Ana içeriğe atla

Ahı tuttu madencilerin… Demir de gitti...


Barones Thatcher, Pazartesi günü 87 yaşında ilâhî şerbeti içti. Afiyet olsun! Bugünkü neoliberal politikaların ilk mimarı ve mühendisi idi. Hırçın ve radikal bir kapitalistti. Hayatı boyunca çok düşman kazandı. Çok günah işledi.





Pazartesi  sabahı dersteydim. İnternetten Thatcher’in vefat haberi geldi.
1983-87 Londra yıllarımı hatırladım. Hayata ve ölüme de, belki de aşırı siyasî denebilecek bir bakışım olduğu için, içime serin sular serpildi. Demir Leydi, benim nefret etmekten zevk aldığım bir politikacı idi.
Thatcher3Devlet hastanelerini yeteri kadar “müşteri”’ gelmediği için kapatan başbakandı. Binlerce işçinin çalıştığı madenleri kâr etmiyor diye kapatan başbakandı. Grevci madencileri “İç Düşman” diye karalayan başbakandı. Onbir buçuk yıllık hükümdarlığı sırasında her şeyi özelleştirip sermayenin en büyük hizmetçisi olan başbakandı. Yeni Dünya Düzeni adı altında bugünkü neoliberal politikaların ilk uygulayıcısı idi. İrlandalı Cumhuriyetçileri hapislerde çürüten, sokaklarda kurşunlayan başbakandı. “Mandela teröristtir” deyip Pretoria’daki azınlık ırkçı rejimi destekleyen Muhafazakâr Parti lideriydi. Binlerce kilometre uzaktaki Arjantin toprağı Malvinas’a savaş gemileri ile giden sömürgeci eskisi bir liderdi.  Reagan’ın ve Özal’ın yakın dostu idi. Tavuskuşu gibi bir sesi vardı. Onu mecburen dinlerdik, ama dinlerken sadece sesiyle değil, söyledikleriyle de tüylerimizi diken diken ederdi. Kısacası, korkunç bir politikacı idi. “Halkçı kapitalizm” adı altında yüz binlerce insanı işşiz, hatta aç bıraktı. Van Dijk’ın tanımına uygun bir şekilde “elit ırkçı”ydı. Victoria döneminden kalmış yeni görünümlü kadim bir otoriter şahsiyetti. İngiltere’nin ilk kadın başbakanı idi, ama bizzat kendisi feminist harekete açıkça karşı olduğunu kamu önünde ilan etmişti.
Tabii küçüktüm, çocuktum, 1959-60 yılında da İngiltere’de idim. Sonra 1983’te BBC’de çalışmaya gittim. 20-25 yılda İngiltere pek değişmemişti.
-         Really love?
-         Yes in deed!
-
Ama 83-87 döneminde vahşi / acımasız kapitalizm fırtınası İngiltere’yi mahvetti. Gördüm, yaşadım. İngilizlerin ünlü dayanışmacı ruhunun kökünü kazıdı. Kamu çıkarlarını ezip geçip özel çıkarı yüceltti. Sendikaları dağıttı.
İlke olarak şiddete karşıyım, ama Brighton’da 12 Ekim 1984 günü yapılan Muhafazakâr Parti kongresinde IRA’nın roketi üç pencere öteye gitseydi, bu yazıyı daha o zamandan yazmış olacaktım.
Pazartesi akşamüstü BBC’nin karşısına kuruldum. Düzenin, kendisine hizmet edenleri nasıl ödüllendirdiğini gördüm. Benim zamanımda (1983-87) nispeten genç olan siyasetçiler, bakanlar, uzmanlar saçları ya dökmüş ya da beyaza boyamış. Suratlar buruşmuş. Sesleri şeylerinden çıkıyor, konuşmaları da ağırlaşmış. (Sanki ben bugün aynı ‘83’teki benim!) Ekrana çıkanların çoğu Barones’i öve öve bitiremiyordu. Neyse ki BBC’nin genel yayın politikaları sayesinde, tek tük de olsa muhaliflerin, sendikacıların demeçlerine de yer verildi. “Thatcher bu ülkeyi böldü ve mahvetti” dedi Liverpool Belediye Başkanı.
Üç dönem başbakanlık yapmıştı. Yeminli bir AB karşıtıydı. Sıkı bir Amerikancıydı. Ama sonra, sınırsız ihtirası ve kibiri ile, radikal gericiliği nedeniyle, sadece rakibi İşçi Partisi değil, Muhafazakâr Parti içinden de muhalifler edinmişti.
87 yaşında Pinochet’nin yanına giden hanımefendi, Şili diktatörünü de Londra’da İspanyol savcıdan kurtarmıştı. Murdoch grubunda çalışan meslektaşların grevini kadanalı coplu polislerle kırıp dağıtan da odur. Kelle vergisine karşı çıkanları şiddetle bastıran da oydu. Günahları saymakla bitmez.
Bekledim çıkmadı. O dönemi en iyi betimleyenlerden biri de Pink Floyd’un son önderi Roger Waters’tır: “Çok mu televizyon seyrettik? / Ne oldu İngiltere’ye / Ne yaptık biz Maggie?” (“The Post War Dream”, 1983)
Yine “The Final Cut” albümündeki “Fletcher Memorial Home” şarkısında ise enfes ve aktüel bir öngörü var:
Fletcher Anı Evinde / İflah Olmaz diktatörler ve krallar var / Ve onlar her gün kapalı devre televizyonda / Kendilerini seyrederler / Böylelikle hâlâ gerçek olduklarından emin olurlar / Hayatla hissedebildikleri tek rabıta budur / “Hanımefendiler beyefendiler, lütfen Sayın Reagan ve Sayın Haig’i ağırlayalım / Sayın Begin ve dostu Thatcher hanımefendi ile Paisley / Sayın Brejnev ve Partisi / McCarthy’nin hayaleti / Nixon’un anıları  / Ve şimdi de biraz renk katmak için / Latin Amerika’dan bir grup ünlü kasap grubuna hoşgeldiniz diyelim! / Onlar bizden herhangi bir saygı mı bekliyorlar…”
Pazartesi akşamı Şimon Peres de zaten, BBC’ye çıkıp üzüntü ve taziyelerini bildirdi yas suratıyla.
Thatcher iktidarda iken “Medya, terörizmin oksijen tüpüdür” cevherini yumurtlayıp sadece IRA değil, Sinn Fein liderlerinin de medyaya çıkmasını sınırlamıştı. O gün medyaya çıkamayanlar, bugün Kuzey İrlanda Bölgesel Meclis Başkan Yardımcısı ya da Millî Eğitim Bakanı oldular. Thatcher de zaten bütün bunları bilmemek, öğrenmemek, unutmak için Alzheimer oldu.
Thatcher4Thatcher, aleyhine en fazla şarkı bestelenen siyasetçilerden biri olsa gerek. Bizim Renaud da, “Miss Maggie” şarkısıyla bir selâm sarkıtmıştır İngiliz lidere:
Hayatta kalırsam eğer o son gün / Ben de bir köpeğe dönüşeceğim / Ve her gün gidip kenarına işeyeceğim / Gece lambası direği olarak / Thatcher hanımefendiyi seçeceğim
Ben 1984’te (Big Brother ya da Big Sister yılıdır!) İngiltere’de, Büyük Maden Grevini izlemiştim. Pazartesi sabahı, hanımefendinin nihayet aramızdan ayrıldığı haberi gelince, gözümün önüne, Londra sokaklarında grevci kocaları için destek toplayan, avurtları göçmüş, aslında genç, ama yaşlı görünümlü madenci eşlerinin umutlu ama hüzünlü cemalleri geldi. Bugün hayatta iseler onlar da rahatlamıştır.
* www.birdirbir.org'dan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle