür yorumculuk konusunda yolun sonuna geldiğini, editoryal olarak tamamen iflas ettiğini öfke içinde anlaması oldu. 31 Mayıs 2013, afra tafralı patronları pek çok farklı büyük iş alanında top koşturan, kendisini ‘merkez’ diye adlandıran medyanın görkemli binalarının içinin medeni cesaret, profesyonel kavrayış ve meslek ahlakı açısından ne denli boş olduğunu gösteren bir milattır .’’ Bu iki paragraf yurtdışında yayın yapan Al-Mo