Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Basın özgürlüğüne ve CHP'ye karşı 'rötarlı taciz'

Nedim Şener’le Ahmet Şık’ın, Savcılığın henüz ve hâlâ açıklamadığı ‘’gizli’’ (!) delillerle tutuklanması, siyasi iktidar ve stepnesi F tipi cemaati çok rahatsız etti, hatta paniğe sevk etti. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı, özel yetkili savcı… Herkes açıklama yaptı. Siyasi iktidar yanlısı köşe yazarlarının çoğunluğu bile bu kampanyaya karşı çıktı. 18. dalgayı başlatan ve Oda TV bilgisayarlarında bulunduğu iddia edilen belgeleri Oda TV yöneticileri ve avukatları redetti . Bu belgelerin, virüslü e-mail yoluyla dışarıdan kendi bilgisayarlarına gönderilmiş olduklarını söylediler. İçeriği ve söylemi itibarıyla da üretildiği izlenimi uyandıran bu belgeler temelinde evler, işyerleri basıldı, gazeteciler gözaltına alındı ve sonra da tutuklandı. Nedim’le Ahmet’in Savcılık sorgulamaları gazetelerde soru-cevap ve tam metin olarak yayınlandı. Bu metinlerden de anladık ki, Savcılık Nedim’le Ahmet’in gazetecilik faaliyetleri ile ilgileniyor. Özel olarak Hanefi Avcı ve Sabri Uzun konuları üzer...

Medya etiği uzmanının ettiği!

Adını bile anmak istemediğim bir meslekdaşım kalktı, medyadaki yanlış/eksik bilgileri düzeltmek içinmiş gibi, ‘Ahmet’in bu Günlüklerin yayınlanmasında hiçbir dahli yoktur. Her şeyi tek başıma ben yaptım’ mealinde bir yazı yazdı. Gazeteci Ragıp Duran’ın aşağıdaki yazısı, Express dergisinin gelecek sayısı için kaleme aldığı “desinformation” konulu makalesinden alıntıdır. Makalenin “Darbe Günlükleri ve Alper Görmüş” ile ilgili bölümünü, yazarın onayıyla yayınlıyoruz. (…) Beni derinden yaralayan bir olay da, bu ‘Darbe Günlükleri’ konusundaki ofsayt. Sanki Ahmet’in Ergenekoncu olmadığını gösteren tek delil, onun ‘Darbe Günlükleri’ni yayınlayan Noktadergisinde çalışmış olması ve sanki Ahmet her yerde bas bas ‘Darbe Günlükleri’ni ben yazdım, ben yayınladım’ demiş gibi, adını bile anmak istemediğim bir meslekdaşım kalktı, medyadaki yanlış/eksik bilgileri düzeltmek içinmiş gibi,‘Ahmet’in bu Günlüklerin yayınlanmasında hiçbir dahli yoktur. Her şeyi tek başıma ben yaptım’ mealinde bir yazı yazd...

'Hazreti İsa'nın katilini açıklayacaklar galiba'

6 Mart 2011 Pazar günü Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde yer alan haber ve birkaç açıdan sorunlu. • Öncelikle soruşturmanın gizliliği ilkesi çiğnendiği için, yayınlanan belgeler doğru olsa bile, yayınlanmaması gerekirdi. • Bu bilgi ve belgelerin sadece iktidar yanlısı iki gazetede yayınlanması da manidar. Her yere servis edildi de sadece Zaman ile Yeni Şafak mı kullandı, yoksa sadece bu iki gazetede çalışan başarılı araştırmacı gazeteciler mi belgelere ulaştı? • Belgelerin yayın zamanlaması da anlamlı. Kamuoyu Şener ve Şık vakalarına yoğunlaşmışken, yeniden Oda Tv ve Soner Yalçın’ın gündeme getirilmesi, Şener ve Şık konusunda iktidar yanlısı gazetecilerin bile eleştirel yaklaşımlar sergilediği bir ortamda, Şener ve Şık vakasını karartmaya, unutturmaya yönelik sanki. Şener ve Şık’ın suçlu olmadıkları yolundaki izlenim güç kazanadıkça, bu iki meslekdaşımızı, Oda TV’de ele geçirildiği öne sürülen belgelerle suçlama çabası artıyor. • Bir gazeteci, muhabir, haber müdürü ya da Yazı İşleri ...

Tehlikeli Arama ve Gözaltı Operasyonu

• Nedim Şener ile Ahmet Şık’ın ‘Ergenekon üyeliği’ ve ‘Halkı kin ve nefrete kışkırtmak’ iddiasıyla, ev ve işyelerinin basılıp gözaltına alınmaları gerek hukuki açıdan gerekse basın özgürlüğü açısından son derece sorunlu, çelişkili bir operasyon. Hukukun olmadığı yerde ilk başta güçlüler sahneye çıkar ama sonra… Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay ile başlayan, bilahare Soner Yalçın ve arkadaşlarını da içeren arama-gözaltı furyası, dün sabah da, aralarında Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de bulunduğu gazeteci arkadaşlarımızı da polis, savcı ve gardiyanlarla karşı karşıya bıraktı. Sorunu galiba önce hukuki sonra da basın özgürlüğü açısından ele almakta yarar var: Şık ve Şener’in ev ve işyerleri, ‘Ergenekon Terör Örgütü üyeliği’ ve ‘Halkı kin ve nefrete kışkırtmak….’ iddiasıyla sabahın köründe basılıyor, arama yapılıyor, sonra da bu arkadaşlarımız gözaltına alınıyor. Bir gazetecinin mesken mahremiyetini çiğnemek ve bilahare gözaltına almak için pek de yeterli ve ikna edici gerekçeler değil Sav...

Her ebadda Voltaire aranıyor…

Oda Tv ve Soner Yalçın meselesinde klasik kutuplaşma medyatik alanda da tezahür etti: Soner Yalçın’ın ne kadar kötü bir adam olduğunu anlatıp baskın ve tutuklamayı doğru bulanlar ile siyasi iktidarın ikna edici olmayan hukuki usul ve gerekçelerle bir gazeteciyi kodese tıkamasına karşı çıkanlar. Baskıya karşı çıkmak için ille de mağduru topyekün savunmak şart mıdır? Oda Tv’nin polis tarafından basılıp, Soner Yalçın ve İnternet sitesi yöneticilerinin bilahare tutuklanması medyada geniş bir tartışma yarattı. Gazetecilerin büyük bir kısmı, bu baskın ve tutuklamaya karşı çıkarken, özel olarak Soner Yalçın’la hemfikir olmadıklarını özenle ve israrla belirttiler. (Yanlış anlaşılmasın, onu sevmem ama siyasi iktidarı hiç sevmem yaklaşımı gibi…). Başta iktidar yanlısı gazeteciler olmak üzere, bazı kalemler de, henüz yargılama aşaması bile başlamamışken, Yalçın’ın Ergenekon bağlantısını kesinleştirip onu yargıçlardan önce mahkum etti. Bu cenahta, Yalçın’ın aslında kendi hakkında yalan y...

GÖZ GÖRE GÖRE

Dicle Haber Ajansının sorusuna yanıt(18 Şubat 2011) Erdoğan, " 8 yıl önce hayali bile kurulamayan reformların yapıldığı bir Türkiye var. Özgürlüklerin baskı altında olduğunu söyleyenler 8 yıl öncesini hatırlayın. Emirle, siparişle yazı yazarlardı yazarlar. Şimdi serbestçe yazıyorlar. Şimdi özgürce ifade edebildiği bir Türkiye oluşturduk. 8 yıldır sesini kıstığımız tek bir yayın organı yok, yasalarımız da buna müsaade etmez. Yargı kararıyla yayın durduruluyorsa bunun bizimle ne ilgisi var. 8 yıl önce atılamayan manşetler bugün özgürce atılabiliyor " diye konuştu. Günlük Gazetesi, 19 Şubat 2011 Başbakan Erdoğan'ın bu açıklaması çok sorunlu. Öncelikle söyledikleri somut gerçekle yüzde yüz çelişiyor. Uluslararası alanda RSF, CPJ ve AB raporlarına baktığımızda, keza Türkiye'de TGC, ÇGD ve BİA'nın saptamalarını gözden geçirdiğimizde, cezaevindeki gazeteci sayısı, kapatılan yayın organı sayısı, hakkında dava açılan gazeteci sayısı herhangi bir demokratik ülkede olduğund...

ODA TV ve Soner Yalçın

Türkiye’deki mevcut siyasal ve dolayısıyla medyatik kutuplaşmanın yanı sıra AKP’nin artık faşizanlaşmaya başlayan tutumu nedeniyle bir dizi ilke ve değer önemsizleşti, polemiklerle tartışılır, sorgulanır oldu. Bu ilke ve değerlerin en önemlisi de hukuk ve vazgeçilmez unsuru düşünce, ifade ve basın özgürlüğü. Polis, bir İnternet sitesinin merkezini basıyor, sitenin sahibi ile üç yöneticisini gözaltına alıyor. Bu baskın ve tutuklamanın nedenlerini anlamak isteyen herkes, sitenin yayınlarını inceler ve bir karara varabilir. Özellikle de son olarak yayınladıkları Yarbay Mustafa Dönmez/Zir Vadisi videolu haber çok manidar. Hukuka ve basın özgürlüğüne yönelik bir saldırı olduğu zaman, mağdurun, ‘Bizden mi yoksa karşı taraftan mı?’ olduğunu anladıktan sonra tutum almak, ilke ve değerlerin ne kadar erozyona uğradığını gösteriyor. Gazeteci, köşe yazarı gibi kimlikler taşıyan bazıları, Ergenekon bahanesiyle baskın ve gözaltını savunuyor. ODA TV’nin yayınlarına karşı iseniz, polisle savc...