Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Özkök'e bırakılmayacak ciddi iş

Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut'u da şahit göstererek modern gazetecilik adı altında klasik/geleneksel gazeteciliği tahrifat ve gizlemelerle karalamaya çalışıyor. Hem kel hem fodul... Sonu galiba yaklaşıyor. Çünkü bir süredir vasiyetname ile günah çıkarma kokteyli türünde yazılar kalame alan Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 1 Ağustos tarihli köşesinde 'Gazeteciye bırakılmayacak ciddi iş' başlıklı yazısında, gazeteciliğin mevcut durumu ve geleceği hakkında fikir ve tahminlerini beyan etmiş. Özkök, bu yazısında da, her zaman olduğu gibi bazı yarım ve çeyrek gerçeklerden, saptamalardan yola çıkarak, nispeten ince daha doğrusu sinsi bir şekilde, klasik gazetecilik dediği doğru/geleneksel gazeteciliğe karşı açtığı cihad'ı sürdürüyor. Artık alıştığımız desinformation (Haber tahrifatı) ve misinformation(haber gizleme) yöntemleriyle gazeteciliğin mevcut bunalımını tahlil eden Özkök'ün saptamaları hem eski hem eksik üstelik de yanlış: ''Artık g

KÜRT BARIŞI İÇİN...

ANF'in, KCK'nın 'eylemsizlik sürecini' 1 Eylül'e kadar uzatma kararıyla ilgili sorusuna yanıt: KCK'nın açıklamasında bence üç önemli saptama/değerlendirme ön plana çıkıyor: 1)''(...)sorunun çözümünde silah ve şiddet değil demokratik siyasal yöntemlerin esas alınması bir zorunluluk haline gelmiştir.” 2)''(…) ilk adım olarak askeri ve siyasi operasyonlara son verme ile silahların tümden susturulması ve diyalog sürecinin başlatılması biçiminde gelişebilmelidir''. 3)''(...)başta ABD ve AB olmak üzere tüm uluslar arası güçler Kürt sorununda şiddet ve çatışma siyasetini desteklememeli, demokratik çözüm siyasetinin gelişmesi için destekleyici olmalıdırlar”. Henüz içeriğini bilemediğimiz Öcalan'ın önereceği yol haritasının tartışılıp değerlendirilmesi için, ama esas olarak kan akmasını geçici bir süre için de olsa durdurmak amacıyla eylemsizlik sürecinin uzatılması mutlaka olumlu bir adım. 1 Eylül'ün Dünya Barış

GAZETECİ KİMLİĞİNİ GİZLEYEBİLİR Mİ?

Ayşe Arman tesettüre girip İslamcı mahalleye girmiş. Kimi ne için aldatıyor? Gerek var mı? Kimlik ya da kamera hangi koşullarda gizlenebilir? Yaz sıcağında manşete çıkarılan bir haber dikkat çekici:‘Ayşe Arman tesettüre girdi, öteki mahalleye girdi’. Kimin cin fikridir bilmem ama, Hürriyet, mahalle baskısını göstermek için böyle bir yöntem benimsediğini yazıyor. Bir köşe yazarı, bir röportajcı olarak ünlenen/ünlendirilen Arman’ın yazdıklarında çoğunlukla bizzat kendisi ana konu ve kahraman olarak ön plana çıkıyor. Bu starlaştırma harekatını şimdilik bir kenara bırakıyorum ama İslamcı mahallede olup biteni anlamak ve anlatmak için bir kadın gazetecinin örtünmesini teknik olarak/mesleki olarak/ahlaki olarak irdeleyelim: Gazeteci ilke olarak kimliğini gizlemez. Kamuyu bilgilendirmek için yapılan önemli bir faaliyet olan muhabirlik yani habercilik açık/dürüst/şeffaf bir faaliyet olmalıdır. Gazeteci kendi mesleki kimliğini neden gizlemek ihtiyacını duyar? Ya da gazeteci, adeta bir bukal

Siyasetçi-Gazeteci İlişkisinde Bir Örnek : Orhan Doğan

Aramızdan ayrılalı iki yıl oldu. Pazartesi günü Cizre'de anma etkinlikleri yapıldı. Yaklaşık yirmi yıllık dostluktan siyasetçi-gazeteci ilişkileri açısından çıkardığım deneyler, öğrendiklerim... Bundan iki yıl önce 29 Haziran günü Doğubeyazıt'daki bir toplantıda kaybettik Orhan Doğan'ı. Onun narin vucudu, aklının ve ruhunun tüm sağlamlılığına rağmen, 10 yıllık cezaevi sürecinin ve binbir siyasi sıkıntının ardından toprağa dönmek istedi. Gerekli ve yeterli önlemler alınabilseydi belki hala aramızda olabilecekti Orhan Doğan ama... Bu haftanın başında, Pazartesi günü Cizre'de Orhan'ın ailesi, mücadele arkadaşları ve dostları ona layık bir anma töreni düzenledi. Orhan'ın anıt-mezarı da Cizrelilere ve sevenlerine göründü ilk kez. İki yıl önce onbinlerce insan, Van'dan Cizre'ye kortejler eşliğinde getirmişti naaşını. Cizre'de en az 200 bin kişi vardı o gün sokaklarda. Geçtiğimiz Pazartesi de binlerce kişi toplandı mezarın başında. Mem u Zin'in buluştu

Faili Meçhul Kağıt Parçası!

Orgeneral Başbuğ'un basın toplantısında yepyeni bir şey yok. Sorulmayan sorular var. Gündeme giren 'Asimetrik Psikolojik Savaş' üzerinde de durmak gerek Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un bugünkü (26 Haziran Cuma) bir saat on dakikalık basın toplantısından ilk izlenim ve tahlilleri üç ana başlık altında toplamaya çalışacağım: 1- Yeni bir şey yok Orgeneral Başbuğ'un açıklamalarında gerek bilgi gerekse tutum olarak yeni bir şey yok.Belge/kağıt parçasının yazarı, amacı, basına sızdırılması konusunda şimdiye kadar açıklanmamış bir bilgi olmadığı gibi, Askeri Savcılığın kararının tekrarı ve savunması Başbuğ'un ilk bölüm konuşmasını oluşturdu. Özellikle bu bölümü 'sert bir savunma' olarak nitelemek mümkün. Başbuğ, belge/kağıt parçası hakkında yeni/önemli bir bilgiye sahip olsaydı, tüm basın toplantısında söyledikleri önemli ve anlamlı olabilirdi. Başbuğ, bir yandan soruşturmanın yeniden açılabileceğini söylerken, bir yandan da belgenin bir kağıt

TARAF'IN BELGESİ/BELGENİN TARAFLARI

Birgün gazetesinin sorularına yanıtlar: 1- Henüz iddia aşamasındaki bilgilerin araştırılmadan yayınlanmasının, gazetecilik açısından tehlikesi nedir? Gazetecinin temel görevlerinden biri, -belki de birincisi- iddia, duyum, söylenti, açıklama hatta bilgi ya da belge olarak sunulan materyalin, yayından önce doğruluğunu mutlaka denetlemektir. Çünkü haberciliğin birinci kuralı/gereksinimi kamuya iletilen bilginin DOĞRU olmasıdır. Bilgi kirliliğine karşı mücadele için bu denetim şarttır. Gazeteye ulaşan/ulaştırılan herhangi bir bilginin denetlenmeden yayınlanmasının sayısız sakıncaları/tehlikeleri var. Öncelikle bu bilgiyi yayınlayan gazetenin, bilgi yanlış ise, inanırlığı/güvenirliği/prestiji azalır. Çünkü böyle bir tutum, gazetecinin profesyonelliği hakkında kuşku yaratır. Nihayet, okur açısından bakıldığında, gazete okura, doğruluğu denetlenmemiş belki de yanlış bilgi vermiş olur. 2- TSK, AKP ve Gülen Cemaati konunun tarafları. Haberi, ilke olarak en az iki kaynaktan doğrulatmak gerekm

TSK, AKP, GÜLEN ve MEDYA

(15 Haziran günü Today's Zaman ve Yeni Şafak'ın sorularına yanıtlar) Taraf gazetesinin yayınladığı belge ve daha sonraki gelişmeleri şimdilik beş alt başlıkta değerlendirmeye çalışacağım: • Yayından hemen sonra Genel Kurmay Başkanlığının tepkisi yayın yasağı getirmek oldu. Üstelik yasak, sivil değil askeri mahkeme savcılığınca verilmişti. Yasak, sorunu çözemediği gibi hem daha karmaşık hale getirdi hem de gelişmeler yasağın başta Başbakan bilahare Genel Kurmay Başkanı tarafından çiğnenmesine yol açtı. Yayın yasağı keyfi ve siyasi bir tedbir olmamalı. Ancak gerçekten kamu güvenliği yakın bir tehlikenin tehditi altında olduğu zaman uygulanmalı. Ayrıca yasak kararını alan makam, kararının ayrıntılı ve ikna edici gerekçesini açıklamalı. • Genel Kurmay gibi ciddiyet ve disipliniyle bilinen bir kurumun açıklamaları net, açık, somut değildi. ‘Şu ana kadar yapılan araştırmalara göre’ ve ‘kanaatine varılmıştır’ gibi muğlak ifadeler, tartışmaları çıkmaza soktu. Oysa ki kamuoyunun talep