Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ZOR İŞTİR GERÇEKLE UĞRAŞMAK…

·          İşaret fişeğini Başbakan çaktı: ‘Bizim dönemimizde devlet kendi halkını kasıtlı olarak bombalamaz’.   Sınır ticareti yapan Kürt köylülerini, Arjantin Hava Kuvvetleri mi bombaladı? İnkâr   operasyonu geri tepince, eli kalem tutan AKP yandaşları,   mazeret yaratma yarışını girdiler. Devlet ve AKP hariç herkes sorumlu bu katliamdan. İnandık değil mi? Çok çaba sarfediyorlar.   ‘Yepyeni’ olarak takdim edilen bilgileri gündeme getiriyorlar. Ya da, mevcut bilgileri, olağanüstü ince zekâlarıyla müthiş bir şekilde yorumluyorlar: Genel Kurmay’ı MİT yanıltmış. İşin içinde binbir tuzak varmış. Ergenekon iş başındaymış… Vurulanlar zaten Barzani’nin ajanlarıymış. Tabi bu arada Kaymakam Bey’i, Hasip Kaplan linç ettirmiş.    Kasıt yokmuş ihmal varmış. Esasında tüm bunların sebebi PeKaKa imiş. Nuray Mert’in sorumluluğu da unutulmamalıymış… Bülent Arınç da yumurtladı: Köylüleri PKK yönlendirmiş olabilirmiş… Baran...

DEVLET KADAR IRKÇI, HÜKÜMET GİBİ MİLİTARİST

Türk egemen medyası, siyasi iktidarla ilişkisi ne olursa olsun, özellikle Kürt meselesine ilişkin bir olay meydana gelince, ırkçı, militarist, tahrifatçı, kör kimliğini bir refleks olarak hemen gösteriyor. Uludere katliamı hakkında yazılacak, tartışılacak çok şey var . Bu konuların önemli bir kısmı son 2 gün içinde sosyal medyada (ki giderek ‘yurttaş   medyası’ sıfatını hak etmeye başladı) yer aldı. Bir başka açıdan bakıldığında ise, yazılacak/ deşilecek çok fazla bir şey yok diyebiliyoruz. Çünkü katliamın her boyutu o kadar açık ve net ki… 29 ve 30 Aralık günleri medyanın hâki   ya da yeşil renkli apoletli   organlarını, özellikle de televizyon kanallarını ve internet sitelerini izlediğimizde ortaya çıkan manzaradan bazı tespitler: ·               * Genel Kurmay açıklama yapıncaya kadar haberi vermemek, bu medyanın olgular temelinde değil   siyasi hiyerarşi temelinde hareket ettiğini gösteriyo...
Cezaevindeki bütün meslekdaşlara Silgiler silerken silinir de  Ece Ayhan

MUHALEFETİ VE MEDYAYI TASFİYE GİRİŞİMİ

  AKP devleti, Ergenekon ya da KCK adı altında, uzunca bir süredir, muhalefeti tasfiye etmeye çalışıyor. Siyasi iktidar, hakiki gazetecileri de muhalefetin bir ayağı olarak algılayarak, şimdi de onları, haksız-hukuksuz bir şekilde hapsetmeye başladı. 17. büyük ekonomi, ileri demokrasi, medeniyetlerarası ittifak, dinlerarası hoşgörünün gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Muhalefeti ve medyayı tasfiye girişimi aslında iktidarın çaresizliğin bir marifeti olsa gerek... AKP devletinin, Pennsylvania Mescidi’nin bazen bağımsız girişimi bazen de desteği ile, önce BDP’li yerel yöneticileri KCK   gözaltı-tutuklama    kampanyasıyla içeri alması, ardından Ahmet Şık, Nedim Şener gibi gazetecileri tutuklaması, son olarak   da Kürt medyasında çalışan meslekdaşlarımızı hapse tıkaması, hem siyasi, hem hukuki   hem de medyatik olarak çok sorunlu bir süreç. Siyasi açıdan bakıldığında, mağdur kişi ve kesimin özellikleri göz önüne alındığında, ‘düz ovada siyaset’ yapmaya çal...

Muhalefetten ve medyadan korkmak...

Özel Yetkili Mahkeme Savcılığının   Terörle Mücadele Yasasına dayanarak 20 Aralık Salı sabahı,   gazeteci meslekdaşlarımıza   yönelik olarak ülke çapında gerçekleştirdiği toplu gözaltı operasyonu, özel yetkili medyanın televizyon kanallarında KCK operasyonu olarak sunuldu. Genel hukuk ilkeleri ve mevcut yasalar uyarınca henüz sadece ‘şüpheli’   konumunda olan meslekdaşlarımız, henüz kaleme alınmamış iddianameden bile bir ihtimal   daha ayrıntılı bir şekilde, söz konusu TV kanallarında itham edildi. Bir kez daha ‘Önce suçlu sonra suç delili’ uygulaması başlamış durumda. Gözaltına alınan meslekdaşlarımızın Kürt konusuna öncelik ve ağırlık veren meslekdaşlarımız olması, bu uygulamanın  genel olarak muhalefeti özel olarak Kürt muhalefetini susturmak amacıyla gerçekleştirdiğini gösteriyor. Gazeteciler, toplumda var olan olay ve olguları, yazı, ses ve görüntü aracılığıyla kamuoyuna haber, fotograf, yorum olarak aktaran mesleğin mensupları. Dolayısıyla ...

ESKİ MUHALİFLER İKTİDAR OLUNCA…

28 Şubat’ın mağdurları artık iktidar. Eski muhalifler şimdi iktidar olunca, eski iktidarların neredeyse tüm baskıcı/sansürcü/tahrifatçı yöntemlerini medya ve siyaset dünyasında tedavüle soktular.   Sonucu tahmin edebilir misiniz? 28 Şubat sürecinde egemen medyanın manipülasyonlarından şikayetçi   olanlar, bugün sahibi/yöneticisi değişmiş de olsa aynı o egemen medyanın manipülasyon yöntem ve taktiklerini kullanarak rakiplerini alt etmeye çalışıyor. 28 Şubat sürecindeki gazete koleksiyonlarını karıştıralım: O dönemde kullanılan ‘Dinci’, ‘Şeriatçı’, ‘Laik düzen karşıtı’ ibarelerini, ‘Ergenekoncu’, ‘Hükümet karşıtı’ ya da ‘Din düşmanı’ sözcükleriyle değiştirelim, bir kez daha 28 Şubat tipi gazetecilik/habercilikle karşı karşıya kalırız. ‘Ergenekon Gazeteciliği’ başlığıyla iki cilt kitap yayınlamış olan Alper Görmüş’e bu konuda çok malzeme var ama… Hukukun ve adliyenin siyasi amaçlarla kullanılması, henüz sanık avukatlarının göremediği bazı bilgi ve dosyaların, iddianame...

HAKİYDİ YEŞİL OLDU EGEMEN MEDYA

Dicle Haber Ajansının gerçekleştirdiği bu söyleşinin bazı bölümleri önce 31.10.2011 tarihli Dicle Haber Ajansı bülteninde sonra da 1 Kasım 2011 tarihli Evrensel (http://www.evrensel.net/news.php?id=16602) gazetesinde yayınlandı.   *Yaşanan son gelişmelerle birlikte Kürt sorununda basını sık sık uyaran ve daha önce değişik kritik dönemlerde yazılı ve görsel basın temsilcileriyle bir araya gelen Başbakan Erdoğan, ilk kez basın ile en üst düzeyde bir araya geldi. Basın kuruluşları yöneticileri ile bir araya gelen Başbakan Erdoğan'ın bu görüşmesi, 6 Nisan 1990 tarihinde Çankaya köşkünde yapılan ve "basına ayar çekme" olarak değerlendirilen toplantıyı anımsatıyor. Siz bu toplantıyı ayrıntılarını ve geçmişte yapılan "basına ayar çekme"toplantısı ile benzerliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?  R.DURAN- Bir Başbakan’ın, medya işverenleri ve yöneticileri ile, basın toplantısı dışında, hem de gizli/kapalı bir şekilde bir araya gelmesi başlı başına bir sorun. Bu t...