Ana içeriğe atla

Kayıtlar

DEMOKRASİ MAHKEMEDE

03/10/2008 tarihli Evrensel gazetesinde yayınlanan görüş Siyasi parti kapanınca siyaset de kapanıyor mu? Ankara İdaresi, 1925’den bu yana askeri yöntemlerle çözmeye çalışıp çözemediği Kürt meselesini, siyasi olarak da çözmek istemiyor. Siyasi çözüm, Kürt ulusunun/etnik grubunun sadece birey olarak değil, toplumsal bir kolektif olarak da varlığını ve haklarını yasal hatta Anayasal güvence altına alınmasını gerektirdiği için, resmi ideolojinin en önemli boyutu olan ulus-devlet anlayış ve uygulamasının teoride ve pratikte iflasını ilan edecek. Kürt meselesinin siyasal alanda, özellikle de yurttaşların seçim sonucu görevlendirdiği/yetki verdiği milletvekilleri aracılığıyla, TBMM’nde her türlü askeri, siyasi, ideolojik vesayetten bağımsız olarak, özgürce tartışılarak, demokratik-barışçı bir çözüme ulaşması -çok kolay ve çok yakında olmasa bile- mümkün. Ne var ki, böyle bir çözüm, Türk ulus-devletinin kilidi konumundaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin, varlığını/anlam ve önemini büyük ölçüde kan

Ne Doğan, ne Erdoğan!

(28 Eylül 2008 Pazar tarihli Birgün'de yayınlanan yazı) AKP de, Doğan grubu da ‘Benim dediğimi yapacaksın!’ diyor. Şimdilik ikisi de yapmıyor. Ama sonunda biri geri adım atmak zorunda kalacak. Aydın Doğan’ın Başbakan olacak hali yok. Ama Recep Tayyip Erdoğan, şimdilerde başarısız, muhteris bir medya patronu kılığında. Üstelik iktidarda olan bir siyasi partisi de var… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Doğan Holding Başkanı Aydın Doğan arasında bir süredir devam eden gerginlik/çatışma/savaşı 5 temel noktadan/boyutuyla değerlendirmeye çalışalım: TARAFLAR: Erdoğan gerek sınıfsal, gerekse ekonomi-politik düzlem açısından kimi, neyi temsil ediyor? Keza Aydın Doğan bu çelişmede hangi kimliği ile mücadele ediyor? Aslında hem bizzat kendisi bir burjuva olan ve aynı zamanda basın burjuvazisinin sözcüsü konumundaki Mehmet Barlas, bir röportajında tarafları Anadolu Burjuvazisi/Istanbul Burjuvazisi olarak tanımladı. Siyasi başkent Ankara’nın kılık kiyafet değiştirmesi sonucunda, devletin/hüküm

YANLIŞ ADAM YANLIŞ YÖNTEM

Başbakan Erdoğan, demokrasi ve basın özgürlüğü kültüründen yoksun olduğu için, ayrıca Deniz Feneri skandalının Türkiye sahillerine vurması ve eski büyük yolsuzlukların ortaya çıkma ihtimali karşısında gerilip boykot çağrısı yaptı. Bu zihniyet, medyanın eleştirileri karşısında tahammülsüzlük gösterirken, akıllı ve becerikli davranmıyor Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasında süren siyasi iktidar-medyatik iktidar savaşının son aşamasında, 18 Eylül Perşembe akşamı, Başbakan’ın iftar yemeğinde Doğan grubu yayınlarını boykot etmeye çağırmasıyla yeni bir aşamaya girildi. Bu çağrıyı bir kaç açıdan ele alalım: • Erdoğan, iktidara geldiğinden bu yana, medya ve medya ile ilişkiler konusunda hiç de parlak ve olumlu olmayan bir tutum izledi. Önce, aynı zamanda siyasi rakibi olan Cem Uzan’ın medya ve sinai grubunu, pek de yasal ve meşru olmayan yöntemlerle yıldırım baskınlarla ortadan kaldırdı. Ardından, BBC ve Reuters gibi uluslararası medya organlarını isim vererek kınadı. FİJ ve WAN gibi ul

APOLETİN MEDYASI/MEDYANIN APOLETİ

• Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un 16 Eylül 2008’deki 3.5 saatlik ‘Medya ile Diyalog’ toplantısı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeni dönemde medya ile ilişkilerini açması bakımından önemli. Ancak TSK’nın Türk siyasi hayatındaki rolü ve konumu değişmediği sürece, medya ile ilişkileri biçimsel değişikliklerle sınırlı kalmaya mahkum. Yeni Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 16 Eylül 2008 Salı günü ‘Medya ile Diyalog’ toplantısı düzenleyerek önümüzdeki dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri ile medya arasındaki ilişkilerin niteliği, boyutu hakkında açıklamalar yaptı. Salı günü akşamüstü İnternet siteleri ile Çarşamba günü gazetelere baktığımızda, belki de dünya çapındaki Lehman Brothers ve Almanya’daki Deniz Feneri davası haberleri nedeniyle olabilir, bu toplantı eskiden olduğu kadar büyük ve önemli olarak değerlendirilmemiş sanki...Türk egemen medyasında aslında Genel Kurmay Başkanı ne dese, ya da İnternet sitesinde ne yayınlansa, neredeyse ilke olarak, içeriğinin doğruluğ

En Zengin İki Türk’ün Kavgası: Erdoğan'la Doğan Kapışıyor da...

· Siyasi iktidar ile medyatik iktidar bir kez daha karşı karşıya. Üstelik bu kez taraflar oldukça gergin, sert ve sinirli. Milyar dolarlık iktidar kavgası ahlak, namus, şeref kavramlarıyla birlikte pişiriliyor. Siz daha önce de kavga etmemiş miydiniz? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Doğan Holding Başkanı Aydın Doğan arasındaki çelişme/çatışma/savaş, siyasi iktidar ile medyatik iktidar arasındaki çok boyutlu bir mücadele. Meselenin ilk bakışta ortaya çıkan önemli boyutları var: Yan Faaliyet Olarak Medyacılık + Sorunun özü, temeli Türkiye’de medya mülkiyetinin yapısı. Medya işverenleri, gazetecilik/habercilik/yayıncılık faaliyetinin yanı sıra çeşitli sinai, mali, ticari etkinliklerini de sürdürdükleri müddetçe, gazetecilik, bildiğimiz klasik anlamda, ‘yurttaşı, kamuoyunu doğru, çok boyutlu, dengeli, inanılır, güvenilir ve hızlı bir şekilde bilgilendirmek’ tanım ve işlevinden uzaklaşıyor. Doğan grubu ve diğer grupların gazetecilik/habercilik/yayıncılık faaliyeti, esas olarak kendi dar g

Gazeteci iktidar ilişkileri ve Altemur Kılıç örneği

25 Ağustos 2008 Pazartesi, 06:34 AÇIK GÖRÜŞ Star Gazetesi Altemur Kılıç’ın anılarını gazeteci-iktidar ilişkileri perspektifinden okuduğunuzda, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana bu alanda çok fazla değişiklik olmadığını anlıyorsunuz. Gazetecilik, iktidarın bir müştemilatı mı yoksa özgün bir meslek mi? RAGIP DURAN* ANI kitapları, içtenliği ve zenginliği ölçüsünde, günlük gerçeği yansıtmanın yanı sıra geçmişe bakışı sunuyor ve bazen de günlük pratikte ya da teorik-akademik çalışmalarda göremeyeceğimiz/ bulamayacağımız bilgi ve fikirleri okura veriyor. Altemur Kılıç’ın Remzi Kitabevi’nden çıkan ‘Kılıç’tan Kılıç’a’ başlıklı anılarını yeni okudum. Kılıç, kendi anılarını yayınlamış olmanın yanı sıra babası, Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından Kılıç Ali’nin anılarını derleyip yayınlamış (İş Bankası Yayınları) olmaktan memnun ve mutlu olduğunu da belirtiyor. Baba Kılıç’ın anı kitabına henüz başlamadım, çünkü küçük yaştan beri gazetecilik tutkusu ile yanıp tutuşan ilginç bir şahsiyet olan

GÜNGÖREN BOMBALARININ KATODİK İZLERİ

Today Zaman’ın sorularına yanıt: (Telefonla yapılan bir söyleşinin bilahare genişletilmiş yazılı versiyonu) Türk egemen medyası, özellikle televizyon kanallarının çoğu, Güngören’de meydana gelen patlamayla ilgili görüntülerinde, yine ölçüyü kaçırdı, etik kuralları ihlal etti ve gösterilmemesi gereken ceset, kanlı ve yaralı yurttaşları gösterdi. Söz konusu kanalların bu terörist eylemin propagandasını yapmak gibi amaçları olduğunu düşünmüyorum. Ama bence iki temel neden sözkonusu: Birincisi, TV kanalları arasındaki rekabet, haber içeriğinin kalitesi değil sürat alanında gerçekleşiyor. ‘Önce ben verdim’ demek onlar için çok önemli. Yayınlanan haberin doğru olup olmaması onlar için birinci derecede önemli değil, çünkü onlar esas olarak haberi ilk önce, en hızlı, hemen, şimdi, az sonra vermenin derdindeler. Neredeyse haber yanlış da olsa önce biz verdik diye övünecekler. Bu konuda anlamlı iki slogan var: Biri CNN’in diğeri BBC’nin. İkisi de Anglo-sakson ekolün medya organları olmasına rağ