Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Fransa, Ermeni Meselesi ve Burası

  Aynı konu Paris ve Ankara’da çok farklı bir şekilde algılanıyor/değerlendiriliyor. İki tarafın kriterleri, gelenekleri, yaklaşımları nadiren örtüşüyor. Fransa’da kim neyi neden savunuyor? Bundan sonra neler olabilir? ‘Güzel ve yalnız ülkemizde’ yerli malı   gazeteleri okuyup televizyonları izleyince, insan bir tuhaf oluyor. Çünkü bu milli takım medyasında okuduğumuz haber, bilgi ve yorumlar, ecnebi (gayrı milli demek istemiyorum ayıp olur) matbuatta ya hiç yer almıyor ya da çok farklı zaviyeden değerlendiriliyor. İşin bir başka garip tarafı da, bizim kamuoyumuzda çok konuşulan, hakikatmiş gibi sunulan bir çok bilgi, bir süre sonra, uygulamada,   fos çıkıyor. Bunu da yine sağolsun ecnebi matbuattan öğreniyoruz. Mesela Senato’daki tartışmalar sürerken, Türk TV’leri sürekli olarak ‘Değişiklik önergesi verilirse yasa tasarısı gündemden düşer’ diye alt yazı geçti. Böyle bir şey olmadı. Tartışma sonrası yapılan 3 oylama için de, bizim medya hala umut besliyordu. Halbuk...

Hrant Çanakkale’de

          19 Ocak, 1915 üzerindeki kara yalanların çatırdamaya başladığı kanlı tarih. Hrant’ı vurdular, ondan sonra Özür Dilerim Kampanyası başladı, ardından 24 Nisan Anması… Hrant’ın Arkadaşları adalet talep ediyor bir de suçun (1915) cezalandırılmasını, onlarsa eski düzenin devamını…Biraz zor! 15 Ocak Pazar günü öğleden sonra 50-60 kişi, buz gibi havada, Çanakkale kent merkezinde, şimdiki adı Zafer Meydanı olan eski Kilise meydanındaki   Ermeni Kilisesinde bir araya geldi. ‘Vicdan sahibi insanlar, Hrant’ı hatırlamak için bir araya geldik burada’ dedi   toplantıyı açan arkadaş. ‘Hrant’ın Arkadaşları’ adlı kolektif geçen yıl da Saat Kulesi Meydanında, ki bir başka adı da Şair Ece Ayhan Meydanı,   19 Ocak’ta bir anma töreni düzenlemişti. Bu yıl da düzenlenecek. Çanakkale, bir çok insan tarafından   1915 Anafartalar Savunması,Şehitlikler ve   Mustafa Kemal’in askeri başarıları ile bilinir, anılır. Oysa ki burası, özellikle ya...

ZOR İŞTİR GERÇEKLE UĞRAŞMAK…

·          İşaret fişeğini Başbakan çaktı: ‘Bizim dönemimizde devlet kendi halkını kasıtlı olarak bombalamaz’.   Sınır ticareti yapan Kürt köylülerini, Arjantin Hava Kuvvetleri mi bombaladı? İnkâr   operasyonu geri tepince, eli kalem tutan AKP yandaşları,   mazeret yaratma yarışını girdiler. Devlet ve AKP hariç herkes sorumlu bu katliamdan. İnandık değil mi? Çok çaba sarfediyorlar.   ‘Yepyeni’ olarak takdim edilen bilgileri gündeme getiriyorlar. Ya da, mevcut bilgileri, olağanüstü ince zekâlarıyla müthiş bir şekilde yorumluyorlar: Genel Kurmay’ı MİT yanıltmış. İşin içinde binbir tuzak varmış. Ergenekon iş başındaymış… Vurulanlar zaten Barzani’nin ajanlarıymış. Tabi bu arada Kaymakam Bey’i, Hasip Kaplan linç ettirmiş.    Kasıt yokmuş ihmal varmış. Esasında tüm bunların sebebi PeKaKa imiş. Nuray Mert’in sorumluluğu da unutulmamalıymış… Bülent Arınç da yumurtladı: Köylüleri PKK yönlendirmiş olabilirmiş… Baran...

DEVLET KADAR IRKÇI, HÜKÜMET GİBİ MİLİTARİST

Türk egemen medyası, siyasi iktidarla ilişkisi ne olursa olsun, özellikle Kürt meselesine ilişkin bir olay meydana gelince, ırkçı, militarist, tahrifatçı, kör kimliğini bir refleks olarak hemen gösteriyor. Uludere katliamı hakkında yazılacak, tartışılacak çok şey var . Bu konuların önemli bir kısmı son 2 gün içinde sosyal medyada (ki giderek ‘yurttaş   medyası’ sıfatını hak etmeye başladı) yer aldı. Bir başka açıdan bakıldığında ise, yazılacak/ deşilecek çok fazla bir şey yok diyebiliyoruz. Çünkü katliamın her boyutu o kadar açık ve net ki… 29 ve 30 Aralık günleri medyanın hâki   ya da yeşil renkli apoletli   organlarını, özellikle de televizyon kanallarını ve internet sitelerini izlediğimizde ortaya çıkan manzaradan bazı tespitler: ·               * Genel Kurmay açıklama yapıncaya kadar haberi vermemek, bu medyanın olgular temelinde değil   siyasi hiyerarşi temelinde hareket ettiğini gösteriyo...
Cezaevindeki bütün meslekdaşlara Silgiler silerken silinir de  Ece Ayhan

MUHALEFETİ VE MEDYAYI TASFİYE GİRİŞİMİ

  AKP devleti, Ergenekon ya da KCK adı altında, uzunca bir süredir, muhalefeti tasfiye etmeye çalışıyor. Siyasi iktidar, hakiki gazetecileri de muhalefetin bir ayağı olarak algılayarak, şimdi de onları, haksız-hukuksuz bir şekilde hapsetmeye başladı. 17. büyük ekonomi, ileri demokrasi, medeniyetlerarası ittifak, dinlerarası hoşgörünün gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Muhalefeti ve medyayı tasfiye girişimi aslında iktidarın çaresizliğin bir marifeti olsa gerek... AKP devletinin, Pennsylvania Mescidi’nin bazen bağımsız girişimi bazen de desteği ile, önce BDP’li yerel yöneticileri KCK   gözaltı-tutuklama    kampanyasıyla içeri alması, ardından Ahmet Şık, Nedim Şener gibi gazetecileri tutuklaması, son olarak   da Kürt medyasında çalışan meslekdaşlarımızı hapse tıkaması, hem siyasi, hem hukuki   hem de medyatik olarak çok sorunlu bir süreç. Siyasi açıdan bakıldığında, mağdur kişi ve kesimin özellikleri göz önüne alındığında, ‘düz ovada siyaset’ yapmaya çal...

Muhalefetten ve medyadan korkmak...

Özel Yetkili Mahkeme Savcılığının   Terörle Mücadele Yasasına dayanarak 20 Aralık Salı sabahı,   gazeteci meslekdaşlarımıza   yönelik olarak ülke çapında gerçekleştirdiği toplu gözaltı operasyonu, özel yetkili medyanın televizyon kanallarında KCK operasyonu olarak sunuldu. Genel hukuk ilkeleri ve mevcut yasalar uyarınca henüz sadece ‘şüpheli’   konumunda olan meslekdaşlarımız, henüz kaleme alınmamış iddianameden bile bir ihtimal   daha ayrıntılı bir şekilde, söz konusu TV kanallarında itham edildi. Bir kez daha ‘Önce suçlu sonra suç delili’ uygulaması başlamış durumda. Gözaltına alınan meslekdaşlarımızın Kürt konusuna öncelik ve ağırlık veren meslekdaşlarımız olması, bu uygulamanın  genel olarak muhalefeti özel olarak Kürt muhalefetini susturmak amacıyla gerçekleştirdiğini gösteriyor. Gazeteciler, toplumda var olan olay ve olguları, yazı, ses ve görüntü aracılığıyla kamuoyuna haber, fotograf, yorum olarak aktaran mesleğin mensupları. Dolayısıyla ...