Ana içeriğe atla

Kılıçdaroğlu, Medya, AKP

(Today’s Zaman’ın sorularına yanıtlar)


Bazı medya organlarının Deniz Baykal’ın kaset olayından sonra bugüne kadar destekledikleri Baykal’ı toplu halde istifaya çağırmalarını ve ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP genel başkanlığına getirme noktasındaki desteklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?


R.D: Türkiye’de siyasi iktidara çeşitli nedenlerle uzak durmaya çalışan medya organları, ana muhalefet partisi başkanı Deniz Baykal’a genellikle ve çoğunlukla destek vermiyordu, vermedi. Kaset olayı sayesinde, bu medya çevreleri, ‘CHP Baykal’dan kurtulur, iyi bir CHP de Türkiye’yi AKP’den kurtarır’ yaklaşımını benimsedi. Daha önce somut ve ciddi muhalefet işaretleri göstererek bazı AKPli yöneticilerin istifasını da sağlamış olan Kılıçdaroğlu, sadece medya çevrelerinde değil, CHP seçmen ve delege çevresinde de, ayrıca genel olarak AKP karşıtı çevrelerde önemli ve belirli bir umut yaratmıştı. Kılıçdaroğlu faktörünün önemli bir yüzdesi AKP gayrımemnuniyeti sayesinde oluşuyor.

Aynı medya organlarının geçmişteki benzeri girişimlerinin (Yeni Türkiye Partisi, İsmail Cem) sonuçsuz kaldığı göz önünde bulundurulursa, bu seferki girişimlerinin başarı şansı var mı size göre?

R.D: Medya organları geçmişte de, sadece siyaset alanında, değil başka alanlarda da toplumsal karşılığı olmayan kimi kişi, kurum ve olguları abartarak kamuya yansıttı. ‘Susurluk’tan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ kampanyasını unutmayalım. Süleyman Demirel’in görev süresini uzatmak, ABD’den M.Ali Bayar’ı ithal etme hüsranlı/yenilgili girişimleri de henüz hatırlarda. Ne var ki bu sefer ki CHP Kılıçdaroğlu çıkışını, YTP-İsmail Cem çıkış girişimi ile kıyaslamak doğru değil.
İktidar karşıtı medya, Kılıçdaroğlu övgüsünde zaman zaman ölçüyü kaçırırken, bence esas olarak CHP’de eleştirmesi gereken yapısal hususları pas geçerken hata yapıyor.CHP’yi desteklemeyi tasarlayan medya organları ve gazeteciler, Kılıçdaroğlu’nun AB, Ergenekon, Kürt meselesi, Ermeni sorunu, Kıbrıs gibi kilit konulardaki silik, suskun ve yanlış politikalarını gündeme getirmeyerek hata yapıyor. Güç kaybeden AKP’ye karşı, AKP karşıtı her girişim ille de demokrat ve özgürlükçü değil.

Bir de gazeteci bu tür siyasi gelişmeler karşısında nasıl bir pozisyon almalı, gözetmesi gereken ve meslek ilkerine halel getirmeyecek duruşu nasıl sergilemeli?

R.D: Gazetecilik, tüm siyasi iktidar odaklarına eşit uzaklıkta durmalıdır. Gazetecilik, doğası gereği bir muhalefet mesleği olduğu için, genel çıkar ve yaklaşımları, zaman zaman muhalefet partilerinin çıkar ve yaklaşımlarıyla denk düşebilir. Böyle durumlarda bile, gazetecinin muhalefeti ile muhalefet partisinin politikaları arasında bir dizi fark olmalıdır. Aksi takdirde gazeteci, kamu çıkarını, yoksulu, sessizi, hakkı, adaleti savunma görevini yerine getirmeye çalışırken, muhalefet partisinin sıradan bir sözcüsü durumuna düşebilir. Gazetecilik açısından, yürütmenin esas sorumlusu olan siyasi iktidarı eleştirmek esastır. Ne var ki tali olarak da olsa, muhalefet partisini de eleştirmeyen bir medya, yurttaşa, kamuya karşı görevini yerine getiremez. Benim endişem, AKP iktidarı sonrası dönemde, yeni iktidarın medyasının da şimdiki iktidar yanlısı medya gibi davranması…Kutuplaşma, yandaş, candaş,yoldaş olgu ve deyimlerinin sahip ve isim değiştirerek sürme tehlikesi…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd