Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DEVLET KADAR IRKÇI, HÜKÜMET GİBİ MİLİTARİST

Türk egemen medyası, siyasi iktidarla ilişkisi ne olursa olsun, özellikle Kürt meselesine ilişkin bir olay meydana gelince, ırkçı, militarist, tahrifatçı, kör kimliğini bir refleks olarak hemen gösteriyor. Uludere katliamı hakkında yazılacak, tartışılacak çok şey var . Bu konuların önemli bir kısmı son 2 gün içinde sosyal medyada (ki giderek ‘yurttaş   medyası’ sıfatını hak etmeye başladı) yer aldı. Bir başka açıdan bakıldığında ise, yazılacak/ deşilecek çok fazla bir şey yok diyebiliyoruz. Çünkü katliamın her boyutu o kadar açık ve net ki… 29 ve 30 Aralık günleri medyanın hâki   ya da yeşil renkli apoletli   organlarını, özellikle de televizyon kanallarını ve internet sitelerini izlediğimizde ortaya çıkan manzaradan bazı tespitler: ·               * Genel Kurmay açıklama yapıncaya kadar haberi vermemek, bu medyanın olgular temelinde değil   siyasi hiyerarşi temelinde hareket ettiğini gösteriyor. Apoletli medya, emir-komuta zinciriyle yayın yapıyordu, yapıyor, yaptı.
Cezaevindeki bütün meslekdaşlara Silgiler silerken silinir de  Ece Ayhan

MUHALEFETİ VE MEDYAYI TASFİYE GİRİŞİMİ

  AKP devleti, Ergenekon ya da KCK adı altında, uzunca bir süredir, muhalefeti tasfiye etmeye çalışıyor. Siyasi iktidar, hakiki gazetecileri de muhalefetin bir ayağı olarak algılayarak, şimdi de onları, haksız-hukuksuz bir şekilde hapsetmeye başladı. 17. büyük ekonomi, ileri demokrasi, medeniyetlerarası ittifak, dinlerarası hoşgörünün gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Muhalefeti ve medyayı tasfiye girişimi aslında iktidarın çaresizliğin bir marifeti olsa gerek... AKP devletinin, Pennsylvania Mescidi’nin bazen bağımsız girişimi bazen de desteği ile, önce BDP’li yerel yöneticileri KCK   gözaltı-tutuklama    kampanyasıyla içeri alması, ardından Ahmet Şık, Nedim Şener gibi gazetecileri tutuklaması, son olarak   da Kürt medyasında çalışan meslekdaşlarımızı hapse tıkaması, hem siyasi, hem hukuki   hem de medyatik olarak çok sorunlu bir süreç. Siyasi açıdan bakıldığında, mağdur kişi ve kesimin özellikleri göz önüne alındığında, ‘düz ovada siyaset’ yapmaya çalışan, üstelik de halk tarafın

Muhalefetten ve medyadan korkmak...

Özel Yetkili Mahkeme Savcılığının   Terörle Mücadele Yasasına dayanarak 20 Aralık Salı sabahı,   gazeteci meslekdaşlarımıza   yönelik olarak ülke çapında gerçekleştirdiği toplu gözaltı operasyonu, özel yetkili medyanın televizyon kanallarında KCK operasyonu olarak sunuldu. Genel hukuk ilkeleri ve mevcut yasalar uyarınca henüz sadece ‘şüpheli’   konumunda olan meslekdaşlarımız, henüz kaleme alınmamış iddianameden bile bir ihtimal   daha ayrıntılı bir şekilde, söz konusu TV kanallarında itham edildi. Bir kez daha ‘Önce suçlu sonra suç delili’ uygulaması başlamış durumda. Gözaltına alınan meslekdaşlarımızın Kürt konusuna öncelik ve ağırlık veren meslekdaşlarımız olması, bu uygulamanın  genel olarak muhalefeti özel olarak Kürt muhalefetini susturmak amacıyla gerçekleştirdiğini gösteriyor. Gazeteciler, toplumda var olan olay ve olguları, yazı, ses ve görüntü aracılığıyla kamuoyuna haber, fotograf, yorum olarak aktaran mesleğin mensupları. Dolayısıyla gazetecileri gözaltına almak

ESKİ MUHALİFLER İKTİDAR OLUNCA…

28 Şubat’ın mağdurları artık iktidar. Eski muhalifler şimdi iktidar olunca, eski iktidarların neredeyse tüm baskıcı/sansürcü/tahrifatçı yöntemlerini medya ve siyaset dünyasında tedavüle soktular.   Sonucu tahmin edebilir misiniz? 28 Şubat sürecinde egemen medyanın manipülasyonlarından şikayetçi   olanlar, bugün sahibi/yöneticisi değişmiş de olsa aynı o egemen medyanın manipülasyon yöntem ve taktiklerini kullanarak rakiplerini alt etmeye çalışıyor. 28 Şubat sürecindeki gazete koleksiyonlarını karıştıralım: O dönemde kullanılan ‘Dinci’, ‘Şeriatçı’, ‘Laik düzen karşıtı’ ibarelerini, ‘Ergenekoncu’, ‘Hükümet karşıtı’ ya da ‘Din düşmanı’ sözcükleriyle değiştirelim, bir kez daha 28 Şubat tipi gazetecilik/habercilikle karşı karşıya kalırız. ‘Ergenekon Gazeteciliği’ başlığıyla iki cilt kitap yayınlamış olan Alper Görmüş’e bu konuda çok malzeme var ama… Hukukun ve adliyenin siyasi amaçlarla kullanılması, henüz sanık avukatlarının göremediği bazı bilgi ve dosyaların, iddianameye bile g

HAKİYDİ YEŞİL OLDU EGEMEN MEDYA

Dicle Haber Ajansının gerçekleştirdiği bu söyleşinin bazı bölümleri önce 31.10.2011 tarihli Dicle Haber Ajansı bülteninde sonra da 1 Kasım 2011 tarihli Evrensel (http://www.evrensel.net/news.php?id=16602) gazetesinde yayınlandı.   *Yaşanan son gelişmelerle birlikte Kürt sorununda basını sık sık uyaran ve daha önce değişik kritik dönemlerde yazılı ve görsel basın temsilcileriyle bir araya gelen Başbakan Erdoğan, ilk kez basın ile en üst düzeyde bir araya geldi. Basın kuruluşları yöneticileri ile bir araya gelen Başbakan Erdoğan'ın bu görüşmesi, 6 Nisan 1990 tarihinde Çankaya köşkünde yapılan ve "basına ayar çekme" olarak değerlendirilen toplantıyı anımsatıyor. Siz bu toplantıyı ayrıntılarını ve geçmişte yapılan "basına ayar çekme"toplantısı ile benzerliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?  R.DURAN- Bir Başbakan’ın, medya işverenleri ve yöneticileri ile, basın toplantısı dışında, hem de gizli/kapalı bir şekilde bir araya gelmesi başlı başına bir sorun. Bu t

Savaş Alanlarında Foto Muhabirliği

‘Gorkma gorkma…Bir şey yapmaz…Fotografi makinesi bu…Öldürmez, vurmaz…Gorkma!’ (*) Savaş ve çatışma alanları bir süredir maalesef özgür ve bağımsız gazetecilere kapalı. Oralarda silahlı kuvvetlerin medyatik güçleri faaliyette. Geçmişte nispeten başarılı bir şekilde yapılan savaş muhabirliğine keşke hiç ihtiyaç duyulmasa…Ama yine de… Çatışma ve savaş alanlarında muhabirliğin yanı sıra foto muhabirliği de, özellikle ABD’nin 2003’deki Irak saldırısından itibaren savaşan tarafça uygulamaya konan ‘Embedded’ (**) gazetecilik yüzünden büyük ölçüde zayıfladı, işlevini yitirmeye başladı. Bugün artık savaş muhabirliği özgür ve bağımsız bir şekilde yapılamıyor. Çünkü savaşan taraflar savaşla ilgili ‘gerçekleri’ (Hiç olmazsa medyatik gerçekleri) bizzat kendileri inşa etmek istedikleri için, ‘embedded’ olmayan muhabir ve foto muhabirlerinin can güvenliklerinden sorumlu olmayacaklarını baştan açıklıyor. Resmi terminoloji bile bu konuda yeteri kadar açık veriyor: Amerikan askeri sözlüğünde

Popüler kültürün vagonu medya

Popüler Kültür, aslında aldatıcı bir deyim. Popüler sözcüğü Latince kökenli, halk anlamına geliyor. Dolayısıyla Popüler Kültür, halk kültürü demek. Oysa ki uygulamaya ve somut örneklerine baktığımızda, pop kültürün, içeriğinin ya da biçiminin halkla, yani yönetilenlerle, çalışanlarla, ezilenlerle, mülksüz ve sessizlerle pek ilgisi yok. Dolayısıyla bu deyimi kullanırken, mutlaka sınıfsal bir anlam yüklemek gerekir, ama bu sınıf egemenler. Popüler kültürün doğru tanımı, popülerleştirilmeye, yaygınlaştırılmaya yani bir şekilde egemenleştirmeye çalışılan kültür… Walter Benjamin ve Theodor Adorno gibi felsefeciler, popüler kültür meselesi üzerine eğilmişler. Bilahare Louis Althusser, Pierre Bourdieu ve Noam Chomsky de bu konuya ilişkin yazılar yazmış. Ancak, galiba biraz daha geriye gidip Antonio Gramsci’nin ‘İdeolojik Egemenlik’ kavramı üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. İdeolojik egemenlik, egemenlerin ideolojik üstünlüğünü sağlamaya/empoze etmeye yönelik kavramı/mekanizmayı anlatıyor. Dü

DEVLET GAZETESİ/MİT GAZETESİ

Biat kültürü ve iktidar yanlılığı öylesine içlerine sinmiş ki, meçhul kaynaklarla uzmanlarla haber diye propaganda yapıyorlar. Aslında onu bile doğru dürüst yapamıyorlar. Bir çarşaflama örneği… 23 Eylül 2011 tarihli Hürriyet gazetesinde (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=18805581) Metehan Demir imzalı, ‘’ Sızıntı Masadan ’’ imzalı bir yorum (?) yayınlandı. Gazetenin İnternet sayfasında sol üst köşeden en önemli yazı olarak yer alan bu yorum 77 satır ve 587 sözcükten oluşuyor. 55 cümlelik bu yazıda cümlelerin neredeyse tümü öznesiz. Yani haber kaynağı belli olmayan bilgiler, hep ‘ belirtiliyor ’, ‘ ifade ediliyor ’, ‘ söyleniyor ’ diye veriliyor. Bir iki yerde ‘ Kaynaklar’ , ve ‘ Uzmanlar ’dan sözediliyor . İddianın bini bir para… Tüm yazı boyunca, gizli/açıklanmayan ama bilinen haber kaynağından, tırnak içinde en az iki alıntı cümlesi de var. Demir’in yazısı gerek siyaset gerekse gazetecilik açısından çok sorunlu. PKK-MİT görüşmelerinin gizli ses kaydının yayı

İyi Bir Gazete Monografisi

EMİNE UŞAKLIGİL/BENİM CUMHURİYET’İM(*) Adı ve içeriği rejimle bütünleşmiş bir gazetenin, kuruluşundan bugünlere öyküsünü anlatmak, hele o gazeteyi 80-90 yıllık iniş-çıkışlarıyla, siyaset, ideoloji ve toplumla ilişkileri bağlamında aktarmak, değerlendirmek zor bir iş. Dedesinin, dayısının, ailesinin gazetesi ama… Emine Uşaklıgil, ‘Benim Cumhuriyet’im’ kitabını yazarken bence büyük bir risk almış ve cüretkâr davranmış. Çünkü dedesinin kurup bilahare dayısının yönettiği, son dönemde de bizzat kendisinin işveren/yönetici olduğu bir gazetenin öyküsünü kaleme almış. Ermeni Jamanag gazetesinden sonra Türkiye’de yayınlanan en eski günlük gazete, Cumhuriyet hakkında bir akademik çalışma ( Aysun Köktener, Bir Gazetenin Tarihi : Cumhuriyet, Yapı Kredi Yayınları ) , Emin Karaca’nın ( Cumhuriyet Olayı, Altın Kitaplar ), bir de Zeki Saral’ın ( Biz bir aileyiz-Yurt Yayınları ) kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum. Hasan Cemal’inkini de unutmayalım. Uşaklıgil’in kitabı, benim şimdiye ka

KANDİL BOMBARDIMANI: APOLETLİ MEDYA BİS!

Bıçak kemiğe dayanmış ve sabır tükenmişti. Üstelik söz de bitmiş uygulama başlamıştı. Daha önce de terörizme karşı zaten yeni strateji ilan edilmişti. Çıka çıka Kandil bombardımanı çıktı tüm bu sinirli milliyetçi söylemden. Üstelik de 6 günlük operasyon PKK’ye göre başarısız. Ama bizim medyaya inanacak olursak…Durum vahim. Türk egemen medyası, Silvan olaylarıyla başlayan son süreçte, klasik/geleneksel yani temel gazetecilik ilkelerini ve yaklaşımını bir kez daha açık açık ihlal ederken, propaganda ağırlıklı yayınlarıyla iktidar-medya ilişkilerinde eski dönemin sürdüğünü sergiledi. Gazeteciliğin temel işlevi, meydana gelen bir olay konusunda, kamu çıkarını gözeterek, mümkün olan en doğru, en ayrıntılı bir şekilde (Ve tabi ki inandırıcı, güvenilir, dengeli ve hızlı bir yöntemle), tüm tarafların görüşlerini vererek, yurttaşları/okurları bilgilendirmek, aydınlatmak. Ne var ki, Silvan olaylarından Kandil’in 6. gün bombalanmasına kadar geçen süre içinde, Türk egemen medyası,