Ana içeriğe atla

Top yuvarlak, siyaset de…



Diyarbakır’da futbol-politika-medya ilişkisini konuşmak ilginç. Bu üç unsur/mekanizma/olgu arasındaki ilişkileri deşmek sosyal bilimcilerin işi. Futbol izleyicisi, medya gözlemcisi ve politika meraklısı bir konuşmacı (*):


Merhaba,

Ben kendimi futbolda Galatasaraylı, siyasette Diyarbakırlı olarak addettiğim için, bugün çok memnunum. Yaşı müsait olanlar ile ilgi alanı siyaset olanlar bilir, son 20 yıl içinde bu salonda çok gergin konulu toplantılar yaptık. Toplantı bitiminde konuşmacıları Emniyet’e mi götürecekler yoksa ‘Faili-i Meşhur’ mu olacağız, belli değildi. Neyse ki o günler büyük ölçüde geride kaldı… Bugün burada futbol, siyaset, medya gibi daha yumuşak, kansız, zevkli, heyecanlı bir konuyu tartışacağız.

Futbol, politika, medya… Bu ileri hücum üçlüsünü biraz açalım önce.

Futbol, halen dünyada en popüler, en yaygın, en evrensel siyasi/sosyal/kültürel ve sportif kavram ve olgu. Her yerde futbol var. Futbol, dünyada demokrasi ve o pek övülen serbest piyasa ekonomisinden de daha meşhur, daha güçlü. Çünkü demokrasi olmayan ülkelerde futbol var. Serbest piyasa olmayan ülkelerde de futbol var. Bu iki önermeden , ‘Serbest piyasa olmayan ülkelerde demokrasi yoktur’ çıkarsamasını da yapmayalım. Doğru olmaz. Neyse… Futbol, İngilizce yazılışıyla ‘football’, sözcük anlamı olarak ayak topu demek.

Politika. Yine sözcük anlamına bakalım. Antik Yunan’da, polis, kent demek. Dolayısıyla politika da, kente, kent hayatına ilişkin demek. Siyaset, Arapça kökenli bir sözcük. Kelime karşılığı da, sürü gütmek, yönetmek, bir nevi çobanlık yapmak anlamında. Antik Yunanca ve Arapça sözcük anlamlarının sentezini yapacak olursak, politika/siyaset, kentte yaşayan koyunları gütmek, anlamına geliyor galiba ...

Üçüncü kahramanımız, olumsuz kahraman, medya. Sözcük anlamıyla tanımlama yapacak olursak, medya, Latince, arada, ortada, aracı, arabulucu anlamında bir sözcük. Bilgi sahibi insanlar ve kurumlarla bilgi sahibi olmayan insan ve kurumlar arasında bir nevi aracılık yapmak üzere tasarlanmış bir mekanizma medya.

Şimdi de bu üçlünün kendi aralarında ilişkilere bakalım:

Futbolla siyasetin, birbirine çok benzeyen bir sürü özelliği var. Keza, bu iki mecranın birbirine hiç benzemeyen yanları da var. Ama futbolla siyasetin en önemli ortak yanlarından biri de, medya ile olan ilişkileri. Futbol da, siyaset de, büyük ölçüde medyada hayat buluyor. Siyasetsiz, futbolsuz bir gazete, bir televizyon kanalı ya da bir radyo istasyonu düşünebiliyor musunuz?

Türkiye’de ve dünyada siyaset artık büyük ölçüde medya üzerinden ve medya üzerinde yapılıyor.

Futbol da, gerek mali olarak, gerek bir temaşa sporu olarak, özellikle de görsel medyada kendini ifade edebiliyor.

Şimdi tamamen öznel bir benzeyenler ya da tekabül edenler listesi çıkarmaya çalışacağım. Medyayı bir kenara bırakıyorum. Siyasetle futbolun kesiştikleri alanları ya da iki mecranın ikizlerini dökmeye çalışacağım.

