Ana içeriğe atla

Özkök'e bırakılmayacak ciddi iş


Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut'u da şahit göstererek modern gazetecilik adı altında klasik/geleneksel gazeteciliği tahrifat ve gizlemelerle karalamaya çalışıyor. Hem kel hem fodul...




Sonu galiba yaklaşıyor. Çünkü bir süredir vasiyetname ile günah çıkarma kokteyli türünde yazılar kalame alan Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 1 Ağustos tarihli köşesinde 'Gazeteciye bırakılmayacak ciddi iş' başlıklı yazısında, gazeteciliğin mevcut durumu ve geleceği hakkında fikir ve tahminlerini beyan etmiş.

Özkök, bu yazısında da, her zaman olduğu gibi bazı yarım ve çeyrek gerçeklerden, saptamalardan yola çıkarak, nispeten ince daha doğrusu sinsi bir şekilde, klasik gazetecilik dediği doğru/geleneksel gazeteciliğe karşı açtığı cihad'ı sürdürüyor.
Artık alıştığımız desinformation (Haber tahrifatı) ve misinformation(haber gizleme) yöntemleriyle gazeteciliğin mevcut bunalımını tahlil eden Özkök'ün saptamaları hem eski hem eksik üstelik de yanlış:

''Artık gazeteleri taşıyan temel fonksiyon, "haber" değil.
Ya da sadece haber değil.
Ondan daha çok, hayatın bütün alanlarını kapsayan bir gazetecilik anlayışı gelişiyor.''


Özkök daha önce de siyasi haberciliğin can sıkıcı boyutlara ulaştığını belirtiyor ki, doğru. Ne var ki, gazeteleri taşıyan temel işlev hala ve her zaman haber. Haberi salt siyasal haber olarak gören Özkök, Batı'da önce televizyonun sonra da İnternet'in gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla hem siyasal hem de diğer alan/konulardaki haberciliğin kimlik/nitelik değiştirdiğini görmüyor, topyekün haberciliği küçümsemeye, değersizleştirmeye çalışıyor.

Özkök'ün yazdığı, Batı'da 80'lerden beri yaşanan bir süreç. July'nin Libération 2. versiyonu, Guardian 2 ya da New York Times'ın ekleri neredeyse 30 yıldır 'hayatın bütün alanlarını kapsayan bir gazetecilik anlayışı'nı sergiliyor. Bu trend Türkiye'de de en az on yıldır zaten var.

Özkök'ün gözden kaçırdığı ya da hoşuna gitmeyen mesele, bu farklı ve nispeten yeni gazeteciliğin perspektifi. Yani sonuç olarak Formula 1 haberi de verseniz, moda defilesini de yansıtsanız, tayin edici olan o haberin perspektifi. Bu haberi ne amaçla ve nasıl verdiğiniz. Kamu çıkarını mı gözeteceksiniz yoksa reklam metni gibi bir haber mi kalame alacaksınız? İktidarı ve bireyi mi yüceltiyorsunuz yoksa eleştirel yaklaşımı ve toplumu mu? Ne amaçla ve daha da önemlisi kim için gazetecilik yapıyorsunuz?

Özkök aslında bu soruların cevabını da veriyor:
'
'Tanrı yazar dönemi kapanıyor. Onun yerine, şahsi bakış açısını, farkını okura kabul ettiren yazarlar dönemi açılıyor.''

Gazetecilik literatüründe doğru kullanımı ile star yazar – Tanrı yazar değil- , aslında işte tam da Özkök'ün övdüğü gazeteci tipi. Son örnek Ayşe Arman. Hatta Özkök cüretkarlığın sınılarını zorlayıp Uğur Mumcu gazeteciliği ile Ayşe Arman gazeteciliğini kıyaslamaya bile kalkışmıştı.

Özkök, ya bilmiyor -Mümkün değil- ya da kasıtlı olarak değişimin ana nedenlerini pas geçiyor, gizliyor. Dünyada ve Türkiye'de medyanın yaşadığı bunalımın en önemli nedeni medya mülkiyeti, haberin ve dolayısıyla gazeteciliğin de metalaşması. Ekonomi ve maliyenin bir başka deyişle iş adamları sınıfının zeytinyağı gibi üste çıkması. Eskiden neredeyse esnaf tarzı bir üretim yöntemiyle yapılan gazetecilik, bugün büyük mali-sinai-ticari holdiglerin bir yan kolu haline geldi. Yaygın medya bugün holding sahiplerinin, ekonomik ve siyasi bazen de askeri iktidarın çıkarlarını savunuyor, onların zevkini, bakış açısını okur kitlesine kabul ettirmeye çalışıyor. Yozlaşmanın, bunalımın temel nedeni bu. 1960'lara kadar büyük ölçüde meslek erbabının mülkiyetinde yapılan gazetecilik, bugünküne oranla çok daha fazla bağımsızdı, kamu çıkarını savunuyordu, içerik olarak daha toplumsaldı ve kaliteli idi. Yaygın medya bugün tam anlamıyla egemenlerin, iktidarların ajitasyon-propaganda aracı haline geldi. Mevcut yaygın medya mekanizmasının ürünlerinin tüketimi kitlesel, ama üretimi olağanüstü elit. (Bkz. Maraş doğumlu Ben Bagdikian).

Neo-liberal egemenlik, sanayi ticaret dünyasında yarattığı acımasız rekabet sonucu kendisini de neredeyse iflasa sürüklerken, koltuk değneği olarak kullanmaya çalıştığı medyayı da (Buna sinema ve neredeyse diğer tüm görsel sanatlar da dahil) asil işlevlerinden arındırıp tek düşüncenin propaganda aracı ve bir magazin fabrikası haline getirdi.Toplumsalı öldürüp bireyseli yüceltmeye çalıştılar. Ciddiyi vurup laubaliliği zirveye çıkardılar. Bağımsızlığı kör edip iktidara köleliliği hakim kıldılar.

Neymiş efendim:

''En önemli gelişme ise şu. Artık "anonim", "ruhsuz" gazetecilik dönemi tarihe karışıyor. Onun yerini, patronunun, yöneticisinin, sayfa hazırlayanının, şahsi aurasını, rengini, farkını hem şirkete; hem gazeteye yansıtan, yani "ruhu olan" gazetecilik alıyor. ''

''Anonim'', ''ruhsuz''
dediğini, aslında toplumsal ve muhalif olduğu için karalıyor. ''Ruhu olan'' dediği ise, araya aklınca mahir bir şekilde sıkıştırılan ''patron'' ve ''şirket'' çıkarı savunusu ki, dünyanın hiç bir ciddi hatta popüler gazetecilik teorisinde yeri olmayan kavram ve sözcükler.

Bozacı Özkök, kendi tezlerini güçlendirmek için Şıracı Turgut'a (Serdar) sığınıyor:

''Serdar Turgut bir süredir, modern gazetecilik üzerine çok ilginç şeyler yazıyor.
Bunları okuyunca geçenlerde onunla bir yemekte buluşup, sohbet ettim.
Benim açımdan çok yararlı oldu.
Serdar, dünyada olup biteni en iyi takip eden Türk gazetecilerin başında geliyor. ''
.

Dünya kültürü zayıf ama iktidar kültü yüksek Amerikalı egemenler, baskı altına almaya çalıştığı ülkelerdeki yöneticilerden İngilizce konuşanları hele Amerika aksanını kullananları matah insanlar sanır. (Bkz. Çevik Bir). Amerika ve New York aşığı, yatılı ortaokul düzeyinde belden aşağı mizah uzmanı Turgut da bu kategoriden. Gazetecilikle ilgisi New York Times'ın ekleri ve Vanity Fair'le sınırlı olup ahkam kesmede üstüne yok. Ama mesela ne Bill Kovach'ın adını duymuştur ne CJR, ya da AJR okur. Brill's Content'i konserve markası sanır, zmag'ı bira bardağı zanneder. Cahiers du Journalisme ya da acrimed ise onun için yoktur.

Turgut, bu işlerden anlasaydı Özkök'le iyi anlaştığı Hürriyet döneminde ya da Akşam'ın Genel Yayın Yönetmeni olduğu dönemlerde becerisini, başarısını pekala gösterebilirdi.
Ama Özkök'le Turgut'u buluşturan iktidar yanlısı,bireyci popülist gazetecilik anlayışı ve kesif bir kamu çıkarı ve sol karşıtlığı sadece gazetecilik değil diğer alanlarda da başarısızlığın garantili ölçütleridir.

Neo-liberal ideolojik saldırı kamu çıkarını kollayan gazeteciliği büyük ölçüde mahvetti. Ama Özkök-Turgut gibiler bununla yetinmiyor. Modern gazetecilik adı altında aslında post-modern, bireyci, zenginci, şımarık gazeteciliği güçlendirmeye çalışıyor. Onlar Hürriyet gibi popüler bir gazetede boş yere mi Petrus şaraplarının ya da New York'un dört yıldızlı lokantalarının reklamını yapıyorlar?

Klasik geleneksel gazetecilik yani doğru haberi ve kamu çıkarını esas alıp, yurttaşların demokratik topluma daha fazla katılması ve müdahale etmesi için onları çok boyutlu bilgiler ve fikirlerle donatmaya çalışan gazetecilik, biraz da Marksizm'e benzer. En zayıf olduğu dönemlerde bile rakiplerinin sürekli saldırısına uğrar. Ve klasik gazeteciliğin hayaleti her daim yeryüzünün ve Türkiye'nin semalarında dolaşmaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd