Charlie Hebdo hadisesinde iki temel nokta:
·
Fransa’nın en
parlak on çizer, mizahçı ve gazetecisinin katledilmesi, Charlie Hebdo’nun
tabutanımaz yayın politikası, basın özgürlüğü ve dini değerler konularını
yeniden tartışmaya açtı. Ortada zıt iki görüş, iki anlayış, iki uygulama var.
Yasalar farklı, tarih-kültürler farklı, düşünce tarzı ve tutumlar da farklı.
Hangisi daha iyi acaba?
7 Ocak günü Fransız siyasi
mizah dergisi Charlie Hebdo’nun Paris’teki merkezine yönelik silahlı saldırı
sonucu 10’u çizer/gazeteci 2’si polis 12 kişinin öldürülmesi bütün dünyada çok
büyük tepki yarattı. Saldırganların baskın sonrasında ‘Allahü Ekber’ diye
bağırıp ‘Hazreti Muhammed’in intikamını aldık’ demeleri, işin sadece siyasi,
medyatik olmadığını, dini boyutu olduğunu da gösterdi.
7 Ocak’tan bu yana başta
Fransa olmak üzere bir çok ülkede konuya ilişkin herhalde binlerce yazı
yayınlandı.(1) Uzmanlar, akademisyenler, gazeteciler Charlie hadisesinin
çeşitli yönlerini incelediler, saptamalarda bulunup, tahliller yaptılar.
Meselenin iki boyutu tayin
edici gibi görünüyor: Basın Özgürlüğü ve dini değerleri mizah konusu yapmak… Bu
iki kavram, bir ihtimal teorik olarak dünyanın farklı bölgelerinde aynı
tanımlara sahip olsa da, Batı’da ve Doğu’da, İslam Dünyasında ve geri kalan
coğrafyada devletler ve toplumun geniş çoğunluğu tarafından hem farklı
algılanıyor, hem de bu iki dünyanın hukuk metinleri ve uygulamaları farklı.
Kuşkusuz bu farklılıklar mesela bir Pakistan ile Fransa’nın farklı tarih,
kültür, siyaset, din köken ve merhalelerinden geçmiş olmasından kaynaklansa
gerek.
Basın özgürlüğü aslında
evrensel bir kavram. Ala franga ya da ala turka versiyonları namevcut. Bu hak,
bu özgürlük Manga Carta’dan Türkiye’nin de imzalayıp onayladığı BM ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmelerinde nispeten ayrıntılı bir şekilde tanımlanıyor,
betimleniyor. AİHM İçtihadı (2)da Basın Özgürlüğü konusunda bize önemli
ipuçları verirken, Strasburg mahkemesinin Basın Özgürlüğünü ne kadar geniş bir
şekilde yorumladığını(3) kanıtlayan sayısız kararı mevcut.
Sadece 2008-2009 döneminde
kesinleşen 9 kararda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, AİHS’nin 10. maddesini ihlal
ettiği gerekçesiyle, 6’sı haftalık 3’ü günlük, 9 yayın organına yönelik basım
ve dağıtımı durdurma faaliyetlerini ‘sansür’ olarak değerlendiren AİHM
tarafından, toplam 13.500 Euro tazminat ve masraf ödeme cezasına çarptırıldı.
Basın Özgürlüğü konusunda
Türkiye zaten son yıllarda, Freedom House’dan RSF’e, FİJ’den IPI’ya, CPJ’den
Avrupa Parlamentosuna kadar uzman ve önemli kurumlarca yayınlanan rapor ve
listelerde hep olumsuz konumlarda betimlendi.
Türkiye’deki ortalama okurun algısı da, Türk medyasının bir süredir
tamamen ve sadece iktidarın medyası olarak yayın yaptığı şeklinde…
Charlie Hebdo’ya yönelik
saldırı, aslında işte Türkiye’de olmayan ama Fransa’nın önemli bir müktesebatı
olan bu basın özgürlüğüne yönelik saldırı.
Son dönemlerde hem Türkiye’de
ve aslında bir süredir Fransa’da süren diğer tartışma ise ‘dini değerlerin
mizah konusu yapılması’. Fransızca’da ‘Blasphème’, ‘Dinlerin değerli bulduğu ya
da kutsal saydığı şeylere yönelik saygısız söylem’ olarak tarif ediliyor.
Türkiye ve diğer bazı Müslüman ülkelerin liderleri ve kimi siyasetçileriyle din
adamlarının sık sık tekrarladığı üzere ‘Peygamberimize ve dinimize hakaret
ettirmeyiz’ söylemine uygun bir tarif.
Bu tür ülkelerde İslamiyet’in
mahalle baskısı nedeniyle bazı Tanrıtanımazlar bile ‘Ama onlar gerçek İslam
değil ki…İslamiyet aslında barış dinidir’ filan diyor. Oysa ki, sadece
İslamiyet’te değil, bütün dinlerin tarihinde, kökeninde, programında, niyet ve
eylemlerinde karşı tarafa yönelik şiddet baştan beri var idi, var olmaya da
devam ediyor.
Türkiye açısından bir başka
sorun da, bu‘PeygamberiMİZ’, ‘Peyganber EfendiMİZ’ söylemi. Laik bir toplumda,
devletin, dolayısıyla da devlet yönetici ve sözcülerinin Peygamberi olmaz.
Üstelik bu toplumda yaşayan yurttaşların tümü Müslüman olmadığına göre, Hazreti
Muhammed de bu toplumun ve tüm yurttaşların Peygamberi olamaz.
Nev-i şahsına münhasır bir
dergi olarak tanımlanması gereken Charlie Hebdo’nun iki büyük Kurucusu,
beslendiği iki büyük ırmak 1789 ve 1968’dir. Charlie’yi, bilgisiz ve bilinçsiz
bir şekilde ‘İslam Düşmanı’, ‘Peygambere hakaret eden dergi’ olarak betimleyen
kesimlerin, 1789 Büyük Fransız İhtilali ve bir dizi hukuki, toplumsal etkileri
konusunda aydınlatmak gerek. Gerçi dogmatizm/fanatizm sadece bilgiyle kolay
kolay ve acilen kırılabilecek engeller değil ama olsun…
Fransa’daki bazı Müslüman
dernekleri, geçmişte, Charlie’ye karşı Hazreti Muhammed karikatürleri
yayınladığı gerekçesiyle davalar açmış ancak hepsini kaybetmişlerdi. Hıristiyan
ve Musevi derneklerinin de Charlie’ye karşı açıp kaybettikleri davalar var.
Çünkü laikliği resmen kabul eden Fransız devleti, 1791 yılında ‘Blasphème’i suç
olmaktan çıkartmıştı. Nedeni de gayet basit: Laiklik kurumu ve onu düzenleyen
yasalar ile ‘blasphème’ suçu çelişir. Fransa’da 29 Temmuz 1881 tarihli Basın
Özgürlüğü yasası da yurttaşlara ve gazetecilere, nadir durumlar dışında,
neredeyse sınırsız bir düşünce, ifade ve basın özgürlüğü tanıdı. Türkiye’de ise,
2015 yılında, Anayasa’sında laik olduğu belirtilen bir ülkede, Diyarbakır 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, Charlie Hebdo’nun kapağına yasak getiren kararının
gerekçesinde ‘Dini değerler basın özgürlüğünden önemlidir’ ibaresini
yazabiliyor.
Charlie, Paris’deki
davalarda, Fransız mevzuatına henüz ayrıntılı bir şekilde yerleşmemişse de,
içtihatı olan ve artık neredeyse gelenekselleşen ‘Mizah Yapma Hakkı’nı da
gündeme getirdi. (4).
Sonuç olarak, basın özgürlüğü
ve dini değerlerle mizah gibi iki temel konuda birbirine neredeyse tamamen zıt
anlayış ve uygulamalara sahip olan Türkiye ve Fransa’da konu hakkında garip
farklılıklar orta çıkıyor. Fransa’da eskiden 50 bin satan Charlie, olaydan
sonra 7 milyon satıyor. Hollande, ‘Charlie, Fransa’dır’ derken, Türkiye’de ise
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Charlie’ye ve Cumhuriyet’e saldırıyor. Türkiye’de
teröristler için giyabi cenaze namazı kılanlar var, orada teröristleri şirin
göstermeye çalışanlar hemen gözaltına alınıp, yaptırıma tabi tutuluyor.
Oh mon Dieu!(5)
(1)Yerli-yabancı
radyo ve televizyonlardaki demeç ve görüşleri saymazsak sadece ben konu
hakkında 5 yazı yazdım. Bir kısmı için bkz. www.apoletlimedya.blogspot.com
(2)AİHM’in
kararları arasında basın özgürlüğü ve dini değerlerle mizah hakkında
-
Gündüz/Türkiye
2003
-
Observer&Guardian/İngiltere
1994
-
İ.A/Türkiye
2005
-
Klein/Slovakya
2006
-
Otto
Preminger İnstitut/Avusturya 1994
-
Handyside/İngiltere
1976
Ayrıca,
AİHM’in 10. maddesi hakkında önemli bir belge:
(3)1998-2008
yıllarında AİHM Hakimi Rıza Türmen’in 18 Ocak 2015 tarihli T24’de yayınlanan
‘Türkiye’de Basın Özgürlüğü’ başlıklı makalesi
(4)Blasphème
konusunda Fransızca zengin bir makale:
http://junon.univ-cezanne.fr/u3iredic/?p=14523
(5)Aman
Allahım!
(*) Güncel Hukuk dergisinin Şubat 2015 tarihli 2-134. sayısından
Yorumlar