Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Demokratik Özerkliğin Türkçe Medyası

• DTK’nın Demokratik Özerklik projesi/taslağı tartışmaya açıldı. Ama egemen medyanın kimi yapısal, kimi konjonktürel hastalıkları/olumsuzlukları nedeniyle memlekette doğru dürüst bir tartışma yok. Neden? Ne yapılabilir? Demokratik Toplum Kongresi (DTK), 19 Aralık tarihinde Diyarbakır’da, Kürt meselesinin çözümü için, tartışılmak üzere bir belge /manifesto taslağı yayınladı. 5 sayfalık bu belgenin tam metnine ben bir tek ANF’nin internet sitesinde rastladım. O gün bugün özellikle akşamları televizyonlarda bu mesele hakkında tartışma programları yayınlanıyor. Gazetelerde de konuya ilişkin yığınla yazı, görüş, yorum yayınlandı. Ne var ki, tartışmaya açılan metin, tartışılmıyor. Çünkü - Bizde demokrat ve özgür bir tartışma kültürü halen gelişemedi. - Türkiye’de Kürt meselesi konusunda gerçek anlamda bağımsız uzman çok az, onlar da zaten televizyona pek çıkmıyor. - Tartışmak, bir konuyu tüm yönleriyle ele alıp, bazı kriterlere göre olumlu ve olumsuz yanlarını sergilemek anlamına geli

WİKİLEAKS: YENİ GLOBAL GAZETECİLİK

Sorun, bir diplomatik belge sızması/sızdırılması ya da ABD/Türkiye ilişkileri değil. Sorun çok daha derin ve uzun etkili: Devlet Sırrı nedir? Ne işe yarar? Bir devlet kendi yurttaşından hangi bilgiyi neden gizler? Devlet olmak için bilgi mülkiyeti tekeline sahip olmak şart mıdır? Wikileaks’in yayınladığı belgeler, hem hacmi/sayısı, hem de içeriği ve kökeni itibarıyla gazetecilik/habercilik açısından önemli bir milat oluşturuyor. Klasik/geleneksel gazetecilik, belki de 19. yüzyıldan bu yana, malumun ilanı değil, ‘’İktidar sahiplerinin kamudan/yurttaşlardan kasıtlı olarak gizledikleri, kamu değeri taşıyan bir dizi bilginin denetlenip değerlendirildikten sonra yayınlanması’’ olarak bilinir. Çünkü iktidar(lar) özellikle kendi aleyhlerindeki bilgileri gizlemeye çalışır, gazeteci ise bu bilgileri ortaya çıkarmakla sorumlu ve görevlidir. Gazeteciliğin, kamuyu/yurttaşları bilgilendirme işlevi de zaten, bilgi üzerinde mülkiyet tekeli kuran iktidarların bu tekelini ortadan kaldırmak, bilg

AĞCA İLE NEDEN MÜLAKAT YAPILMAZ?

• TRT, bu kadar itiraza ve eleştiriye rağmen Ağca mülakatını hala önemli bir gazetecilik başarısı olarak savunuyor. Oysa ki hem mesleki/teknik hem de siyasi ve vicdani açıdan bir katili televizyona çıkarmanın vebali büyüktür. TRT’nin Mehmet Ali Ağca ile canlı olarak yayınladığı mülakat, medya ve siyaset çevrelerinde tartışma yarattı. AKP hükümetinin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da böyle bir mülakatın yapılmasına ve yayınlanmasına şiddetle karşı çıktı. Konunun ayrıntılarına girmeden önce, bir gazetecilik türü/yöntemi olarak mülakat (İnterview) hakkında bazı kısa bilgilere ihtiyaç var: Bizde yanlış bir şekilde röportaj (Reportage, reporter fiilinden türemiş, bir şeyi bir yerden bir yere taşıma) adı verilen, eski dilde mülakat, yeni dilde söyleşi, gazetecinin genellikle bir kişi ile soru-cevap şeklindeki görüşmesinin yazıya geçirilmiş, radyo ya da ekrana taşınmış halidir. Söyleşi, haber değeri olan bir bilgiyi ve tabi ki ayrıca kamu yararı olan bir bilgiyi, başka herhangi bir kay

EKŞİ’NİN İSTİFASI

Koskoca Hürriyet gazetesinin anlı-şanlı başyazarı bir hakaretle istifa ediyorsa bu olayda işin farklı cephelerine/boyutlarına bakmak gerekir. Türk basını için çok büyük bir kayıp değil ama yine de düşündürücü bir gelişme… Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’nin, yazdığı bir yazı sonucunda gazetesinden istifa etmesi (Ya da zorunda kalması), Türk egemen medyasında yazar-patron-siyasi iktidar ilişkileri konusunda yeni ve trajik bir örnek sunmasının yanı sıra Ekşi’nin mesleki kişiliğini de tartışmaya açtı. Ekşi’nin istifasının kuşkusuz çeşitli boyutları var, dolayısıyla istifa farklı perspektiflerle değerlendirilebilir, eleştirilebilir. Ben sadece iki boyut üzerinde duracağım. Birincisi yazar-iktidar ilişkileri, ikincisi de Ekşi’nin karmaşık mesleki kimliği. Ekşi’nin işvereni Aydın Doğan yıllar önce Cumhuriyet gazetesinden Leyla Tavşanoğlu’na verdiği bir mülakatta, Hürriyet gazetesini, ‘Devlet gazetesi’ olarak nitelemişti. Bu tanımlama daha önce bazı gazeteciler, medya uzmanları, akad

‘’MGK Kararları 1984’ü, davalar 1981’i andırıyor’’

29 Ekim 2010 YENİ ÖZGÜR POLİTİKA Deneyimli gazeteci Ragıp Duran, PKK’nin eylemsizlik kararının TSK’yi rahatsız ettiğini söyledi . Sorularımızı yanıtlayan Ragıp Duran, MGK’nin son kararlarına dikkat çekerek, PKK’ye ağırlık verilen iki sayfalık bildirinin, 1984’deki ve sonraki dönemdeki sıradan, klasikleşmiş bildirilere çok benzediği yorumunu yaptı. “Üstelik MGK toplantısı yetmemiş olsa gerek ki, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kuvvet komutanları bir zirve daha yapmışlar. Bu bildiri sayesinde AKP’nin İkinci Kürt Açılımı da ciddi herhangi bir adım gerçekleştiremeden sona ermiş oldu” şeklinde konuşan Duran, “MGK bildirisi ile TSK, AKP’ye mi mesaj gönderdi” sorusunu yöneltti. “PKK’nin eylemsizlik kararı kaçınılmaz olarak TSK’yı rahatsız etti” diyen gazeteci Ragıp Duran, bunun nedenini ise, “Çünkü bu karar saldırganın kim olduğu, savaşı kimin daha çok istediği konusunda belirli bir işaret ve adres gösteriyordu” sözleriyle açıkladı. TSK’nin ve AKP’nin Kürt meselesini esasen ve neredeyse sadece b

ÇIĞLIK ENİNDE SONUNDA DUYULUR

•Düşünce, ifade, basın özgürlüğü zor, karmaşık ve çok boyutlu bir süreç. Salt siyasal değil, ideolojik, tabusal, toplumsal duvarları da aşmak gerek. Globalleşme deniyor ya, AB hedefine yaklaşsak bile kar...Bu yazının başına gelecekler bile meçhul. Fransa. 80’li yılların sonu. Cumhurbaşkanı ‘solcu’ Mitterrand. Başbakan ise sağcı Chirac. Cohabitation (Birlikte yaşama) dönemi. O hafta kurt ve tilki Mitterrand, bir punduna getirip Başbakan’ı yine ofsaytta bırakan bir hamle yapmış. 68 Mayıs’ının garip medyatik ürünlerinden biri olan ‘Charlie Hebdo’da (Charles’ın Haftalık Dergisi) kapakta bir karikatür. Mitterrand, Chirac’ın arkasında, şaapıyor! François bu arada Jacques’ın kulağına, gülümseyerek, ‘Hani başın ağrıyordu!’ cinsinden bir söz sıkıştırıyor. Journal Bete et Mechant (Hıyar ve Haylaz Dergi) zaten piyasaya çıktığından beri neredeyse her hafta on-on beş davayla uğraşıyor, kimini kazanıyor, kimini kaybettiği için de tazminatlar filan ödüyor. Şimdi temiz Istanbul çocuğu

Savaş medyası ile barış sağlanamaz

Bu yazı 24 Ekim 2010 tarihli Birgün gazetesinde yayınlandı. Türk egemen medyası, Kürt meselesini bağımsız ve özgür bir şekilde izleyip aktarabiliyor mu? Neden? Bu medya niçin barış talep etmiyor? Gazetecilik/habercilik barışı sağlayabilir mi? Nasıl? Medyanın, sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada, özellikle 1980’lerden bu yana, yani ilk başlarda ‘Yeni Dünya Düzeni’ olarak tanımlanan ve artık ‘Neo-liberal Dönem’ olarak bilinen dönemde, işlevi, amacı, hatta tanımı büyük ölçüde değişti. Eskiden, bugüne oranla daha fazla gerçekçi, daha fazla kamu yanlısı bir kimliğe sahip olan matbuat/basın, medyaya dönüştüğünden bu yana daha çok siyasi, iktisadi ya da askeri veya ideolojik iktidarın sözcüsü gibi davranmaya başladı. Geçmişte gazeteci-yazar olarak John Reed’in Sovyet Devrimi, Ernest Hemingway’in Balkan Savaşı, Albert Londres’un Birinci Dünya Savaşı, daha yakın geçmişte John Pilger ile Robert Fisk’in Ortadoğu konusunda yazdıklarını okuduğumuzda, çatışma bölgelerinde, savaş dönemlerinde