Siyasette, mesela Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ne ise Futbol’da Dünya Kupası o. AB Zirvesi de Avrupa Şampiyonası demek. Politikada TBMM, futbolda Futbol Federasyonu oluyor. Siyasette dört yılda bir seçim yapılıyor, futbolda her yıl bir lig sezonu yaşanıyor. Siyasette seçim kazanıyorsunuz, futbolda şampiyon oluyorsunuz. Politikada Parti liderleri var, futbolda da kulüp Başkanları. Siyasette partilerarası milletvekili transferleri oluyor, futbolda da. Üstelik futbolda transfer ücretleri açıklanıyor. Siyasette seçmen, futbolda taraftar adını alıyor. Siyasette Partili militan/aktivistler var, futbolda amigolar. Siyasette söz çok önemli, futboldaki karşılığı şut… Siyasette hukuk dışı/yasa dışı işler olabiliyor, futbolda 9 kusurlu hareket olarak kurala bağlanmış. Siyasette günü kurtarmak, futbolda, orta sahada top çevirmek anlamına geliyor. Siyasette halk var, futbolda seyirci. Siyasette iktidar çok önemli, futbolda da gol! Siyasette darbe girişimleri oluyor, futboldaki karşılığı sarı kart. Darbe olunca da kırmızı kart çıkıyor. Siyasette parti kapatılıyor, futbolda küme düşürülüyor. Siyaset dünyasında yargı ne ise futbolda hakem o. Siyasette Ufuk Uras varsa futbolda da Metin Kurt var. Son olarak bir magazin: Siyasette Kamer Genç, futbolda galiba Fenerli Diego Lugano’ya tekabül ediyor. İkisi de sevimli çatlak adamlar bence…

Aslında daha bir sürü benzer yan ve çelişme var. Siyasetle futbolun en önemli iki ortak niteliği de, gösteri ve belirsizlik olsa gerek. Siyasi mitingler giderek futbol maçlarına benziyor. Parti başkanları, mitinglere, bulundukları kentin futbol takımının atkısını kuşanıp kürsüde konuşuyor. Futbol maçlarında da giderek daha fazla siyasi sloganlar atılıyor.

Öte yandan kimin maçı kazanacağı, kimin seçimi kazanacağı baştan pek belli olmuyor.

Benzemeyen, çelişen yönlere bakalım biraz da.

Stadyumlarda eskiden Şeref Tribünü denirdi, şimdi protokol tribünü deniyor, özel localar var. TBMM’de ise sporcular için özel bir bölüm maalesef yok. Politikacılar, popüler olmak için önemli maçlara, milli maçlara filan giderler, dahası ünlü futbolcuların nikahlarına, cenazelerine filan giderler. Futbolcularsa, popüler olmak için Meclis’e ya da siyasetçilerin cenazesine ya da çocuklarının nikah törenlerine filan gitmezler. Başbakan Erdoğan mesela yurtdışındaki önemli bir milli maça gider de, bizim Galatasaraylı Arda mesela, AKP Kongresine filan gitmez!

Yurttaş için olsun, siyasetçi için olsun, çok sık olmasa da, parti değiştiriliyor da, futbolda takım pek kolay değiştirilmiyor. Futbolda zaman zaman şike oluyor. Siyasette ise zaman zaman şike olmuyor. Nihayet, siyasette çok fazla vaat oluyor, bol da yalan var. Futbolda pek yok.

Aracı/arabulucu dediğimiz medyanın normal işlevi, tüm haber kaynaklarına eşit uzaklıkta durarak, olan biteni, doğru, çok yanlı, ayrıntılı, dengeli, inanılır, güvenilir ve hızlı bir şekilde kamu yararı için yurttaşa aktarmaktır ama… Medyanın siyasetle de futbolla da ilişkisinde bu ideal işlevi ne yazık ki göremiyoruz.

Egemen medya, sanki AKPli ve Fenerli gibi davranıyor. Ben bu iki kesimi de pek sevmediğim için AKP ve Fener örneklerini verdim ama tesadüfi ya da öznel değil bu iki örnek. Her halükarda AKP için değil. Çünkü AKP, bugün siyasette iktidar konumunda. Fener de bir zamanlar, en büyük, en zengin, en çok taraftara sahip kulüp olduğu dönemlerde, futbolun iktidarındaydı.

Aslında sadece siyasette, futbolda ya da medyada değil, hayatın her alanında ve döneminde, mühim olan bence iktidarla olan sorunumuz. İktidarı, kendin iktidar olmak için devirmek, yeni bir iktidara karşı mücadele çağrısı olacağı için, ayrıca iktidar yozlaştırıcı, muhalefet ise yapıcı olduğu için, en iyisi her zaman daha fazla özgürlük, daha fazla eşitlik ve daha fazla kardeşlik için mücadele…Teşekkürler.

(*) Bu metin, 23 Şubat 2010 Salı günü Diyarbakır Büyükşehir Tiyatro Salonunda Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Diskispor, Diyarbakırspor, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘ Yeni Bir Başlangıç : Spor ’ konulu konferansta yaptığım konuşmanın bilahare kağıda dökülmüş versiyonudur.

Yorumlar

aamedya dedi ki…
yazınızı beğendim kaleminize sağlık
Adsız dedi ki…
Afacan CoCuk -- Komik oyun Cocuk Oyunları ve en Eğlenceli OyunLar Bu adresde www.Afacancocuk.net Herkezi BekLeriz . ..

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle